Erdoğan’ın Moskova (ve Putin) ile yakınlaşması AKP’nin kuruluş misyonuna 180 derece ters olmasına karşın, koşullar böylesine beklenmeyen bir sonuç doğurdu.
Bunda ABD’nin “Türkiye ve bölge konusundaki hesapları kadar, Erdoğan’ın özel durumu da etkili oldu”
Erdoğan’ı (ve kerhen de olsa AKP’yi) Moskova’ya ve Putin’e yaklaştıran nedenler şunlar oldu:
1) Erdoğan (ve AKP) başlangıçta Gülen’le yürüttüğü, “Türkiye’nin İslamcı yapılanması hareketinde” kendisinin de ifade ettiği gibi Gülen ve ABD tarafından aldatılmıştı. İş FETÖ kanalıyla 15 Temmuz darbe girişimine kadar geldi.
Erdoğan’ın güvendiği dağlara kar yağmıştı, arkadan ve içerden vurulmuştu. Bu durum Erdoğan’ın FETÖ’ye ve arkasındaki ABD’ye adeta savaş açmasına yol açtı. Üstelik Rusya (ve Putin) Suriye’de ve bölgede askeri, siyasi ve iktisadi olarak hızlı bir güçlenme içine girmişti.
Erdoğan, FETÖ’yü (ve ABD) karşısına alacaksa, yeni ortak Rusya’dan başkası olamazdı. Bütün bunlara Moskova ile yakınlaşmanın Türkiye’ye bu kriz döneminde sağlayacağı ekonomik yararlar da ekleniyordu. Doğalgaz hattı, ihracat, turizm ve nükleer enerji gibi.
Soğuk Savaş döneminin eski “Moskova düşmanlığı” bugün, üstelik İslamcı bir siyasetçi tarafından ABD karşıtlığına dönüşüyordu. Bu bir “eksen kayması” idi.
2) Erdoğan, İslamcı yapılanma misyonu içindeki bir siyasetçi olarak Avrupa ve ABD’nin temsil ettiği Batılı değerlerle kavgalıydı. Avrupa yaşam tarzından demokratik değerlere mesafeli, hatta karşı bir çizgide bulunuyordu. Çağdaş Avrupa değerleri yerine İslami değerlerin toplumsal yapılanmada esas alınmasını istiyordu. AKP’nin tamamı değilse bile önemli bir kısmı, taban olarak da arkasındaydı.
Bu durum, Erdoğan’ın Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi ile sürekli çatışma içinde olması sonucunu doğurdu. Ergenekon ve Balyoz kumpaslarına Avrupa’nın sessiz kalması Ankara için sorun yaratmadı. Ama iş FETÖ ile 15 Temmuz darbe girişimine gelince Ankara sessizliğe bu sefer Avrupa’yla, daha keskin çatışmaların içine girdi.
Bütün bunlar ABD ve Avrupa yerine değilse bile “yanında”, işlerin Moskova ile dengelenmesi sonucunu yarattı.
3) Suriye fiyaskosunu Rusya ile telafi: AKP’nin ve Davutoğlu’nun yanlış Suriye politikası duvara çarptı. ABD’nin “sözü” ile Esad ile kavga etmek zorunda bırakılan Erdoğan, “Suriye’de düştüğü yanlışı ”, bu sefer Esad’ın arkasında duran Putin ile anlaşarak düzeltmek istiyor.
İnanabiliyor musunuz, ABD (ve koalisyon) ile Suriye’de karşı karşıya gelen Erdoğan, “30 Aralık 2016’da El Bab’da Rus askeri ile ortak operasyon düzenledi” hem de bir NATO üyesi olarak. Erdoğan, Moskova ile yakınlaşarak, Ankara’nın Suriye’de saplandığı bataktan kurtarılmasına çalışıyor.
Ancak Suriye’de Ankara’nın IŞİD’e karşı yürütmek zorunda bırakıldığı savaş, Türkiye’ye yılbaşı gecesinde yaşandığı gibi, büyük bir bedeli de beraberinde getiriyor.
Ya Kürdistan kumpası?
Ankara’nın (ve Erdoğan’ın) aynen Esad meselesinde olduğu gibi “Kürt açılımı” ile ABD ve İngiltere tarafından zor durumda bırakılması sonunda PKK (ve PYD) ile topyekûn savaşmak zorunda kalması, Ankara-Moskova yakınlaşmasında etkili oldu. Hele PKK-FETÖ ortaklığı ortaya çıkınca.
Erdoğan ABD, AB ve Avrupa Konseyi ile adeta çatışma halinde: Moskova (ve Putin) ile yakınlaşarak denge sağlamak çabasında. Ancak Türkiye gırtlağına kadar ABD ve Avrupa’nın siyasi, askeri, iktisadi, kültürel, sportif kurumlarının çok uzun yıllardan beri bir parçası olmuş.
Hangi AKP’li bugün çocuğunu eğitim için Rusya, Çin ya da Kırgızistan’a göndermek ister? Hiçbiri… O zaman Erdoğan-Putin yakınlaşmasının “altyapısı”, Batı ile “karşıt ilişkilerden” çok farklıdır.
Atatürk Türkiye’si Doğu ve Batı arasında bir denge kurmuştu: çağdaş ve uygar dünya neredeyse biz oradayız. “Yurtta barış, dünyada barış” diyerek, karşılıklı çıkarlarımızı korumak koşulu ile diyerek…
Türkiye’nin “Batı planlarını” Moskova ile dengeleyebilmesi için içerde, Atatürk Türkiye’sinin laik yapısına bağlı kalması gerekir. İslamcı bir yapılanmayı içerde esas aldığınızda Moskova ile Batı’yı dengeleme planı yürümez. Çünkü Türkiye FETÖ’den IŞİD’e kadar terör örgütlerinin tehdidinden kurtulamaz.
Aynen Reina olayında kimi çevrelerin, yılbaşı kutlamalarına karşı çıkıp mazeret aramaları yanlışında olduğu gibi…
Erol Manisalı
CUMHURİYET
Bunda ABD’nin “Türkiye ve bölge konusundaki hesapları kadar, Erdoğan’ın özel durumu da etkili oldu”
Erdoğan’ı (ve kerhen de olsa AKP’yi) Moskova’ya ve Putin’e yaklaştıran nedenler şunlar oldu:
1) Erdoğan (ve AKP) başlangıçta Gülen’le yürüttüğü, “Türkiye’nin İslamcı yapılanması hareketinde” kendisinin de ifade ettiği gibi Gülen ve ABD tarafından aldatılmıştı. İş FETÖ kanalıyla 15 Temmuz darbe girişimine kadar geldi.
Erdoğan’ın güvendiği dağlara kar yağmıştı, arkadan ve içerden vurulmuştu. Bu durum Erdoğan’ın FETÖ’ye ve arkasındaki ABD’ye adeta savaş açmasına yol açtı. Üstelik Rusya (ve Putin) Suriye’de ve bölgede askeri, siyasi ve iktisadi olarak hızlı bir güçlenme içine girmişti.
Erdoğan, FETÖ’yü (ve ABD) karşısına alacaksa, yeni ortak Rusya’dan başkası olamazdı. Bütün bunlara Moskova ile yakınlaşmanın Türkiye’ye bu kriz döneminde sağlayacağı ekonomik yararlar da ekleniyordu. Doğalgaz hattı, ihracat, turizm ve nükleer enerji gibi.
Soğuk Savaş döneminin eski “Moskova düşmanlığı” bugün, üstelik İslamcı bir siyasetçi tarafından ABD karşıtlığına dönüşüyordu. Bu bir “eksen kayması” idi.
2) Erdoğan, İslamcı yapılanma misyonu içindeki bir siyasetçi olarak Avrupa ve ABD’nin temsil ettiği Batılı değerlerle kavgalıydı. Avrupa yaşam tarzından demokratik değerlere mesafeli, hatta karşı bir çizgide bulunuyordu. Çağdaş Avrupa değerleri yerine İslami değerlerin toplumsal yapılanmada esas alınmasını istiyordu. AKP’nin tamamı değilse bile önemli bir kısmı, taban olarak da arkasındaydı.
Bu durum, Erdoğan’ın Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi ile sürekli çatışma içinde olması sonucunu doğurdu. Ergenekon ve Balyoz kumpaslarına Avrupa’nın sessiz kalması Ankara için sorun yaratmadı. Ama iş FETÖ ile 15 Temmuz darbe girişimine gelince Ankara sessizliğe bu sefer Avrupa’yla, daha keskin çatışmaların içine girdi.
Bütün bunlar ABD ve Avrupa yerine değilse bile “yanında”, işlerin Moskova ile dengelenmesi sonucunu yarattı.
3) Suriye fiyaskosunu Rusya ile telafi: AKP’nin ve Davutoğlu’nun yanlış Suriye politikası duvara çarptı. ABD’nin “sözü” ile Esad ile kavga etmek zorunda bırakılan Erdoğan, “Suriye’de düştüğü yanlışı ”, bu sefer Esad’ın arkasında duran Putin ile anlaşarak düzeltmek istiyor.
İnanabiliyor musunuz, ABD (ve koalisyon) ile Suriye’de karşı karşıya gelen Erdoğan, “30 Aralık 2016’da El Bab’da Rus askeri ile ortak operasyon düzenledi” hem de bir NATO üyesi olarak. Erdoğan, Moskova ile yakınlaşarak, Ankara’nın Suriye’de saplandığı bataktan kurtarılmasına çalışıyor.
Ancak Suriye’de Ankara’nın IŞİD’e karşı yürütmek zorunda bırakıldığı savaş, Türkiye’ye yılbaşı gecesinde yaşandığı gibi, büyük bir bedeli de beraberinde getiriyor.
Ya Kürdistan kumpası?
Ankara’nın (ve Erdoğan’ın) aynen Esad meselesinde olduğu gibi “Kürt açılımı” ile ABD ve İngiltere tarafından zor durumda bırakılması sonunda PKK (ve PYD) ile topyekûn savaşmak zorunda kalması, Ankara-Moskova yakınlaşmasında etkili oldu. Hele PKK-FETÖ ortaklığı ortaya çıkınca.
Erdoğan ABD, AB ve Avrupa Konseyi ile adeta çatışma halinde: Moskova (ve Putin) ile yakınlaşarak denge sağlamak çabasında. Ancak Türkiye gırtlağına kadar ABD ve Avrupa’nın siyasi, askeri, iktisadi, kültürel, sportif kurumlarının çok uzun yıllardan beri bir parçası olmuş.
Hangi AKP’li bugün çocuğunu eğitim için Rusya, Çin ya da Kırgızistan’a göndermek ister? Hiçbiri… O zaman Erdoğan-Putin yakınlaşmasının “altyapısı”, Batı ile “karşıt ilişkilerden” çok farklıdır.
Atatürk Türkiye’si Doğu ve Batı arasında bir denge kurmuştu: çağdaş ve uygar dünya neredeyse biz oradayız. “Yurtta barış, dünyada barış” diyerek, karşılıklı çıkarlarımızı korumak koşulu ile diyerek…
Türkiye’nin “Batı planlarını” Moskova ile dengeleyebilmesi için içerde, Atatürk Türkiye’sinin laik yapısına bağlı kalması gerekir. İslamcı bir yapılanmayı içerde esas aldığınızda Moskova ile Batı’yı dengeleme planı yürümez. Çünkü Türkiye FETÖ’den IŞİD’e kadar terör örgütlerinin tehdidinden kurtulamaz.
Aynen Reina olayında kimi çevrelerin, yılbaşı kutlamalarına karşı çıkıp mazeret aramaları yanlışında olduğu gibi…
Erol Manisalı
CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder