15 Ocak 2017 Pazar

Henüz APO zamanı değil - ALİ SİRMEN

Başlıkta geçen APO, Abdullah Öcalan değil. APO 1960’ların sonlarında ve erken 1970’lerde, Federal Almanya’da işbaşında olan CDU-CSU SPD “Büyük koalisyon”undan, düş kırıklığına uğramış olan solcu gençlerin başlattıkları Ausser parlamentariche opposition - “parlamento dışı muhalefet” (PDM ) akımının inisiyalleri. 

 
F. Almanya’da Sosyal Demokratlar’ın Hıristiyan Demokratlar ile koalisyon içinde de olsa, nihayet iktidara adım atmaları, solcu gençlerin onlara bağladığı umutların gerçekleşmesini sağlayamayınca, lideri ve gayri resmi sözcüsü bir süre Rudi Dutschke olan bir grubun, parlamento dışı muhalefet sloganıyla, siyaseti sokağa taşıma girişimleri, Avrupa’yı yakından izleyen Türkiye’de de yankı buldu.
O sıralarda Akşam’daki köşemde özendirerek, konuyu oldukça izlediğimi anımsıyorum. Ama daha da ilginci, Altan Öymen gibi, Alman siyasetini de yakından tanıyan, önemli gazeteci yazarlar da konuyu etraflıca işlemişlerdi.
APO koşullar böyle bir politikayı zorunlu kılmadığından bir ölçünün ötesinde yankı bulmadı. Türkiye’de ise PDM’ci akımlar, 12 Mart ile noktalandı. 

***
Parlamentonun siyasetin ağırlık merkezlerinden biri olması demokrasinin önde gelen sağlık göstergelerinden biridir.
AKP’nin “Türk tipi başkanlık sistemi” etiketi altında sunmaya çalıştığı tek adam sultasını egemen kılmayı öngören anayasa değişikliğiyle parlamento bütün işlevlerini kaybederek işlevsizleştirilecektir.
Yasama ve yürütmeyi denetleme işlevlerinden yoksun kalacak olan parlamento, sistemin egemeni tek adamın aynı zamanda parti başkanı sıfatına da sahip olacağından kompozisyonu bakımından da, tek adamın tek başına at koşturduğu bir alan olacaktır.
Büyük gerginlikler içinde süren görüşmeler sonunda AKP’nin, anayasanın 175. maddesinin öngördüğü gizli oy zorunluluğunu da hiçe sayarak istediği, parlamentonun işlevsizleştirilmesi sonucunu parlamentodan geçireceği görülüyor.
CHP’nin girişimleri yalnızca TBMM’de gerginliğin artması ve pek hoş olmayan olayların yaşanmasına yol açıyor, hepsi bu!
Bu durum karşısında kimi siyasi gözlemci ve yazarlar CHP’nin Meclis’ten çekilerek, AKP ile Devlet Bahçeli’yi tarihi sorumluluklarıyla baş başa bırakması önerisini ileri sürüyorlar.
PDM’yi yeniden gündeme getiren bir politikayı benimsemenin zamanı gelmiş midir? 

***
Her ne kadar, zaten fiilen yürürlükte olan tek adam sistemiyle parlamento bütün işlevlerini yitirmişse de henüz muhalefeti parlamento dışına taşımanın zamanının gelmediği, böyle bir davranışın, zaten Meclis’i işlevsizleştirmeyi hedefleyen AKP’nin işine yarayacağını belirtmek gerek.
Tek adam sultasına karşı, dengeler ve güvenceler sistemini savunanların, parlamentoyu bırakıp gitmeleri pek akıl kârı değildir, velev ki o parlamento bütün işlevini ve işlerliğini yitirmiş de olsa.
Siyasette önemli olan eldeki olanakları kullanarak, amaçlanan sonuca ulaşmaktır.
Tek adam sultasına karşı savaşımda tüm olanaklar kullanılıp, tüketilmiş değildir.
Parlamento sonrasındaki aşama, halkoylamasıdır.
Şimdi mesele zaten fiilen yürürlükte olan tek adam rejiminin, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu sorunların çaresi değil, nedeni olduğuna, bu yüzdendir ki, Saray’dan istenen anayasa değişikliğinin ülkenin çıkarına olmadığına seçmeni ikna etmektir.
Oy dağılımına ve kamuoyu yoklamalarına bakınca, bunun kolay olmadığı görülüyor.
Ama içinde bulunulan objektif koşullar da her geçen gün dengeleri tek adamın aleyhine değiştirecek nitelik taşıyor.
Bu durumda yapılması gereken, baskı rejimini isteyenlere yaradığı geçmişte görünen gerginlikleri yaratacak her türlü davranıştan kaçınarak, sakin, soğukkanlı, sabırlı bir ısrarlılıkla seçmene değişiklikle amaçlananların zararlarını anlatmaktır.
Gitgide artan bir hızla bozulan siyasi, sosyal ve ekonomik ortam böyle bir çabayı mümkün kılıyor.
Parlamentoyu boykot zamanı henüz gelmedi.

ALİ SİRMEN / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder