Memleketimizde, bugünkü iktidarla zirveye ulaşmış bir anlayış var. Buna göre demokratik bir anayasal rejimin temeli “kuvvetler ayrılığı” imha edilmesi gereken bir engel. Hatta biraz “gâvur icadı”, “vesayet aracı.”
Bütün niyetlerin bu kadar açıkça ifşa edilmediği yine de anlaşılmasının hiç de güç olmadığı günlerde şöyle yakınıyordu Sayın Erdoğan: “Ama kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya o geliyor sizin önünüze bir engel olarak dikiliyor. Diyor ki ‘senin de bir oynama sahan var’ diyor.”
O gün şikâyet ettiğini bugün ortadan kaldırmak istiyor. Oysa kaldırmak istediği sadece demokrasinin değil aynı zamanda meşruiyetin de temeli. Sistem başkanlık da olsa, parlamenter de olsa öyle. Kaldı ki, başkanlık sisteminin en büyük özelliği bırakalım kuvvetlerin birleşmesini, kuvvetlerin kesin bir şekilde ayrılmasıdır. Hem de parlamenter sistemde hayal edilemeyecek kadar ayrılması.
Meclis’te görüşülen başkanlık sistemi değil. Kim bunu iddia ediyorsa ya kötü niyetlidir ya da bilgisiz. Meclis’te oylanan, benzerlerini 1960’larda sömürgeden yeni çıkmış devletlerde görebileceğiniz “başkancı sistemdir.”
Türkiye’nin toplum yapısının da idare geleneğinin de bu deli gömleğine sığması imkânsız. AKP ve Bahçeli’nin milletvekilleri felaketle sonuçlanacak bir toplum mühendisliği faaliyeti yürütmekte.
Öngörülen değişiklikle gelecek anayasayı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olarak tanımlamak yanıltıcı olacaktır. Şayet kabul edilirse bu anayasanın tek adı “Recep Tayyip Erdoğan Anayasası” olabilir.
Hukukta kuralların soyut ve genel olması ilkesi mevcut. Bırakalım herhangi bir hukuk kuralını, devletin temeli anayasayı şahsa özel yaparsanız o devlet sarsılır. Bunun da sorumlusu üst akıl, uluslararası komplolar falan değildir. Bir toplumu ve idare geleneğini bir kişinin siyasi ikbaline bağlarsanız devletin bağışıklığı düşer. Nezleyle atlatabileceği rahatsızlıklarda verem olur. Yaşadığımız da bundan farklı değil.
Dün, Meclis’te yapılan anayasa değişikliğiyle amaçlananın Atatürk anayasalarına dönmek olduğu söylendi. Anayasalar koşullarının ürünüdür. 1924 Anayasası bir tek parti devleti anayasasıdır. Değiştirilmeden çok partili sisteme geçilince büyük bir sistem krizine yol açmıştır. Bugün de hedef çok partili sistemden tek parti sistemine geçmektir. Yani sistem değil bir rejim değişikliğinin ortasındayız.
Memleketimizi her türlü saldırıya karşı savunmasız bırakacak bir rejim değişikliği bu. Fiilen başkancı sisteme geçileli beri sayısız terör eylemi ve bir darbe girişimi yaşandı. Bahçeli’nin milletvekilleriyle bu fiili durum kalıcı hale getirilmek isteniyor. Sonuç değişmeyecek, girdiğimiz şiddet türbülansı ve yönetim krizi derinleşecektir.
Şiddet, sonrasında olağanüstü yetkiler ve en nihayetinde kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırılması Sezar’dan 1930’ların Avrupa’sına sıklıkla kullanılan bir yol planı. Biz de farklı bir şey yaşamıyoruz. Gelgelelim bu yol planının bugüne kadar ne bu planın peşinde koşanlara, ne toplumlara ne de devletlere acı ve felaket dışında bir şey getirdiği görülmüştür.
Her türlü engellemeye karşın Meclis’e seslenmek zorundayız. Tarihi ve bilimsel olarak neredeyse laboratuvar deneyi kesinliğinde ispat edilmiş bu tespite kulağınızı tıkamayın. Bu memleketi uçurumdan aşağı yuvarlamayın. Meclis’e sesleniyoruz, “intihar etmeyin”.
ÖZGÜR MUMCU / CUMHURİYET
Bütün niyetlerin bu kadar açıkça ifşa edilmediği yine de anlaşılmasının hiç de güç olmadığı günlerde şöyle yakınıyordu Sayın Erdoğan: “Ama kuvvetler ayrılığı denilen olay var ya o geliyor sizin önünüze bir engel olarak dikiliyor. Diyor ki ‘senin de bir oynama sahan var’ diyor.”
O gün şikâyet ettiğini bugün ortadan kaldırmak istiyor. Oysa kaldırmak istediği sadece demokrasinin değil aynı zamanda meşruiyetin de temeli. Sistem başkanlık da olsa, parlamenter de olsa öyle. Kaldı ki, başkanlık sisteminin en büyük özelliği bırakalım kuvvetlerin birleşmesini, kuvvetlerin kesin bir şekilde ayrılmasıdır. Hem de parlamenter sistemde hayal edilemeyecek kadar ayrılması.
Meclis’te görüşülen başkanlık sistemi değil. Kim bunu iddia ediyorsa ya kötü niyetlidir ya da bilgisiz. Meclis’te oylanan, benzerlerini 1960’larda sömürgeden yeni çıkmış devletlerde görebileceğiniz “başkancı sistemdir.”
Türkiye’nin toplum yapısının da idare geleneğinin de bu deli gömleğine sığması imkânsız. AKP ve Bahçeli’nin milletvekilleri felaketle sonuçlanacak bir toplum mühendisliği faaliyeti yürütmekte.
Öngörülen değişiklikle gelecek anayasayı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olarak tanımlamak yanıltıcı olacaktır. Şayet kabul edilirse bu anayasanın tek adı “Recep Tayyip Erdoğan Anayasası” olabilir.
Hukukta kuralların soyut ve genel olması ilkesi mevcut. Bırakalım herhangi bir hukuk kuralını, devletin temeli anayasayı şahsa özel yaparsanız o devlet sarsılır. Bunun da sorumlusu üst akıl, uluslararası komplolar falan değildir. Bir toplumu ve idare geleneğini bir kişinin siyasi ikbaline bağlarsanız devletin bağışıklığı düşer. Nezleyle atlatabileceği rahatsızlıklarda verem olur. Yaşadığımız da bundan farklı değil.
Dün, Meclis’te yapılan anayasa değişikliğiyle amaçlananın Atatürk anayasalarına dönmek olduğu söylendi. Anayasalar koşullarının ürünüdür. 1924 Anayasası bir tek parti devleti anayasasıdır. Değiştirilmeden çok partili sisteme geçilince büyük bir sistem krizine yol açmıştır. Bugün de hedef çok partili sistemden tek parti sistemine geçmektir. Yani sistem değil bir rejim değişikliğinin ortasındayız.
Memleketimizi her türlü saldırıya karşı savunmasız bırakacak bir rejim değişikliği bu. Fiilen başkancı sisteme geçileli beri sayısız terör eylemi ve bir darbe girişimi yaşandı. Bahçeli’nin milletvekilleriyle bu fiili durum kalıcı hale getirilmek isteniyor. Sonuç değişmeyecek, girdiğimiz şiddet türbülansı ve yönetim krizi derinleşecektir.
Şiddet, sonrasında olağanüstü yetkiler ve en nihayetinde kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırılması Sezar’dan 1930’ların Avrupa’sına sıklıkla kullanılan bir yol planı. Biz de farklı bir şey yaşamıyoruz. Gelgelelim bu yol planının bugüne kadar ne bu planın peşinde koşanlara, ne toplumlara ne de devletlere acı ve felaket dışında bir şey getirdiği görülmüştür.
Her türlü engellemeye karşın Meclis’e seslenmek zorundayız. Tarihi ve bilimsel olarak neredeyse laboratuvar deneyi kesinliğinde ispat edilmiş bu tespite kulağınızı tıkamayın. Bu memleketi uçurumdan aşağı yuvarlamayın. Meclis’e sesleniyoruz, “intihar etmeyin”.
ÖZGÜR MUMCU / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder