20 Şubat 2017 Pazartesi

‘Sözde hâkimler’ - ‘yalancı basın’ - ERGİN YILDIZOĞLU

ABD’de yaşananlar (bir türü iyi anlayabilmek için en gelişmiş örneklerine bakmak gerekir) bize, kapitalist-liberal- demokrasinin işleyişine ilişkin önemli ipuçları veriyor: Bu devlet biçiminde, egemen sınıfın iktidarını öncelikle, seçilmişler (geçici yönetim) değil, anayasa ve ona göre atanmışlar (kalıcı yönetim) ve “kapitalist gerçekçilik” içinde kaldığı sürece basın güvence altına alır. Bu yüzden, “atanmışlar-seçilmişler”, ikilemi üzerinden yasamayı ve yürütmeyi (güçler ayrılığını) etkisizleştirmeye, muhalif sesleri susturmak için yandaş basın yaratmaya çalışan bir siyasi çizgi aslında devletin yapısını değiştirmektedir. 
 


Trump’ın ilk adımları
ABD’de Başkanlık seçimlerini kazanan Trump’ın ilk uygulamalarına, şekillenen yeni hükümete bakınca, “alternatif-sağ” olarak tanımlanan bir akımın projesi üzerinden, “devletin biçimine”, egemen ideolojinin meşruiyet sınırlarına yönelik bir müdahale girişimi ile karşılaşıyoruz. Devletin güvenlik bürokrasisi, federal bürokrasi, yargı ve büyük medya, bu müdahaleye, şu ana kadar görebildiğimiz kadarıyla, başarıyla direniyor.
Trump hemen bir seri kararnameyle, Beyaz-Hıristiyan üstünlüğü fantezisine, “uygarlıklar çatışması” projesine uygun olarak, Müslümanların ABD’ye girişine kısmi bir yasak getirdi; arkasından, dini kuruluşların özgürlüklerini, LGBT bireylerin haklarını kısıtlayacak yönde genişletti. Müslüman nefretiyle, Rusya ile sınırları pek de belli olmayan ilişkileriyle ünlü bir emekli general Flynn’i Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atadı. Çalışma Bakanlığı’na da “fast food” dükkânları zinciri olan bir milyarderi getirdi.
 
Atanmışların direnişi
Yargı ve güvenlik bürokrasisi: Yargı, Müslümanlara ilişkin kararı iki kez bozarak durdurdu. Güvenlik bürokrasisi basına sızdırdıkları bilgilerle, Trump’ı Flynn’i görevden almaya zorladı. Trump’ın General Flynn’in yerine düşündüğü yeni aday, teklifi kabul etmedi. Bu sırada Wall Street Journal’da istihbarat kurumlarının, “Trump yönetiminde güvenmedikleri için rapor vermek istemedikleri” aktarılıyordu. CIA ve NSA Trump yönetiminin kadrolarının Rusya bağlantılarını araştırmaya devam ediyor.
Federal Bürokrasi: Bu kaynaktan basına sızan bilgiler üzerine, savunma bakanı emekli General Mattis, deniz komandolarının bir İran gemisini, “Yemen’de Husilere silah götürüyor” gerekçesiyle ele geçirmesine ilişkin (potansiyel olarak savaş çıkarabilecek) bir emri geri aldı; Trump da, CIA’nın, işkence merkezlerini yeniden açmaya, federal bürokrasi içinde LGBT bireylerin haklarını kısıtlamaya yönelik kararları rafa kaldırdı. Trump’ın, Filistin sorununa ilişkin “artık iki devlet çözümünü desteklemiyoruz” sözlerini, bizzat kendi atadığı Birleşmiş Milletler Temsilcisi yalanladı. Bu sırada, Savunma Bakanı Mattis ve Dışişleri Bakanı Tillerson’un, Obama döneminde egemen olan çizgiyi, benzer bir Rusya politikasını izledikleri görülüyordu.
Basın: New York Times, Washington Post, Wall Street Journal, The Atlantic Monthly, CNN gibi ulusal çaplı yayınların, Trump yönetimini izlemeye aldığı, liberal-demokratik mutabakata ters, egemen ideolojinin meşruiyet sınırlarını aşan girişimlerini teşhir ederek, popülaritesinin, ilk 30 günde, önceki başkanlara kıyasla tarihte görülmemiş seviyelere düşmesine yol açtılar. Bu gazetelerin satışları da artmaya başladı.
Trump’ın düş kırklığıyla sarf ettiği “sözde-hâkimler” ifadesi, basına yönelik “sahte haber” suçlamaları, Twitter’deki hezeyanları ise tepki çekiyor, alay konusu oluyor; yönetemeyecek algısını güçlendiriyor. Anlaşılan, atanmışlara karşı seçilmişleri desteklemek de her zaman “demokrasiyi” savunmak anlamına gelmiyor, aksine kimi zaman da biz de olduğu gibi totaliter bir rejime gidişin önünü açabiliyor.

Ergin Yıldızoğlu / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder