13 Mart 2017 Pazartesi

Atatürk ‘Hayır’ demişti... - ERDAL ATABEK


Atatürk’e “hilafetin kaldırılmaması” isteminde bulunanlar arasında yakın arkadaşları da vardı. Onlar, hilafetin bir güç olduğunu düşünüyorlar, bunu elde tutmanın doğru olduğunu öne sürüyorlardı.
Atatürk “HAYIR” demişti. Halifelik siyasal bir makamdı. Güç ise artık halkın elindeydi, halkı da Büyük Millet Meclisi temsil ediyordu.
Atatürk’e, “Siz halife olun” dediler.
Atatürk gene “HAYIR” dedi.
Güç kaynağı olarak BÜYÜK MECLİS’i gösterdi, onun seçtiği Cumhurbaşkanı ve denetleyeceği hükümeti temsil göreviyle yükümledi.
Mustafa Kemal zafer kazanmış bir Başkomutan’dı.
İstediğini kabul ettirecek gücü vardı.
Ama “O” her işte ulusuna açıklama yaptı, halkının nabzını yokladı, temsil görevine sorumluluk verdi.
İktidar kesiminin bilinen kalemi Abdurrahman Dilipak şunu yazmıştı:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan önce başkan, sonra da halife olacak.”
Cumhurbaşkanlığı’ndan bir yalanlama ya da açıklama geldi mi?
HAYIR, hiçbir yorum gelmedi. Dikkat! Önemli kalem. Önemli konu.
Dikkat edilirse, Cumhuriyetin kuruluş ilkeleri birer birer ortadan kaldırılıyor. Artık inkâr da edilmiyor, 3 Mart 1924 tarihinde “Üç Devrim Yasası” kabul edilmişti.
Birisi, din ve devletin ayrılmasıdır.
Birisi, eğitimin birleştirilmesi yasasıdır (Tevhid-i tedrisat).
Birisi de hilafetin kaldırılmasıdır.
Din her yerde her vesile ile devletin içine sokulmaktadır.
Eğitim, laik temelinden uzaklaştırılıp imam hatipleştirilmektedir.
Hilafet de konuşulup tartışılma aşamasındadır.
Sonra da “konuşalım bakalım” aşamasına taşınacak, arkasından “istemeyen dinsizdir” kampanyası açılacaktır. Biline.
İktidar sözcüleri bunlara karşı çıkacak mıdır? HAYIR.
Hukuk “bağımsız adalet” temelinden koparılmıştır.
Yeni anayasa taslağında “Başkanın adaleti” durumuna sokulmuştur. Bu duruma “bağımsız adalet” denebilir mi? HAYIR.
Yeni taslak, hiçbir yolla denetlenemeyecek bir TEK ADAM İKTİDARI öneriyor. Bu öneri demokrasi ile bağdaşıyor mu? HAYIR.
Demokrasinin temeli toplumsal güçlerin ayrılığıdır.
Bu güç ayrılığı, birbirine ayak bağı olması için değil, bir gücün denetlenemez oluşunun önlenmesi için zorunludur.
Yönetme gücü, yargı gücü ile yasama gücü tarafından denetlenmelidir.
Yargı gücünün yönetimden bağımsızlığı mutlaka sağlanmalıdır.
Yasama gücü bütün güçlerin temeli olmalıdır. Halkın gücünü temsil etmelidir.
Bu güç ayrımını ortadan kaldıran her tasarı demokrasinin yerine otokrasiyi getirme sonucuna varır.
Bu olasılık inkâr edilebilir mi?
Olasılık değil, kesinlikle böyle olacak olana HAYIR. 

***
Değerli toplumbilimci yazarımız Prof. Dr. Emre Kongar, bu durumda yapılması gerekenler için;
“DİREN” diyor.
“Demokrasi istiyorsanız, demokrasiye layık olduğunuzu göstereceksiniz.”
Her zaman sakin, durumu analiz eden, akılcı önerilerde bulunan Emre Kongar, “uçurumun kenarında” olduğumuzu söylüyor.
“Demokrasi İçin Manifesto” olan bu yeni yapıtını okuyunuz ve okutunuz.
Bu “demokratik direniş” artık kesin bir yükümlülüktür.
Değerli avukat Ece Güner Toprak da “Çare Başkanlık mı?” adlı yapıtında tasarıyı açık bir dille anlatıyor.
Bugün ülkemizin sürüklenmek istendiği baskıcı otokratik TEK ADAM İKTİDARI’na karşı çıkmak mutlak bir zorunluluktur.
Daha şimdiden “HAYIR” diyecek yurttaşların nelerle suçlandığı görülmelidir.
HAYIR diyeceklerin toplantılarının nasıl engellendiği, basıldığı, tehdit edildiği yarınların nasıl olacağını anlatmalıdır.
Almanya’nın tutumuna faşizm diyenlerin, Nazi uygulamaları diyenlerin kendi ülkelerinde yaptıklarını nasıl görmedikleri unutulmamalıdır. Kendi ülkemizde tutsak edilmeye HAYIR diyeceğiz.
Kendi ülkemizde ağzımızın kapatılmasına HAYIR diyeceğiz.
Kendi ülkemizde ellerimizin bağlanmasına HAYIR diyeceğiz.
Kendi ülkemizde ayaklarımıza pranga vurulmasına HAYIR diyeceğiz.
ATATÜRK o gün HAYIR demişti.
Biz de bugün HAYIR diyoruz...

Erdal Atabek / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder