Güzel Türkçemizde ‘Yavuz hırsız ev sahibini bastırır’ demişler. Lakin bu kez, kendi yaptığı yasaları çiğneyerek devlet imkânlarıyla Avrupa’da başkanlık referandumu için propaganda yapma hırsı, sert kayaya tosladı. Memleketin ulusal çıkarları bir siyasi partinin çıkarlarına feda edilirken, siyasi rant uğruna dünya tarihinde benzeri görülmemiş bir diplomatik kriz tetiklenmekte. Bedelini hem bizlerin, hem de Avrupa’da yaşayan insanımızın ödeyeceği...
***
Tam bir tiyatro sergileniyor. Önce ‘Nazi’ retoriği devreye sokuldu. Almanya’nın AKP’nin propaganda faaliyetlerini men etmesi ‘Nazi uygulamalarıyla’ kıyaslandı. Ardından Avrupa’da Nazilere vaktiyle en sağlam duruşu sergilemiş Hollanda için “Nazi kalıntısı, faşist” denildi. Ve aşırı sağcı Geert Wilders’in
yükselişi kaygıları eşliğinde iki gün sora seçimlere gidecek olan
Hollanda yönetiminin, başka bir ülkenin siyasi kutuplaşmasını kendi
içine taşımamak ve ‘kamu düzenini’ korumak kararı aldığı ortadayken, zorla miting yapılmaya kalkışıldı. Dananın kuyruğu koptu. Sonuç: Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir Dışişleri bakanına bir AB ülkesine giriş izni verilmedi, uçağı başka ülkeye yönlendirildi. Bir başka bakanın konvoyu durduruldu, inadı üzerine ‘persona non grata’ (istenmeyen) ilan edilerek polis nezaretinde sınır dışı edildi. Devlet imkânlarıyla fonlanan bir teşkilatın bünyesindeki Türkler sokağa döküldü. Orada yaşayan yüz binlerce Türkiyeli hiç alakaları yokken, hazindir ki daha fazla ‘ayrımcılığa maruz kalmamayı’ umabilecek hale gelebilirler.
***
İnsan ve ülkenin onurunu zedeleyen bu olayların
tek sebebi siyasi hırsla yaratılacak reaksiyondan faydalanmak. Başkanlık
sistemine geçiş için ‘Evet’ gerekçesini izah edemeyenler,
Avrupa’ya karşı milliyetçi hissiyatı tetikleyerek sonuç almak
istemekteler. Üstelik bu fırtına YSK’ye göre ülke dışında propaganda
faaliyeti yapmak ve devlet imkânlarının kullanımı alenen men edilmişken
kopartılmakta. Mevzunun ‘ulusal kriz’ gibi sunulması beyhude.
***
Çifte standartlar kör göze parmak misali dünyaya
şu mesajı yaymakta: Siyasal İslamcılar demokrasiyi sadece yok etmek için
kullanmayı bilirler. Zira Hollanda için ‘demokrasinin temel değerleri, insan hakları, düşünce, ifade özgürlüğünden’
söz edenlerin kendi ülkelerindeki haller içler acısı. Seçilmiş
milletvekilleri kendi memleketlerinde toplantı düzenleyemez halde. Her
türlü toplanma ve gösteri özgürlüğü engellenmekte. Kanlı bir darbe
girişimiyle hiç alakaları olmayan kadın, çoluk çocuk insanlar hapislerde
çürürken, işlerinden ve ekmeklerinden edilenler yaşam mücadelesi
veriyorlar.
***
Buna karşın Hollanda için sosyal medyada estirilen fırtına bile trajediyi sergiliyor. ‘Hollanda’nın 48 bin askeri var, 400 bin Türk yaşıyor’ yahut ‘İslamın sancaktarı Türkiye’ye karşı ilan edilen son haçlı seferi’ naraları atılıyor. Şu işe bakın ki, Nazilerin vaktiyle bombaladığı Rotterdam’ın Müslüman Belediye Başkanı Ahmet Abutalip, “Türkiye’nin Başkonsolosu, bakan gelmeyecek diyerek bana yalan söyledi” diyor. Hollanda makamların, İstanbul’daki Başkonsolosluk binasının çatısına bir süreliğine ‘Türk bayrağı çekilmesine’ izin vermiş olması bile ne onur kırıcı! Aynı durum Hollanda’ya ‘bedel ödetme’ hamasetiyle sürdürülüyor. Birileri sokaklarda portakal bıçaklayıp sıkarken, Ekonomi Bakanı, üç gün önce Petrol Ofisi’nin satıldığı Hollanda’ya yaptırım olmayacağını söylüyor. Ahali nafile Başbakan’ın oğlunun Hollanda’daki gemi şirketlerini soruyor.
***
Hollanda yahut başka Batılı hükümetler için üzülecek değiliz. Vaktiyle bölgemizde ‘yatırım yaptıkları’
siyasal İslam bumerang olup kendilerini böyle vurmakta. Lakin Ankara’da
birileri Avrupa aşırı sağını patlatma hesabı yapıyorsa, tam aksine
hazır olsun. Nitekim “Biz kendimize şantaj yaptırmayız” derken “Türkler bizim vatandaşlarımız” vurgusunu ihmal etmeyen Hollanda Başbakanı Mark Rutte’ye
bu çıkışı, kuvvetle muhtemel ki Wilders karşısında puan kazandıracak.
Kendi yurdunun çıkarlarını tek bir partiye indirgeyen anlayışla ne acı
bir farklılık.Ceyda Karan / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder