Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Yıldırım, G. Koreli şirketlerin Çanakkale köprüsü projesine yatırım yapmasını, ekonomiye güvenin yansıması diye niteledi.
Bütçenin rekor açık verdiği, Merkez Bankası rezervlerinin -ne yazık ki- eridiği, bankalara talimat yağdırıldığı bir konjonktürde, bu tezi sorgulamak elzemdir.
(Güney Kore merkezli iki şirket; Daelim ile SK Group)
“Gerçek tam olarak böyle mi” sorusunun cevabı, bir başka soruda gizli.
O soru da şu:
Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM) -geniş anlamda ise- Türk Hazinesi, günlük 45 bin trafik garantisi vermese, G. Kore şirketleri 10.5 milyar TL’lik bu yatırımın altına girer miydi?
Bu soruya G. Kore şirketleri “Evet” yanıtını veriyorsa, bu köşede yayımlamaya hazırım.
Yatırım bedeli böylesi yüksek bir ulaştırma projesini hayata geçirebilmek için, finans kesimine başvurma zorunluluğu var. Bankalar da haliyle bu ölçekteki projeye kredi kullandırmak için verecekleri paranın geri döneceğinden emin olmak istiyor.
İşte bunu sağlayan biricik unsur, günlük trafik garantisi.
Tıpkı diğer Yap-İşlet-Devret (YİD) projeleri gibi. 3. köprü, Osmangazi Köprüsü gibi. Bunlar ulaştırma projeleri. Değişik başlıklar altında garanti verilen şehir hastaneleri de farklı değil. “Milletin cebinden beş kuruş çıkmayacağı” yaygın yalanıyla sunulan şehir hastanelerinin de içeriden ya da dışarıdan finansman sağlayabilmesi, yüzde 70 doluluk garantisiyle olanaklı. (Türkçesi şu: Ey girişimci, yapacağın hastanedeki yatak sayısının yüzde 70’i kadar vatandaşım hastalanacak.)
Dünkü yazımda, sekiz ay önce açılan 3. köprüye verilen trafik garantisi yer aldı. Günlük 135 bin aracın geçtiği her gün ve her eksik araç sayısı için bu yılın nisan sonuna kadar İçtaş-Astaldi’ye aradaki gelir kaybı ödenecek. Benzer garantiler, bütün YİD sözleşmelerinde olduğu gibi Çanakkale köprüsü uygulama sözleşmesinde yer alıyor.
YİD sözleşmelerinde, uyuşmazlıkların çözüm yer ve yöntemi de önemli. Uyuşmazlıkta taraflar aralarında anlaşıp tahkime de gidebiliyor. Fakat bu “tahkim” meselesi de tartışmalı bir konu.
Baktığımızda, ancak kamunun kazanması durumunda “açıklanabilir” nitelik kazandığını görüyoruz. Uzanlar ile Enerji Bakanlığı uyuşmazlığı bunun tipik örneği.
Projeyi üstlenen firmalardan Japon TAISEI, açılışın, dönemin başbakanı Erdoğan’ın isteğiyle bir yıl öne çekilmesi nedeniyle 200 milyon dolar alacağının doğduğunu açıklamış, nakit akışının sarsıldığı gerekçesiyle bu parayı talep etmişti. Yerel tahkim kararlarının uygulanmadığını iddia eden firmanın alacağının ne durumda olduğu bilinmiyor. 200 milyon doların akıbeti hakkında iki yıldır bir açıklama yok.
Başa dönecek olursak çok sayıda finans kuruluşu, Çanakkale köprüsünün yatırımını finanse etmeyi kabul etmiş olabilir.
Ancak bu müthiş güvende, otomobil başına 15 Avro artı KDV geçiş ücreti üzerinden günlük 45 bin trafik gibi “duygusal” bir gerekçenin payı gözden kaçmasın.
Çiğdem Toker / CUMHURİYET
Bütçenin rekor açık verdiği, Merkez Bankası rezervlerinin -ne yazık ki- eridiği, bankalara talimat yağdırıldığı bir konjonktürde, bu tezi sorgulamak elzemdir.
(Güney Kore merkezli iki şirket; Daelim ile SK Group)
“Gerçek tam olarak böyle mi” sorusunun cevabı, bir başka soruda gizli.
O soru da şu:
Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM) -geniş anlamda ise- Türk Hazinesi, günlük 45 bin trafik garantisi vermese, G. Kore şirketleri 10.5 milyar TL’lik bu yatırımın altına girer miydi?
Bu soruya G. Kore şirketleri “Evet” yanıtını veriyorsa, bu köşede yayımlamaya hazırım.
***
Neden veremeyeceklerini açıklayalım: Yatırım bedeli böylesi yüksek bir ulaştırma projesini hayata geçirebilmek için, finans kesimine başvurma zorunluluğu var. Bankalar da haliyle bu ölçekteki projeye kredi kullandırmak için verecekleri paranın geri döneceğinden emin olmak istiyor.
İşte bunu sağlayan biricik unsur, günlük trafik garantisi.
Tıpkı diğer Yap-İşlet-Devret (YİD) projeleri gibi. 3. köprü, Osmangazi Köprüsü gibi. Bunlar ulaştırma projeleri. Değişik başlıklar altında garanti verilen şehir hastaneleri de farklı değil. “Milletin cebinden beş kuruş çıkmayacağı” yaygın yalanıyla sunulan şehir hastanelerinin de içeriden ya da dışarıdan finansman sağlayabilmesi, yüzde 70 doluluk garantisiyle olanaklı. (Türkçesi şu: Ey girişimci, yapacağın hastanedeki yatak sayısının yüzde 70’i kadar vatandaşım hastalanacak.)
***
YİD modeli, gerçekte bir AKP icadı değil. 23
yıllık geçmişi var. AKP hükümeti 2011’de yasanın uygulama esaslarını
yeniden düzenledi. Kararname ile “talep garantisi” tanımı netleştirildi. Tanıma göre “Görevli şirketçe üretilen mal ve hizmetler için idare tarafından verilen garanti” denildi. Dünkü yazımda, sekiz ay önce açılan 3. köprüye verilen trafik garantisi yer aldı. Günlük 135 bin aracın geçtiği her gün ve her eksik araç sayısı için bu yılın nisan sonuna kadar İçtaş-Astaldi’ye aradaki gelir kaybı ödenecek. Benzer garantiler, bütün YİD sözleşmelerinde olduğu gibi Çanakkale köprüsü uygulama sözleşmesinde yer alıyor.
YİD sözleşmelerinde, uyuşmazlıkların çözüm yer ve yöntemi de önemli. Uyuşmazlıkta taraflar aralarında anlaşıp tahkime de gidebiliyor. Fakat bu “tahkim” meselesi de tartışmalı bir konu.
Baktığımızda, ancak kamunun kazanması durumunda “açıklanabilir” nitelik kazandığını görüyoruz. Uzanlar ile Enerji Bakanlığı uyuşmazlığı bunun tipik örneği.
***
Buna karşılık, Marmaray projesindeki tahkim konusu ne oldu bilmiyoruz. Gizli çünkü. Projeyi üstlenen firmalardan Japon TAISEI, açılışın, dönemin başbakanı Erdoğan’ın isteğiyle bir yıl öne çekilmesi nedeniyle 200 milyon dolar alacağının doğduğunu açıklamış, nakit akışının sarsıldığı gerekçesiyle bu parayı talep etmişti. Yerel tahkim kararlarının uygulanmadığını iddia eden firmanın alacağının ne durumda olduğu bilinmiyor. 200 milyon doların akıbeti hakkında iki yıldır bir açıklama yok.
Başa dönecek olursak çok sayıda finans kuruluşu, Çanakkale köprüsünün yatırımını finanse etmeyi kabul etmiş olabilir.
Ancak bu müthiş güvende, otomobil başına 15 Avro artı KDV geçiş ücreti üzerinden günlük 45 bin trafik gibi “duygusal” bir gerekçenin payı gözden kaçmasın.
Çiğdem Toker / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder