Saray’ın bütçeye (birkaç yılı aşan) maliyeti tartışılırken duymuştuk bu sözü.
Atatürk Orman Çiftliği alanında bir rövanşizm anıtı gibi yükselen; inşaat tabelasında ilk sene “Başbakanlık Hizmet Binası” yazan Saray’la ilgili israf eleştirilerine, Cumhurbaşkanı bu atasözüyle yanıt vermişti:
“İtibardan tasarruf olmaz.”
İtibar gibi zor var edilen; sürekli kılması çok daha zor olan bir değerin, -halkın vergilerinden- parayla satın alınabilir gösteriş ve şaşaa ile eşitlenmesi pek alışıldık bir üslup değildi.
O günün üzerinden iki buçuk yıl geçti. O gün tasarruf edilmeyeceği söylenen itibarda, bugün yaşanan harcamanın bütçeyle, kaynakla ölçülebilir bir yanı yok.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne, bugüne dek karşılaştığı en derin diplomatik krizi yaşatan tabloyu büsbütün karartan ise ülkeyi yöneten kadroların; “değer miydi” sorusunu yeterince ciddiye almış görünmemesidir.
Gerçi, “mağduriyet ithal etmek üzere kurgulandığı da” konuşulan böyle bir tablo karşısında “Zaten dert edilecek olsa, böyle bir kaygı taşınsa, devlet olanakları bir siyasi için bu kadar geniş bir rahatlıkta kullanılamazdı” demek daha gerçekçi görünüyor. Nitekim, referandumda “evet” sonucuna yönelik siyasi ihtirasın ne kadar yıkıcı bir obsesyona dönüştüğü ortada.
O kadar ki, Avrupa’da (da) oy getiren yabancı düşmanlığıyla beslenen son onur kırıcı tutumların “değdiğini” düşünenler, sevinçlerini gizleme gereği duymuyor. İktidar partisinin milletvekili bir üyesi, zevk içinde gülerek bu krizin “evet”e iki puan getirdiğini tv’de ilan edebiliyor.
Bu ülkede darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL ve çıkarılan KHK’lerle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğinin bilinmediği sanılıyor olmalı. Yaşam hakkı, ifade özgürlüğü, çalışma hakkı, örgütlenme hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı haklarının güvence altında olduğu düşünülüyor herhalde.
Ki, Avrupalı muhataplarından demokratik değerlere saygı talep eden bakanlar, kendilerinin de imzalarının olduğu KHK’lerle ihraç edilen iki akademisyenin peş peşe intihar ettiğini unutmuş görünüyor. Bir doktorun sorgulandıktan sonra, hastanenin 10. katından atladığının bilinmediğinden, referandumda hayır için çalışan MHP’li eski milletvekillerinin salon anlaşmalarının iptal edildiğinin duyulmadığından eminler.
Demokratik değerlere saygı talep eden bakanlar, Ankara’da demokrasi isteyen akademisyenlerin
üzerine köpekli polisin yürüdüğünden, cüppelerinin polis botları altında ezildiğinden, işini geri istediği için kamu düzenini bozmadan açık alanda tek kişilik eylem yapan kişilerin gözaltında kolunun kırıldığından Batı’nın haberdar olmadığını düşünüyorlar ki, demokratik değerlere saygı talep ediyorlar. Ne diyelim...
İtibardan tabii ki tasarruf olmaz. İş ki harcatan siz olmayın.
ÇİĞDEM TOKER / CUMHURİYET
Atatürk Orman Çiftliği alanında bir rövanşizm anıtı gibi yükselen; inşaat tabelasında ilk sene “Başbakanlık Hizmet Binası” yazan Saray’la ilgili israf eleştirilerine, Cumhurbaşkanı bu atasözüyle yanıt vermişti:
“İtibardan tasarruf olmaz.”
İtibar gibi zor var edilen; sürekli kılması çok daha zor olan bir değerin, -halkın vergilerinden- parayla satın alınabilir gösteriş ve şaşaa ile eşitlenmesi pek alışıldık bir üslup değildi.
O günün üzerinden iki buçuk yıl geçti. O gün tasarruf edilmeyeceği söylenen itibarda, bugün yaşanan harcamanın bütçeyle, kaynakla ölçülebilir bir yanı yok.
***
Dokuz ay önce 80 milyon yurttaşına Avrupa’ya
vizesiz girme müjdesi veren dışişleri bakanının, bizatihi diplomatik
pasaportla bile Avrupa’ya gidemeyişinin, bir başka bakanın sınır dışı
edilip “istenmeyen kişi” ilan edilişine, yerkürenin 4 milyon 312 bin kilometrekarelik alanına giremeyecek oluşuna nasıl paha biçilebilir? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne, bugüne dek karşılaştığı en derin diplomatik krizi yaşatan tabloyu büsbütün karartan ise ülkeyi yöneten kadroların; “değer miydi” sorusunu yeterince ciddiye almış görünmemesidir.
Gerçi, “mağduriyet ithal etmek üzere kurgulandığı da” konuşulan böyle bir tablo karşısında “Zaten dert edilecek olsa, böyle bir kaygı taşınsa, devlet olanakları bir siyasi için bu kadar geniş bir rahatlıkta kullanılamazdı” demek daha gerçekçi görünüyor. Nitekim, referandumda “evet” sonucuna yönelik siyasi ihtirasın ne kadar yıkıcı bir obsesyona dönüştüğü ortada.
O kadar ki, Avrupa’da (da) oy getiren yabancı düşmanlığıyla beslenen son onur kırıcı tutumların “değdiğini” düşünenler, sevinçlerini gizleme gereği duymuyor. İktidar partisinin milletvekili bir üyesi, zevk içinde gülerek bu krizin “evet”e iki puan getirdiğini tv’de ilan edebiliyor.
***
Türkiye’nin, dış politikada Suriye iç savaşından
bu yana erozyona uğrayan saygınlığı, referandum için Avrupa’dan oy
devşirme uğruna çökme noktasına getirilmişken, bu yıkım mimarisinde rolü
olanların demokratik değerlerden söz etmesi “bu kadar da olmaz” dedirtiyor. Bu ülkede darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL ve çıkarılan KHK’lerle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğinin bilinmediği sanılıyor olmalı. Yaşam hakkı, ifade özgürlüğü, çalışma hakkı, örgütlenme hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı haklarının güvence altında olduğu düşünülüyor herhalde.
Ki, Avrupalı muhataplarından demokratik değerlere saygı talep eden bakanlar, kendilerinin de imzalarının olduğu KHK’lerle ihraç edilen iki akademisyenin peş peşe intihar ettiğini unutmuş görünüyor. Bir doktorun sorgulandıktan sonra, hastanenin 10. katından atladığının bilinmediğinden, referandumda hayır için çalışan MHP’li eski milletvekillerinin salon anlaşmalarının iptal edildiğinin duyulmadığından eminler.
Demokratik değerlere saygı talep eden bakanlar, Ankara’da demokrasi isteyen akademisyenlerin
üzerine köpekli polisin yürüdüğünden, cüppelerinin polis botları altında ezildiğinden, işini geri istediği için kamu düzenini bozmadan açık alanda tek kişilik eylem yapan kişilerin gözaltında kolunun kırıldığından Batı’nın haberdar olmadığını düşünüyorlar ki, demokratik değerlere saygı talep ediyorlar. Ne diyelim...
İtibardan tabii ki tasarruf olmaz. İş ki harcatan siz olmayın.
ÇİĞDEM TOKER / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder