Yan yana getirelim bugüne kadar memleketin haline dair söylediklerimizi.
Bir: Türkiye bir şeriat ülkesine dönüştürülmek istendi. Ama olmadı. Dikkat edin; “deneniyor”, “sürüyor” demiyorum; bu iş olmadı. Çünkü memleketin yarısını değil, yarısından çok fazlasını yok etmeleri gerekiyor. Olmaz. Son zamanların tehdit argümanı iç savaşla da olmaz.
İki: Artık güçlü falan değiller. En acımasız, en ahlaksız saldırıları tezgahlama becerisi, sahip oldukları güce dayanmıyor, böyle bir gücün varlığını kanıtlamıyor. Tam tersine, saldırmadıkları an geri geri uçuruma kayacaklar. Bunlar mecburiyetten saldırgan.
Üç: AKP yükselişinde esas motivasyon kaynağı şeriat inancı ve “güç bizde artık” ilanı değildi. Ama “istikrardı.” Bu kaynak kurudu. Bakın; “zayıfladı”, “inandırıcılığı azalıyor” demiyorum. AKP istikrarla artık yan yana getirilemez.
Dört: İdeoloji kuşkusuz çok önemlidir. Ekmekten daha önemli olduğu anlar ise istisnaidir. AKP’nin geldiği noktada ekonomik krizin alttan alta işleyen dinamiği sanıldığından daha ağırlıklıdır. Türkiye’de sağ tabanın ideolojik angajmanı zayıftır. Bir şeylere inanabilir tabii ki, ama harekete geçmesi için dar anlamda çıkarına bakar, cebini yoklar! Cep boşalıyor…
Beş: Bu soruna karşı Türkiye kapitalizminden mucit çıkmaz. Mucit adayı zaten bir tane! Dolarları elden çıkar! Yerli otomobil yap! Herkes yanına bir işçi daha alsın! BES yaptım, sökülün yüzer lira! Şimdi bir de “dayayın kafasına getirsin paraları” çıktı… Şeriatçı kafası basmasa da kapitalizmin ve ekonominin yasaları var.
Altı: AKP’nin en büyük avantajı dünyanın yönsüz kalmış olmasıdır. En ağır ekonomik krizin sonrasında en derin belirsizlik sardı ortalığı. Her gün ittifakların değişebildiği bir tarihsel saçmalık ortamında kriz yönetimi konusunda deneyimli bir egemen güçler takımı yaşam süresini uzatabilmektedir. Üstünden çok zaman geçti; Türkiye egemen güçlerinin “büyük proje” konusunda mutlak yeteneksiz olduklarını, ama “kriz yönetimi” dendiğinde harikalar yarattıklarını yazmıştım.
Değişen bir şey yoktur.
Bu koşullarda Türkiye ilericiliği savunma halini terk etmelidir. Bazen bombardıman altında kafayı kaldırmanın güçleştiği, kendi güçlerini ve halkı korumak gereken zamanlar olabilir. Bugün o gün değildir.
Dikkat edilmesi gereken tek şey, sınırlı enerjiyi hovardaca harcamamaktır. Ne Türkiye solu her gördüğü soruna koşacak bir siyasal birikime ve insan kaynağına sahiptir, ne de halkımızın umurundadır. Siyasal ve örgütsel enerji açığının bir öncü savaşla aşılması ve safları halkın doldurması çocuksu bir hayaldir. Solcu her baktığı yerde Gezi’yi görmekten vazgeçmelidir.
Dikkat ettim; bu aralar televizyon ekranlarında boy gösteren her muhalif örgütlenme vurgusu yapıyor. Eskisinden iyidir, denebilir. Hani, eskiden “askere güvenin”, şuraya buraya “oy verin” denirdi ya; şimdi “örgütlenin.” İyi. Ben “hiç yoktan iyidir” demeyeyim. Bu durum, çare diye gösterecek adres kalmadığının fark edilmesinden kaynaklanıyor. Adres yok diye, herkesin durduğu yerde soyut bir örgütlenmeye yönelmesi fikri kurtarıcı olmaz. “İyi” diyebileceğimiz örgütlenme siyasal olmalıdır. Doğru fikirlerle olmalıdır. Örgütlenme bir sınıf örgütlenmesi olmalıdır, düzenin ötesine yönelmelidir. Bu ekler yoksa MHP’de Bahçeli muhaliflerinin örgütlenmesine de umut beslenir!
Türkiye ilericiliği savunma psikolojisinden, “ne acılar çekiyoruz” ruh halinden çıkmalıdır. Bu, AKP’ye sahip olmadığı gücü armağan ediyor. Hovardaca veya hedefsiz koşuşturma, sabırsız beklentiler sadece yeni yorgunluklara neden olur.
“Gün geldi” hayalciliği örgütlenme sabır ve enerjisinden çalacağı için yanlıştır. Savunma örgütlenmesi ise çok geri bir konumlanıştır.
İhtiyaç duyulan örgütlenme sabrı ise işçi sınıfının karakteristik özelliklerinden biridir.
Bugüne dek söylediklerimizi yan yana getirince bayağı bir çerçeve çıkıyor, değil mi?
Aydemir Güler / SOL
Bir: Türkiye bir şeriat ülkesine dönüştürülmek istendi. Ama olmadı. Dikkat edin; “deneniyor”, “sürüyor” demiyorum; bu iş olmadı. Çünkü memleketin yarısını değil, yarısından çok fazlasını yok etmeleri gerekiyor. Olmaz. Son zamanların tehdit argümanı iç savaşla da olmaz.
İki: Artık güçlü falan değiller. En acımasız, en ahlaksız saldırıları tezgahlama becerisi, sahip oldukları güce dayanmıyor, böyle bir gücün varlığını kanıtlamıyor. Tam tersine, saldırmadıkları an geri geri uçuruma kayacaklar. Bunlar mecburiyetten saldırgan.
Üç: AKP yükselişinde esas motivasyon kaynağı şeriat inancı ve “güç bizde artık” ilanı değildi. Ama “istikrardı.” Bu kaynak kurudu. Bakın; “zayıfladı”, “inandırıcılığı azalıyor” demiyorum. AKP istikrarla artık yan yana getirilemez.
Dört: İdeoloji kuşkusuz çok önemlidir. Ekmekten daha önemli olduğu anlar ise istisnaidir. AKP’nin geldiği noktada ekonomik krizin alttan alta işleyen dinamiği sanıldığından daha ağırlıklıdır. Türkiye’de sağ tabanın ideolojik angajmanı zayıftır. Bir şeylere inanabilir tabii ki, ama harekete geçmesi için dar anlamda çıkarına bakar, cebini yoklar! Cep boşalıyor…
Beş: Bu soruna karşı Türkiye kapitalizminden mucit çıkmaz. Mucit adayı zaten bir tane! Dolarları elden çıkar! Yerli otomobil yap! Herkes yanına bir işçi daha alsın! BES yaptım, sökülün yüzer lira! Şimdi bir de “dayayın kafasına getirsin paraları” çıktı… Şeriatçı kafası basmasa da kapitalizmin ve ekonominin yasaları var.
Altı: AKP’nin en büyük avantajı dünyanın yönsüz kalmış olmasıdır. En ağır ekonomik krizin sonrasında en derin belirsizlik sardı ortalığı. Her gün ittifakların değişebildiği bir tarihsel saçmalık ortamında kriz yönetimi konusunda deneyimli bir egemen güçler takımı yaşam süresini uzatabilmektedir. Üstünden çok zaman geçti; Türkiye egemen güçlerinin “büyük proje” konusunda mutlak yeteneksiz olduklarını, ama “kriz yönetimi” dendiğinde harikalar yarattıklarını yazmıştım.
Değişen bir şey yoktur.
Bu koşullarda Türkiye ilericiliği savunma halini terk etmelidir. Bazen bombardıman altında kafayı kaldırmanın güçleştiği, kendi güçlerini ve halkı korumak gereken zamanlar olabilir. Bugün o gün değildir.
Dikkat edilmesi gereken tek şey, sınırlı enerjiyi hovardaca harcamamaktır. Ne Türkiye solu her gördüğü soruna koşacak bir siyasal birikime ve insan kaynağına sahiptir, ne de halkımızın umurundadır. Siyasal ve örgütsel enerji açığının bir öncü savaşla aşılması ve safları halkın doldurması çocuksu bir hayaldir. Solcu her baktığı yerde Gezi’yi görmekten vazgeçmelidir.
Dikkat ettim; bu aralar televizyon ekranlarında boy gösteren her muhalif örgütlenme vurgusu yapıyor. Eskisinden iyidir, denebilir. Hani, eskiden “askere güvenin”, şuraya buraya “oy verin” denirdi ya; şimdi “örgütlenin.” İyi. Ben “hiç yoktan iyidir” demeyeyim. Bu durum, çare diye gösterecek adres kalmadığının fark edilmesinden kaynaklanıyor. Adres yok diye, herkesin durduğu yerde soyut bir örgütlenmeye yönelmesi fikri kurtarıcı olmaz. “İyi” diyebileceğimiz örgütlenme siyasal olmalıdır. Doğru fikirlerle olmalıdır. Örgütlenme bir sınıf örgütlenmesi olmalıdır, düzenin ötesine yönelmelidir. Bu ekler yoksa MHP’de Bahçeli muhaliflerinin örgütlenmesine de umut beslenir!
Türkiye ilericiliği savunma psikolojisinden, “ne acılar çekiyoruz” ruh halinden çıkmalıdır. Bu, AKP’ye sahip olmadığı gücü armağan ediyor. Hovardaca veya hedefsiz koşuşturma, sabırsız beklentiler sadece yeni yorgunluklara neden olur.
“Gün geldi” hayalciliği örgütlenme sabır ve enerjisinden çalacağı için yanlıştır. Savunma örgütlenmesi ise çok geri bir konumlanıştır.
İhtiyaç duyulan örgütlenme sabrı ise işçi sınıfının karakteristik özelliklerinden biridir.
Bugüne dek söylediklerimizi yan yana getirince bayağı bir çerçeve çıkıyor, değil mi?
Aydemir Güler / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder