Türkiye’de öğretmen yetiştirecek okul ilk olarak 16 Mart 1848’de açıldı.
İlkokul öğretmeni yetiştirecek olanı ise 1868’de öğretime başladı.Kurtuluş Savaşı bittiğinde sadece 2 bin 345 ilkokul, bu okullarda görev yapan 3 bin 61 öğretmen vardı.
1935 yılında Milli Eğitim Bakanı olan Saffet Arıkan’ın isteği üzerine İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç bir rapor hazırlamıştı.Tonguç’un tespitlerindeki en acıklı durum ise şöyledir:“Köylerde yaşayan 1 milyon 608 bin çocuktan 1 milyon 100 bini okula gitmemektedir!”Okuma yazma oranı ise ürpertici boyutlardadır. Toplam nüfusun ancak yüzde 15’i okuma-yazma bilmektedir.Topyekun bir eğitim harekatı için ilk direktif Mustafa Kemal Atatürk’ten geliyor:-Askerlik yapan okuma yazma bilen gençleri kurstan geçirdikten sonra bunlara ‘Eğitmen’ adını veririz.
•••
Bu proje daha sonra hayata geçecek Köy Enstitülerinin de temelini atıyor. İlk deneme başarılı olunca Köy Eğitmenleri Yasası çıkarılıyor. 1948’e kadar 8 bin 675 eğitmen yetiştiriliyor.
Atatürk’ün 1938’de ölümü üzerine İsmet İnönü Cumhurbaşkanı, Celal Bayar Başbakan, Hasan Ali Yücel de Milli Eğitim Bakanı oluyor. 1940 yılının Mart ayında TBMM 3803 Sayılı yasa sevk ediliyor.
17 Nisan 1940 tarihinde kabul edilen bu yasa bir mucizenin tohumlarını oluşturmaktadır: Köy Enstitüleri kuruluşu böylece hayata geçiyor.
Köy Enstitüleri çağın en ileri eğitim-öğretim projesi olarak kabul ediliyor. Aradan geçen bunca yıla karşın, değerinden hiçbir şey yitirmeyen Köy Enstitüleri ile ilgili olarak uzunca bir süredir İZTV için belgesel çalışması yapıyoruz.
Köy Enstitüleri’nde 1940’ların ilk yarısında öğrenci olmuş değerli öğretmenlerimizle konuştuk, saatlerce çekim yaptık. Hatta Abdullah Özkucur gibi enstitüler öncesinde köy öğretmen okuluna başlamış sonra da Yüksek Köy Enstitüsünden mezun olmuş eğitim abidesi isimlere ulaştık. Özkucur, 1920 doğumlu bir “genç” olarak öğrencilik yıllarında tuttuğu notlarını çıkartıp gösterdi. İplikler hangi bitki ile boyanırsa hangi renk elde edilir gibi boyama tekniği üzerine kitap yazmayı düşündüğünü söyledi.
Adana Osmaniye’de bulunan Düziçi Köy Enstitüsü ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitülerinde çekimler yaptık. Binaları onca yılın hoyratlığına karşı yıkılmamış ayakta duruyorlardı. Tıpkı Köy Enstitülüler gibi zamana meydan okuyorlardı:
-Yıkılmadık ayaktayız!
Düziçi’nde geleneksel 17 Nisan Buluşmasını izledik. Enstitü binalarını öğrencilik dönemlerinde inşa eden kuşağın temsilcileri Mehmet Yavuz, Mehmet Mülayim ve Mehmet Yılmaz öğretmenler ile konuştuk.
Bu eğitim yuvaları için en çok kitap yazan Perihan Türkoğlu, Mustafa Gazalcı, Osman Şahin, Hüseyin Kızılırmak bize okullarını ve sonuçlarını anlattılar.
Düziçi Köy Enstitüsü’nden kalanları müze haline getiren eski Osmaniye Valisi İsa Küçük bu süreci ve hissettiklerini anlattı. Vali Küçük TBMM tutanaklarından bir bölüm aktardı:
-Bunlar (Köy Enstitülüler) köylere gidince kendilerini Atatürk zannediyorlar!
Aydınlatma merkezlerinin kapatılmasını isteyenler bu cümle ile eleştiriyorlarmış enstitüleri…
•••
Ankara’da Köy Enstitüleri Vakfı bize bütün imkânlarını açtı. Hem hayatta olan öğretmenlerle bağlantı kurmamızı sağladı, hem arşivini açtı, hem de vakıf merkezinde röportaj çekimlerini yapmamıza izin verdi. Başkan Erdal Atıcı hem koordinasyon sağladı hem de çok kıymetli tespitlerini bizimle paylaştı.Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği, Tonguç Vakfı ve Tonguç Belgeselleri yapan Prof. Dr. Oğuz Makal belgeselimize elindeki tüm imkanları seferber ettiler.
Hoş sürprizlerle de karşılaştık. Mesela artık hayatta olmadığına “kesin” (!) bilgiler aldığımız Mahmut Makal ve onun gibi köy enstitülü eşi Naciye Makal ile uzun çekimler yaptık.Köy Enstitülerini sinemaya taşıyan ve “Bu Toprağın Çocukları” filmini yapan yönetmen Ali Adnan Özgür ve yapımcı-oyuncu Erkan Can “hayırlı evlatlar” olarak belgeselde yer aldılar.
Köy Enstitülerinin kapatılmasını isteyenler en çok “Bu okullar komünist yetiştiriyor” diye suçlamışlardı. Türkiye’nin komünistleri, sosyalistleri, solcuları ise bu olguya karşın Köy Enstitülerine çok fazla ilgi göstermemişlerdi.
Bir de şu vardı: Köy Enstitülerini CHP açtı, DP kapattı!
Gelecek yıl 100. yaşını kutlayacağımız Abdullah Özkucur 1990 yılında Hasanoğlan Köy Enstitüsü kitabında şöyle yazmıştı:
“1947’de Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü kapatıldı. Yerine aynı tabandan çocuklar için İMAM HATİP OKULLARI kuruldu. İki ayrı dünya görüşünün mimarları da aynı siyasi iktidardır. Bunun bilinmesini ve belleklerde yer etmesini çok istiyorum.”
Konuştuğumuz Köy Enstitülü öğretmenlerin ortak bir özelliği vardı. İleri yaşlarına karşın bellekleri pırıl pırıldı. Tarih, isim, coğrafya gibi şaşırması kolay olan pek çok şeyi yerli yerinde açıklıyorlardı. Hepsi halen titiz birer okur ve birkaç kitap, onlarca makale yazmış yazarlardı.
Köy Enstitüleri için geleceğin sistemi demek yanlış olmaz. Çünkü batılı ülkelerde bu yöntemle eğitim İkinci Dünya Savaşı sonrasında uygulanmaya başlamıştı.
Köy Enstitüleri için pet çok güzel sıfat yakıştırılabilir. Zaten var da. Biz de belgeselimizi onların yanına ekliyoruz:
“Anadolu’nun Işığı Köy Enstütüleri!”
Not: Köy Enstitüleri Belgeselimiz Digiturk iztv ekranlarında aşağıdaki gibi yayınlanacak.
29 Mayıs Pazartesi: 23.00
30 Mayıs Salı 10.55
01 Haziran 17.15
03 Haziran 11.00
Nazım Alpman / BİRGÜN
1935 yılında Milli Eğitim Bakanı olan Saffet Arıkan’ın isteği üzerine İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç bir rapor hazırlamıştı.Tonguç’un tespitlerindeki en acıklı durum ise şöyledir:“Köylerde yaşayan 1 milyon 608 bin çocuktan 1 milyon 100 bini okula gitmemektedir!”Okuma yazma oranı ise ürpertici boyutlardadır. Toplam nüfusun ancak yüzde 15’i okuma-yazma bilmektedir.Topyekun bir eğitim harekatı için ilk direktif Mustafa Kemal Atatürk’ten geliyor:-Askerlik yapan okuma yazma bilen gençleri kurstan geçirdikten sonra bunlara ‘Eğitmen’ adını veririz.
•••
Bu proje daha sonra hayata geçecek Köy Enstitülerinin de temelini atıyor. İlk deneme başarılı olunca Köy Eğitmenleri Yasası çıkarılıyor. 1948’e kadar 8 bin 675 eğitmen yetiştiriliyor.
Atatürk’ün 1938’de ölümü üzerine İsmet İnönü Cumhurbaşkanı, Celal Bayar Başbakan, Hasan Ali Yücel de Milli Eğitim Bakanı oluyor. 1940 yılının Mart ayında TBMM 3803 Sayılı yasa sevk ediliyor.
17 Nisan 1940 tarihinde kabul edilen bu yasa bir mucizenin tohumlarını oluşturmaktadır: Köy Enstitüleri kuruluşu böylece hayata geçiyor.
Köy Enstitüleri çağın en ileri eğitim-öğretim projesi olarak kabul ediliyor. Aradan geçen bunca yıla karşın, değerinden hiçbir şey yitirmeyen Köy Enstitüleri ile ilgili olarak uzunca bir süredir İZTV için belgesel çalışması yapıyoruz.
Köy Enstitüleri’nde 1940’ların ilk yarısında öğrenci olmuş değerli öğretmenlerimizle konuştuk, saatlerce çekim yaptık. Hatta Abdullah Özkucur gibi enstitüler öncesinde köy öğretmen okuluna başlamış sonra da Yüksek Köy Enstitüsünden mezun olmuş eğitim abidesi isimlere ulaştık. Özkucur, 1920 doğumlu bir “genç” olarak öğrencilik yıllarında tuttuğu notlarını çıkartıp gösterdi. İplikler hangi bitki ile boyanırsa hangi renk elde edilir gibi boyama tekniği üzerine kitap yazmayı düşündüğünü söyledi.
Adana Osmaniye’de bulunan Düziçi Köy Enstitüsü ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitülerinde çekimler yaptık. Binaları onca yılın hoyratlığına karşı yıkılmamış ayakta duruyorlardı. Tıpkı Köy Enstitülüler gibi zamana meydan okuyorlardı:
-Yıkılmadık ayaktayız!
Düziçi’nde geleneksel 17 Nisan Buluşmasını izledik. Enstitü binalarını öğrencilik dönemlerinde inşa eden kuşağın temsilcileri Mehmet Yavuz, Mehmet Mülayim ve Mehmet Yılmaz öğretmenler ile konuştuk.
Bu eğitim yuvaları için en çok kitap yazan Perihan Türkoğlu, Mustafa Gazalcı, Osman Şahin, Hüseyin Kızılırmak bize okullarını ve sonuçlarını anlattılar.
Düziçi Köy Enstitüsü’nden kalanları müze haline getiren eski Osmaniye Valisi İsa Küçük bu süreci ve hissettiklerini anlattı. Vali Küçük TBMM tutanaklarından bir bölüm aktardı:
-Bunlar (Köy Enstitülüler) köylere gidince kendilerini Atatürk zannediyorlar!
Aydınlatma merkezlerinin kapatılmasını isteyenler bu cümle ile eleştiriyorlarmış enstitüleri…
•••
Ankara’da Köy Enstitüleri Vakfı bize bütün imkânlarını açtı. Hem hayatta olan öğretmenlerle bağlantı kurmamızı sağladı, hem arşivini açtı, hem de vakıf merkezinde röportaj çekimlerini yapmamıza izin verdi. Başkan Erdal Atıcı hem koordinasyon sağladı hem de çok kıymetli tespitlerini bizimle paylaştı.Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği, Tonguç Vakfı ve Tonguç Belgeselleri yapan Prof. Dr. Oğuz Makal belgeselimize elindeki tüm imkanları seferber ettiler.
Hoş sürprizlerle de karşılaştık. Mesela artık hayatta olmadığına “kesin” (!) bilgiler aldığımız Mahmut Makal ve onun gibi köy enstitülü eşi Naciye Makal ile uzun çekimler yaptık.Köy Enstitülerini sinemaya taşıyan ve “Bu Toprağın Çocukları” filmini yapan yönetmen Ali Adnan Özgür ve yapımcı-oyuncu Erkan Can “hayırlı evlatlar” olarak belgeselde yer aldılar.
Köy Enstitülerinin kapatılmasını isteyenler en çok “Bu okullar komünist yetiştiriyor” diye suçlamışlardı. Türkiye’nin komünistleri, sosyalistleri, solcuları ise bu olguya karşın Köy Enstitülerine çok fazla ilgi göstermemişlerdi.
Bir de şu vardı: Köy Enstitülerini CHP açtı, DP kapattı!
Gelecek yıl 100. yaşını kutlayacağımız Abdullah Özkucur 1990 yılında Hasanoğlan Köy Enstitüsü kitabında şöyle yazmıştı:
“1947’de Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü kapatıldı. Yerine aynı tabandan çocuklar için İMAM HATİP OKULLARI kuruldu. İki ayrı dünya görüşünün mimarları da aynı siyasi iktidardır. Bunun bilinmesini ve belleklerde yer etmesini çok istiyorum.”
Konuştuğumuz Köy Enstitülü öğretmenlerin ortak bir özelliği vardı. İleri yaşlarına karşın bellekleri pırıl pırıldı. Tarih, isim, coğrafya gibi şaşırması kolay olan pek çok şeyi yerli yerinde açıklıyorlardı. Hepsi halen titiz birer okur ve birkaç kitap, onlarca makale yazmış yazarlardı.
Köy Enstitüleri için geleceğin sistemi demek yanlış olmaz. Çünkü batılı ülkelerde bu yöntemle eğitim İkinci Dünya Savaşı sonrasında uygulanmaya başlamıştı.
Köy Enstitüleri için pet çok güzel sıfat yakıştırılabilir. Zaten var da. Biz de belgeselimizi onların yanına ekliyoruz:
“Anadolu’nun Işığı Köy Enstütüleri!”
Not: Köy Enstitüleri Belgeselimiz Digiturk iztv ekranlarında aşağıdaki gibi yayınlanacak.
29 Mayıs Pazartesi: 23.00
30 Mayıs Salı 10.55
01 Haziran 17.15
03 Haziran 11.00
Nazım Alpman / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder