Toplumların tarihlerinin en karanlık sayfaları zulüm dönemlerinde yazılır, en şanlı direniş destanları da.
12 Eylül döneminde, Kenan Evren ve benzerleri, tarihimizin karanlık ve utanç verici sayfalarını yazarlarken 1 Mayıs günü aramızdan ayrılan Ahmet İsvan da tıpkı daha önce yitirdiğimiz yiğit eşi Cumhuriyet Reha İsvan gibi, toplumun göğsünü kabartan, direniş destanını dokuyordu.
Bu güzel insanlar, Rahşan ve Bülent Ecevit ile birlikte okudukları Robert College’de tanışmışlar, birbirlerini anlayan, tamamlayan toplum için de yararlı kıldıkları yaşamlarını, ölüm onları ayırana kadar birlikte uyum içinde sürdürmüşlerdi.
Robert College’den sonra ABD’de tarım okuyan Ahmet İsvan siyasete haksızlık olarak gördüğü CHP’nin mallarına el konmasına tepki olarak atıldı. Ondan önce, kavgadan önce Kartal’da bahçıvan olan Kartallı Kazım misali Yalova’da meyve üretirdi.
1973’te CHP’nin çiçeği burnunda genel başkanı sınıf arkadaşı Bülent Ecevit’in ısrarı üzerine yıllardır üyesi olduğu CHP’den İstanbul Belediye Başkanı oldu ve bu görevi 1977’ye kadar sürdürdü.
Gelir kaynakları cılız olan milyonluk metropolün belediyesini partizanlık nedeniyle soluksuz bırakmaya ahdetmiş olan Süleyman Demirel, İstanbul Belediyesi’ne merkezi bütçeden verilmesi gereken kaynakları vermiyor. Ama kamuoyunun daha fazla tepkisini çekmemek amacıyla da, yalnızca personel maaşlarını ödemeye yetecek kadar kaynak aktarmayı da ihmal etmiyordu.
Ahmet İsvan’ın bu durum karşısında şöyle yakındığını kulaklarımla duydum:
- Bari personel giderlerini karşılayacak kaynağı da aktarmasalar da, her şey gün yüzüne çıksa.
Böyle bir ortamda, Ahmet İsvan’ın görev döneminde kentine birbiri ardından kazandırdığı eserlerle anılan bir belediye başkanı olması beklenemezdi.
Ne yazık ki, içinde bulunduğu koşulları ve belediyecilik anlayışını kavramakta bizzat partisi yetersiz kaldı. Daha sonra demokrasi mücadelesinde SHP’de Erdal İnönü’nün yanında görecek olduğumuz, Ahmet İsvan bir daha belediye başkanlığına aday olmadı.
Ahmet Bey, DİSK, Reha Hanım Barış davalarından içeri alındılar, işkence görmeseler bile zulme tabi tutuldular.
Oradaki direnişleriyle hem mahpusluk arkadaşlarının, hem de baskı altında inletilen milyonların sonsuz saygı ve sevgisini kazandılar.
3 Mayıs tarihli Cumhuriyet’in birinci sayfasında, Ahmet İsvan’ı DİSK davasından tutuklu bulunduğu hapisten çıktıktan sonra, Barış Derneği davasından hapiste bulunduğu eşi Reha İsvanı ziyaret ederken gösteren resim, aynı zamanda bu toplumun namuslu aydınlarının bir zulüm dönemini nasıl bir direniş destanına dönüştürdüklerinin belgesidir.
Son olarak, eşi dava arkadaşım Reha İsvan’ın cenazesinde gördüğüm Ahmet İsvan’ı o olaydan iki yıl önce, abim Atila Alpöge’nin sayesinde Yalova’daki evinde Mine Sirmen ile birlikte ziyaret etmiştim.
Siyasi kavga dönemini kapatmış olan Ahmet Bey Yalova’ya çekilmişti. Tıpkı Nâzım’ın Kurtuluş Savaşı Destanı’nın kahramanlarından Kartallı Kazım gibi, “kavgadan önce Yalova’da bahçıvandı, kavgadan sonra Yalova’da bahçıvan.”
Güle güle direnen yiğit adam!
Ali Sirmen / CUMHURİYET
12 Eylül döneminde, Kenan Evren ve benzerleri, tarihimizin karanlık ve utanç verici sayfalarını yazarlarken 1 Mayıs günü aramızdan ayrılan Ahmet İsvan da tıpkı daha önce yitirdiğimiz yiğit eşi Cumhuriyet Reha İsvan gibi, toplumun göğsünü kabartan, direniş destanını dokuyordu.
Bu güzel insanlar, Rahşan ve Bülent Ecevit ile birlikte okudukları Robert College’de tanışmışlar, birbirlerini anlayan, tamamlayan toplum için de yararlı kıldıkları yaşamlarını, ölüm onları ayırana kadar birlikte uyum içinde sürdürmüşlerdi.
Robert College’den sonra ABD’de tarım okuyan Ahmet İsvan siyasete haksızlık olarak gördüğü CHP’nin mallarına el konmasına tepki olarak atıldı. Ondan önce, kavgadan önce Kartal’da bahçıvan olan Kartallı Kazım misali Yalova’da meyve üretirdi.
1973’te CHP’nin çiçeği burnunda genel başkanı sınıf arkadaşı Bülent Ecevit’in ısrarı üzerine yıllardır üyesi olduğu CHP’den İstanbul Belediye Başkanı oldu ve bu görevi 1977’ye kadar sürdürdü.
***
İşbitirici popülist belediyecilik anlayışının
parti ayrımı yapmaksızın, Türkiye’ye egemen olmasının topluma kent etiği
estetiği, kültürü, kazanımları, tarihi değerleri açısından neler
kaybettirdiğini bilenler, Ahmet İsvan’ın merkezi iktidarın bütün görev
süresi boyunca gırtlağını sıktığı, ne öldürüp ne yaşattığı, Türkiye’nin
bu dünya ölçeğindeki metropolünü her türlü gelirden yoksun bıraktığı
dönemdeki yine de örnek belediyecilik anlayışını hep dikkatle izlediler,
her an takdirle andılar. Gelir kaynakları cılız olan milyonluk metropolün belediyesini partizanlık nedeniyle soluksuz bırakmaya ahdetmiş olan Süleyman Demirel, İstanbul Belediyesi’ne merkezi bütçeden verilmesi gereken kaynakları vermiyor. Ama kamuoyunun daha fazla tepkisini çekmemek amacıyla da, yalnızca personel maaşlarını ödemeye yetecek kadar kaynak aktarmayı da ihmal etmiyordu.
Ahmet İsvan’ın bu durum karşısında şöyle yakındığını kulaklarımla duydum:
- Bari personel giderlerini karşılayacak kaynağı da aktarmasalar da, her şey gün yüzüne çıksa.
Böyle bir ortamda, Ahmet İsvan’ın görev döneminde kentine birbiri ardından kazandırdığı eserlerle anılan bir belediye başkanı olması beklenemezdi.
Ne yazık ki, içinde bulunduğu koşulları ve belediyecilik anlayışını kavramakta bizzat partisi yetersiz kaldı. Daha sonra demokrasi mücadelesinde SHP’de Erdal İnönü’nün yanında görecek olduğumuz, Ahmet İsvan bir daha belediye başkanlığına aday olmadı.
***
12 Eylül ile birlikte, Reha ve Ahmet İsvan’ın direniş destalarını oluşturdukları dönem başlar. Ahmet Bey, DİSK, Reha Hanım Barış davalarından içeri alındılar, işkence görmeseler bile zulme tabi tutuldular.
Oradaki direnişleriyle hem mahpusluk arkadaşlarının, hem de baskı altında inletilen milyonların sonsuz saygı ve sevgisini kazandılar.
3 Mayıs tarihli Cumhuriyet’in birinci sayfasında, Ahmet İsvan’ı DİSK davasından tutuklu bulunduğu hapisten çıktıktan sonra, Barış Derneği davasından hapiste bulunduğu eşi Reha İsvanı ziyaret ederken gösteren resim, aynı zamanda bu toplumun namuslu aydınlarının bir zulüm dönemini nasıl bir direniş destanına dönüştürdüklerinin belgesidir.
Son olarak, eşi dava arkadaşım Reha İsvan’ın cenazesinde gördüğüm Ahmet İsvan’ı o olaydan iki yıl önce, abim Atila Alpöge’nin sayesinde Yalova’daki evinde Mine Sirmen ile birlikte ziyaret etmiştim.
Siyasi kavga dönemini kapatmış olan Ahmet Bey Yalova’ya çekilmişti. Tıpkı Nâzım’ın Kurtuluş Savaşı Destanı’nın kahramanlarından Kartallı Kazım gibi, “kavgadan önce Yalova’da bahçıvandı, kavgadan sonra Yalova’da bahçıvan.”
Güle güle direnen yiğit adam!
Ali Sirmen / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder