Türkiye ve dünyada kickboks şampiyonluklarıyla “Ünlüler” kategorisinden Survivor 2017’ye dâhil olmuş Trabzonlu Sabriye Şengül’ün aylardır süren realiteyarışma programında tek ayırt edici vasfı var: Başarısızlık.
Buna rağmen müthiş taraftar kitlesi oluştu Sabriye’nin ve parkurlarda kelimenin tam anlamıyla nal toplarken ekran karşısındaki seyirciden muazzam oy toplaması söz konusu onun…
Sabriye sadece parkurlarda fiziksel açıdan dökülmekle kalmıyor, zihinsel kapasite gerektiren noktalarda da fantastik bir zafiyet içinde. Mesela şovun kelime-bulmaca oyununda (“Anlat Bakalım”) “İğnenin büyüğüne ne denir” sorusuna “büyük iğne”; “Evde kalmış kıza ne denir” sorusuna da “evde kalmış” cevaplarını veriyor!..
Parkurlarda herkes canını dişine takmış koşarken Sabriye’yi (hadi koşar adım yürürken demeyelim!) yürür adım koşarken izliyoruz. Bir kaplumbağa temposunda…
Fakat o, parkur-dışı alanda (“bench”te) diğer yarışmacılarla mücadelede müthiş asabi bir yırtıcılık içinde. Özellikle de karşıdaki “Gönüllüler” takımının gözde kızı (“Miss Turkuaz Germany” güzellik yarışması birincisi) “Almancı” Berna (Keklikler) ile amansız bir rekabet ve çekişmede Sabriye.
Kendi takım arkadaşı ve takımiçi gruplaşmada “partner”i milli boksör Adem Kılıççı üzerinden (Adem’in Berna’ya ilgisi olduğu hezeyanıyla) bir kıskançlık, daha doğrusu “kıskançlık şovu” sergiliyor.
Tabii Berna da kendisine yönelik bu hissiyatı (Adem’e değilse de) Sabriye’ye karşılıksız bırakmıyor.
O yüzden Survivor 2017’nin şu ara seyri en cazip kılan kesitleri, Sabriye’nin Berna ile “çemkirdek” olduğu anlar.
Onları böyle görünce acaba Acun yarışma-dışı düzenlediği futbol, voleybol maçlarından sonra Berna ile Sabriye’ye bir çamur güreşi de yaptırır mı diye düşünmeden de edemiyorum!..
Bu sıraladıklarım bile Sabriye’nin o paradoksal, “Başarısızsan da kazanırsın” durumunu açıklama yolunda ipuçları veriyor aslında.
Sabriye sinirli ama sevimli, sarsak ama sempatik, şapşik ama seyre gelir bir yarışmacı.
Fakat bir başka faktör daha var Sabriye’ye kazandıran. Şu ara yerlilikyabancılık, muhafazakârlık-modernlik, İslamcılık-Batıcılık kutuplaştırmaları doğrultusunda İbn Haldun’la bağlantılı olarak gündeme gelen “asabiye” yahut “asabiyet” faktörü bu.
(Görüyorsunuz, bir doz “Acunsal enerji” tableti alıp Survivor uykusuna dalalım desek de “dinbazlık” peşimizi bırakmıyor!)
“Asabiye” kısaca körü körüne aidiyet duygusu olarak tanımlanabilir.
Öyle ki kendinizi ait hissettiğiniz toplumsal birim; aile, sülale, kabile, kavim, millet, din, mezhep ya da hemşeri grubu içinden biri, birileri yanlış, haksız, başarısız olsa bile onu sorgusuz- sualsiz korumak, savunmak, desteklemek durumundasınızdır. “Asabiyet”, bunu gerektirir.
Trabzonlu Sabriye, baştan beri tüm eksiklik, yetersizlik ve başarısızlığına rağmen bir “Karadenizlilik asabiyesi” ile de büyük destek buldu.
Elbette bunu takım arkadaşları tarafından yetersizliği nedeniyle dışlanma, horlanma gibi motifler de besledi. Takım içinde tek dayanağı Adem tarafından dillendirilip seyirciye de sirayet ettirilen bu mağduriyet algısı, buna bağlı acıma hissi ve aynı doğrultuda Sabriye’nin kendini acındırma stratejisi, daha geniş bir kitlesel destek potansiyeli oluşturdu. Oylamalarda da bu potansiyelin fiili karşılığı görülmekte.
Böylece Sabriye her hafta eleme potasına girse de seyirci desteği ile adada kalmaya (“survive” olmaya) devam etti. En son, ona nazaran hem çok başarılı, hem de ünlü bir yarışmacıyı, “Havuç Furkan”ı (Kızılay) eledi. İlaveten, daha meşhur ve daha da başarılı İlhan (Mansız), Serhat (Akın) ve Sema (Aydemir) için de ciddi tehdit haline geldi.
Evet, klişeyi biz de tekrar edelim: Survivor, sadece performans değil.
O, “performatif” olduğu kadar psikolojik de bir mücadele. Ve dahi bu psikolojik mücadelenin derininde, dibinde, kökünde bir “kültürel” mücadele…
Güçsüz de olsanız, beceriksiz de olsanız, sinirleriniz zayıf da olsa bunlar Survivor’da kaybedeceğiniz anlamına gelmiyor.
Yani asabi iseniz sorun yok; yeter ki “asabiye”niz de olsun!..
Tayfun Atay / CUMHURİYET
Buna rağmen müthiş taraftar kitlesi oluştu Sabriye’nin ve parkurlarda kelimenin tam anlamıyla nal toplarken ekran karşısındaki seyirciden muazzam oy toplaması söz konusu onun…
Sabriye sadece parkurlarda fiziksel açıdan dökülmekle kalmıyor, zihinsel kapasite gerektiren noktalarda da fantastik bir zafiyet içinde. Mesela şovun kelime-bulmaca oyununda (“Anlat Bakalım”) “İğnenin büyüğüne ne denir” sorusuna “büyük iğne”; “Evde kalmış kıza ne denir” sorusuna da “evde kalmış” cevaplarını veriyor!..
Parkurlarda herkes canını dişine takmış koşarken Sabriye’yi (hadi koşar adım yürürken demeyelim!) yürür adım koşarken izliyoruz. Bir kaplumbağa temposunda…
Fakat o, parkur-dışı alanda (“bench”te) diğer yarışmacılarla mücadelede müthiş asabi bir yırtıcılık içinde. Özellikle de karşıdaki “Gönüllüler” takımının gözde kızı (“Miss Turkuaz Germany” güzellik yarışması birincisi) “Almancı” Berna (Keklikler) ile amansız bir rekabet ve çekişmede Sabriye.
Kendi takım arkadaşı ve takımiçi gruplaşmada “partner”i milli boksör Adem Kılıççı üzerinden (Adem’in Berna’ya ilgisi olduğu hezeyanıyla) bir kıskançlık, daha doğrusu “kıskançlık şovu” sergiliyor.
Tabii Berna da kendisine yönelik bu hissiyatı (Adem’e değilse de) Sabriye’ye karşılıksız bırakmıyor.
O yüzden Survivor 2017’nin şu ara seyri en cazip kılan kesitleri, Sabriye’nin Berna ile “çemkirdek” olduğu anlar.
Onları böyle görünce acaba Acun yarışma-dışı düzenlediği futbol, voleybol maçlarından sonra Berna ile Sabriye’ye bir çamur güreşi de yaptırır mı diye düşünmeden de edemiyorum!..
Bu sıraladıklarım bile Sabriye’nin o paradoksal, “Başarısızsan da kazanırsın” durumunu açıklama yolunda ipuçları veriyor aslında.
Sabriye sinirli ama sevimli, sarsak ama sempatik, şapşik ama seyre gelir bir yarışmacı.
Fakat bir başka faktör daha var Sabriye’ye kazandıran. Şu ara yerlilikyabancılık, muhafazakârlık-modernlik, İslamcılık-Batıcılık kutuplaştırmaları doğrultusunda İbn Haldun’la bağlantılı olarak gündeme gelen “asabiye” yahut “asabiyet” faktörü bu.
(Görüyorsunuz, bir doz “Acunsal enerji” tableti alıp Survivor uykusuna dalalım desek de “dinbazlık” peşimizi bırakmıyor!)
“Asabiye” kısaca körü körüne aidiyet duygusu olarak tanımlanabilir.
Öyle ki kendinizi ait hissettiğiniz toplumsal birim; aile, sülale, kabile, kavim, millet, din, mezhep ya da hemşeri grubu içinden biri, birileri yanlış, haksız, başarısız olsa bile onu sorgusuz- sualsiz korumak, savunmak, desteklemek durumundasınızdır. “Asabiyet”, bunu gerektirir.
Trabzonlu Sabriye, baştan beri tüm eksiklik, yetersizlik ve başarısızlığına rağmen bir “Karadenizlilik asabiyesi” ile de büyük destek buldu.
Elbette bunu takım arkadaşları tarafından yetersizliği nedeniyle dışlanma, horlanma gibi motifler de besledi. Takım içinde tek dayanağı Adem tarafından dillendirilip seyirciye de sirayet ettirilen bu mağduriyet algısı, buna bağlı acıma hissi ve aynı doğrultuda Sabriye’nin kendini acındırma stratejisi, daha geniş bir kitlesel destek potansiyeli oluşturdu. Oylamalarda da bu potansiyelin fiili karşılığı görülmekte.
Böylece Sabriye her hafta eleme potasına girse de seyirci desteği ile adada kalmaya (“survive” olmaya) devam etti. En son, ona nazaran hem çok başarılı, hem de ünlü bir yarışmacıyı, “Havuç Furkan”ı (Kızılay) eledi. İlaveten, daha meşhur ve daha da başarılı İlhan (Mansız), Serhat (Akın) ve Sema (Aydemir) için de ciddi tehdit haline geldi.
Evet, klişeyi biz de tekrar edelim: Survivor, sadece performans değil.
O, “performatif” olduğu kadar psikolojik de bir mücadele. Ve dahi bu psikolojik mücadelenin derininde, dibinde, kökünde bir “kültürel” mücadele…
Güçsüz de olsanız, beceriksiz de olsanız, sinirleriniz zayıf da olsa bunlar Survivor’da kaybedeceğiniz anlamına gelmiyor.
Yani asabi iseniz sorun yok; yeter ki “asabiye”niz de olsun!..
Tayfun Atay / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder