17 Haziran 2017 Cumartesi

Fatih Terim’in Arda neması - MÜSLÜM GÜLHAN

Nema, aslında anlam olarak faiz geliri içeriğini taşır.

İnsanların sosyal nemalanması ise bilerek ve tasarlayarak gelişen olaylar üzerinden kendi çıkarı doğrultusunda fırsat yakalamaktır.

Arda’nın yaptığı hata, Terim için bulunmaz bir fırsat oldu ve hiç zaman kaybetmeden olay üzerinden faizini aldı. Bila Meşe olayı tek başına gelişen bir anlık tepkiyi kapsamıyor. Olay, Avrupa Şampiyonası’ndaki Terim-Arda gerginliğinin geldiği son noktadır.

Aslında bir nevi kişisel beklentiler üzerinden iktidar oyunudur.

Prensipleri oturmamış ve kurumsal bir kimliğe sahip olamayan ki Milli Takım öyle, bu tip kurum ya da gruplarda kişisel örgütlenme kaçınılmaz olur. Bizim de en çok sevdiğimiz modeldir!

Bu örgütlenmede de ana hatları; koltuğa ve buradan elde edilen kazancı ve nemayı koruma üzerine oturtulmuş kaygı yumağı oluşturur. Seçilen insanlar bu süreci destekleyecek ve buna katkı sağlayacak insanlar olduğu gibi, genel seçici olan Kutsal Abi’ye de biat kaçınılmaz olur.

Kaygı yumağının içeriğini sağlayan baskı ve otoriter tavırlar, mesleki kriterler olarak pazarlanır ve sanki tüm Dünya’da da  böyleymiş gibi algı yaratılır. Bu pazarlama sayesinde, yaratılan avantajların karşılığındaki maddi beklentinin çok yüksek olması sağlanır. Terim’in maaşı ve Milli Takım için ödenen primler bu kapsamdadır.

İşte tüm bunların ortalığa saçılmasının dayanakları, bu kişisel beklentilerin kaybedilmemesidir.

Tüm bunların açığa çıkmasını da, ya maddi beklentilerdeki çatışma, ya da dış faktörlerin desteği sayesinde ki, bunun tamamına yakını siyasi ilişkilerden oluşan, kısır döngü içerisindeki iktidar mücadelesi sağlar. Bu mücadelede hiyerarşi diye bir kavram yoktur.

Ve tamamı feodal tepkimelerdir.

Sporun yönetsel kısmındaki siyasi abluka, eninde sonunda beklentileri doğrultusunda ve ilişkileri çerçevesinde süreci şekillendirir. Kötü olan, buradaki açmazın tüm sorunun çözüm argümanlarının sporun dış etkisinde kaldığı koşullar altında olmasıdır.

Avrupa Şampiyonası’ndaki Arda’nın Terim’i eleştirmesi ve her zaman gizli kapaklı tartışma konusu olan primler yüzünden, süreçte karşılıklı stratejiler oluşturulmuştur.

Sonuçta, birinden biri süreçten zararlı çıkacaktı. Terim’in yıllar süren ve bu gibi olaylardaki strateji zenginliği! Arda’ya karşı sonuç alarak süreci kendi lehine çevirdi. Böylelikle de başarısızlıklarını tartışma konusu olmaktan çıkardı.

Her iki tarafın el altından basına verdikleri haberler… Karşılıklı üstü kapalı mesajlar… Kamp içindeki söylemlerin hepsi bu sürecin birer parçasıydı.

Basın mensuplarının uçağa alınması da bu stratejinin bir parçasıydı. Çünkü kamp içindeki karşılıklı söylem üzerine, Arda’nın basına karşı böyle bir tavır içine gireceğine dair emareleri eğer söylemleri içinde kullandıysa, Terim bu hamleyi kaçınılmaz olarak kullanılır.

Ve tartıştığımız tüm bu konular ne yazık ki ülkeyi temsil eden Milli Takım için de olmaktadır.

Görüldüğü üzere başarı üzerine en ufak bir kaygı belirtisi yoktur.

Tüm bu olayların uzun süreden beri gelen bir birikimin parçası olduğu, Fatih Terim’in Kosava galibiyetinin verdiği rahatlık ve özgüven sayesinde, maç sonrası yaptığı yorumların satır aralarında kendini çok belli etmektedir.

Resim bu…

Buradan ne çıkabilir? Hiçbir şey çıkmaz…

Çünkü:

Arda’nın Barcelona’ya transfer olması, ona birtakım farklılıklara açık olması gerekliğini de beraberinde getirmişti. Barcelona kurumsal futbol oynamaktadır. Buna adapte olmak için küresel futbol kültürünün yanında, takım kültürüne de adapte olması şarttı.

Ama Arda’nın donanımları ve feodal tepkimeleri maalesef buna izin vermedi ve o kimliği bir türlü içine sindiremedi. Hem oyun olarak, hem de yaşam şekli olarak. Bu koşullar Arda’ya ağır geldi.

Aynı şekilde, Fatih Terim de Fiorentina ve Milan’da teknik direktör olarak bu sorunları daha önce yaşadı ve her iki kulüpten de gönderildi.

Başkanlara karşı yöresel racon kesme, seyirciyi provoke etme stratejileri belki bizde alan bulabilir, ama kapitalizmin kuvvetli olduğu yerde, süreç, pazar içerisindeki arz-talep dengesi üzerinden gider. Ya olması gereken içinde varsındır ya da yok olursun.

Ve bu kulüplerin sahipleri küresel sermayenin parçalarıdır. Yöresel raconlara da karınları toktur.

Aslında Arda ve Terim’in ortak yanları çok var.

Her ikisinin de yaşadıkları durumları kader veya şansızlık değil, somut gerekçelerin somut sonucudur.

Her ikisi de yöresel figürdür ve ülkenin karşılığıdırlar.

Futboldaki şu baba-oğul, vatan millet yalanlarına da son vermek lazım.

Sonuçta; çıkar her şeyin üstündedir.

MÜSLÜM GÜLHAN   / BİRGÜN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder