Tüm kavramların ve kurumların içlerinin bütünüyle
boşaldığı ortamlarda, normal zamanda ileri sürülmesi doğru olan talep
ve düşünceler bütün anlamlarını yitirip havada kalırlar.
Demokrasilerde ileri sürülen taleplerin, yapılan önerilerin bir anlam ifade etmesi için kavramların boşaltılmış, saptırılmış olmaması, kurumların normal biçimde işlemeleri gerekmektedir.
Bir örnekle açayım:
Ceza hukukunda tutuklamanın ancak belirli şartların oluşması halinde uygulanacak bir önlem olduğunu, asıl olanın tutuksuz yargılama olması gerektiğini söyleyip aksine davranışın, tutukluluk yoluyla infaz olacağını vurgulayıp gazetecilerin tutuksuz yargılanmalarını talep etmenin ancak kuvvetler ayrılığının işlediği, bağımsız yargının varlığını koruduğu ülkelerde bir anlam ifade ettiğini görmeliyiz.
Öyle ya! Eğer bir ülkede yargı bağımsız değil de iktidarı elinde tutan güce -ki bu bir tek kişi de olabilir- bağımlıysa, siyasi davaların veya gazetecilerin yargılanmalarının tutuksuz yapılmasını istemenin bir anlamı olmayacaktır. Çünkü iktidarın emrindeki bağımlı yargı, bu tip davaları tutuksuz da görse adaletsizliği, doğru dürüst hukuki dayanakları olmayan karar aşamasında gerçekleştirecektir.
Burada adaletin yerini zulmün alması sonucu gazetecinin tutuklu veya tutuksuz yargılanması halinde değişmeyecek yalnızca zulmün icra edileceği aşama değişmiş, olacaktır.
Bu olguyu dikkate almadan hepimiz yırtındık: “Gazeteciler tutuksuz yargılansın!”
Ne aptallık!..
Bağımlı yargı onları karar aşamasıyla birlikte tutukladı, zulmün tatbik edilmesi zamanından başka bir şey değişmemiş oldu.
Yargılanmanın adil olmadığı ortamda, yargıç alelacele yapılmış yalap şap bir yargılamayla, adil olmayan bir kararla iktidarın istediği mahkûmiyet kararını vereceğine göre, yargılama tutuklu olsa ne olur, tutuksuz olsa ne olur?
Bizler bunu görmedik, sanki bir şey değişebilecekmiş gibi hep bir ağızdan haykırdık:
- Gazeteciler tutuksuz yargılansın!
Ne aptallık!..
Düzen biraz daha akıllı olmak ya da hiç değilse, görünüşü kurtarmak zorunluğunu duymuş olsaydı, bütün gazetecileri tutuksuz yargılatır, sonra yine adil olmayan kararlarla içeri attırır ve itiraz edenlere de dönüp sorardı:
- İşte söylediğiniz gibi tutuksuz yargılandılar daha ne istiyorsunuz?..
Buna bile gerek duyulmadı.
Ne aptallık!..
O sırada hiç kulak asmadıkları bu uyarılardaki gerçek payını görmeleri için milletvekillerinin sıra sıra gözaltına alınıp tutuklanmaları gerekti.
O zaman da iş işten geçmişti.
Ne aptallık!..
Ne aptallık!..
Ali Sirmen / CUMHURİYET
Demokrasilerde ileri sürülen taleplerin, yapılan önerilerin bir anlam ifade etmesi için kavramların boşaltılmış, saptırılmış olmaması, kurumların normal biçimde işlemeleri gerekmektedir.
Bir örnekle açayım:
Ceza hukukunda tutuklamanın ancak belirli şartların oluşması halinde uygulanacak bir önlem olduğunu, asıl olanın tutuksuz yargılama olması gerektiğini söyleyip aksine davranışın, tutukluluk yoluyla infaz olacağını vurgulayıp gazetecilerin tutuksuz yargılanmalarını talep etmenin ancak kuvvetler ayrılığının işlediği, bağımsız yargının varlığını koruduğu ülkelerde bir anlam ifade ettiğini görmeliyiz.
Öyle ya! Eğer bir ülkede yargı bağımsız değil de iktidarı elinde tutan güce -ki bu bir tek kişi de olabilir- bağımlıysa, siyasi davaların veya gazetecilerin yargılanmalarının tutuksuz yapılmasını istemenin bir anlamı olmayacaktır. Çünkü iktidarın emrindeki bağımlı yargı, bu tip davaları tutuksuz da görse adaletsizliği, doğru dürüst hukuki dayanakları olmayan karar aşamasında gerçekleştirecektir.
Burada adaletin yerini zulmün alması sonucu gazetecinin tutuklu veya tutuksuz yargılanması halinde değişmeyecek yalnızca zulmün icra edileceği aşama değişmiş, olacaktır.
Bu olguyu dikkate almadan hepimiz yırtındık: “Gazeteciler tutuksuz yargılansın!”
Ne aptallık!..
***
Yargılandılar ne oldu? Bağımlı yargı onları karar aşamasıyla birlikte tutukladı, zulmün tatbik edilmesi zamanından başka bir şey değişmemiş oldu.
Yargılanmanın adil olmadığı ortamda, yargıç alelacele yapılmış yalap şap bir yargılamayla, adil olmayan bir kararla iktidarın istediği mahkûmiyet kararını vereceğine göre, yargılama tutuklu olsa ne olur, tutuksuz olsa ne olur?
Bizler bunu görmedik, sanki bir şey değişebilecekmiş gibi hep bir ağızdan haykırdık:
- Gazeteciler tutuksuz yargılansın!
Ne aptallık!..
Düzen biraz daha akıllı olmak ya da hiç değilse, görünüşü kurtarmak zorunluğunu duymuş olsaydı, bütün gazetecileri tutuksuz yargılatır, sonra yine adil olmayan kararlarla içeri attırır ve itiraz edenlere de dönüp sorardı:
- İşte söylediğiniz gibi tutuksuz yargılandılar daha ne istiyorsunuz?..
Buna bile gerek duyulmadı.
Ne aptallık!..
***
İktidar, ileride milletvekillerine ve dolayısıyla
muhalefet partileri ile onların seçmenlerine baskı uygulamak için
yasama dokunulmazlıklarını kaldırmak isterken ana muhalefetin, “Bizim korkacak bir şeyimiz yok; bütün dokunulmazlıkları kaldıralım! Hodri meydan!..” diye
çıkış yapması üzerine iktidarın manevraları karşısında dikkatli
olmaları hatırlatılarak, böyle bir çıkışın ancak ve ancak bağımsız adil
yargının var olduğu ülkelerde bir anlam ifade edeceği, aksi halde
felakete yol açacağı konusunda uyarılmışlardı. O sırada hiç kulak asmadıkları bu uyarılardaki gerçek payını görmeleri için milletvekillerinin sıra sıra gözaltına alınıp tutuklanmaları gerekti.
O zaman da iş işten geçmişti.
Ne aptallık!..
***
21. yüzyılda, temel hak ve özgürlükleri
çiğneyerek, muhalefeti ve basını sindirerek mülkiyet hakkı dahil, bütün
hakları önce sallantıya, sonra da askıya alarak, kendine biat etmemiş
olan herkesi ötekileştirerek, içeride ve dışarıda bu gidişin gidiş
olmadığını göstermeye çalışan herkese posta koyarak, çalkantılı bir
bölgede batmamanın, insanlık ailesinin eşit bir bireyi olabilmenin,
sürdürülebilir bir kalkınmayı gerçekleştirmenin mümkün olmadığı, böyle
bir tutumun selamete değil, felakete götüreceği konusundaki uyarılar onu
dikkate alması gerekenler tarafından, yalnız sürekli kulak arkası
edilmekle kalınmıyor, aynı zamanda da cezalandırılıyor. Ne aptallık!..
Ali Sirmen / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder