Çıkıp anlatmayın “biz ne zulümler gördük” diye…
Ama kesin olarak ilerde anlatabilirsiniz:
-Biz ne zulümler yaptık!
Ağırlıklı olarak kendilerini “gazeteci” diye tanımlayanlara bu sözler… Zulme sessiz kalmak bir anlamda da ortak olmaktır.
İdeolojik olarak iktidar partisinin yanında olan, her yazılarında ülkenin yüksek menfaatleri açısından kalem oynatan “gazeteciler” acaba hiç gözünüze çarpmıyor mu, Nuriye Gülmen ile Semih Özakça’nın insanlığın en üst halini temsil eden mücadeleleri?
• • •
Bu iki değerli insan ülkenin aydınlık yüzü için direniyorlar.
Çalışma haklarının ellerinden alınmış olduğunu, bunun da haksız bir uygulama olduğunu dile getiriyorlar.
En temel insan hakkı, yaşama hakkıdır.
İkincisi sırada ise çalışma hakkı geliyor.
Nuriye ve Semih ikinci temel insan hakkı için, birincisinden vazgeçiyorlar. Yaşama haklarını demokrasi mücadelesi için feda ediyorlar.
İki aydın insanın okullarına dönüp, öğrencileriyle bir arada olmalarından ülkenin ne gibi bir zararı olabilir ki? Bu işi yıllardır yapıyorlardı. Hiçbir biçimde soruşturma konusu bile olmadılar.Üzerlerine atılı suçlamalar, iktidar partisinin eski “suç ortağı” olan dini bir cemaatin istihbarat, ordu, emniyet ve yargı mensupları arasındaki yüksek örgütlülük ve eylemlilik faaliyetleriyle irtibatlı olabilecekleri iddiaları üzerinedir.
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın kısa yaşam öykülerine göz atan herhangi bir orta zekâlı birinin bile rahatlıkla anlayacağı üzere bu insanlar, solcudur, devrimcidir, demokrattır, pozitif bilimlerle dünya görüşlerini açıklamışlardır.
Din ve dincilikle hayatlarının herhangi bir dönemlerinde ilişkileri olmamıştır.
Hatta dini kullanan istismarcılara karşı da direnç göstermişlerdir. Bunların arısında dini cemaat ve onun yasadışı icraatlarına bulvarlar açan iktidar partisi de vardır.
Cemaat karşıtı duruş sergiledikleri için haklarından olmadık yalanlarla iddianameler oluşturup davalar açılan ve cezaevlerine doldurulan ülkenin aydınları için dönemin en yetkili ağzı, cemaat savcılarının safında durup da şöyle demişti:
-Ben bu davaların savcısıyım!
O savcılar bir süre sonra 17-25 Aralık 2013 tarihli soruşturmalar ve dava dosyalarıyla iktidarın içini dışına çıkartıp, kamuoyu önünde rezil ettiler.
Bütün bu siyasi travmaların açısını da iktidarı en net şekilde bu ilişkileri için eleştirenlerden çıkartıyorlar.
Oysa ders çıkartmaları gerekiyordu.
Akıllı karşıt, aptal yandaştan iyidir!
• • •
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça beyinleriyle, bedenleriyle, canlarıyla “demokrasi mücadelesi” veriyorlar. Eğer başarılı olurlarsa ülkenin de yüzünü ağartacaklar.
Şiddet içermeyen, en pasif eylemle sonuç almış olacaklar.
Bu duyarlılığa yanıt veren yargı ve yürütme da payına düşeni alacaktır.
Akıl dışılığa karşı, iktidarın yanında yer alan “gazeteciler” mesleğin ne kadar uzağında kaldıklarını görebilecekler mi?
“Aptal dostlar” olmaktan kendilerini kurtarabilecekler mi?
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, ülkedeki muhalefetsizlik batağında onurlu bir çıkış yolu açıyorlar.
Unutulmasın ki, iktidar her rejimde vardır. O rejimi iyi, doğru, kabul edilebilir hale getiren muhalefetin varlığıdır.
Türkiye’nin muhalefeti şu sıralarda Ankara’da cezaevinde ölümle pençeleşiyor. İki kişilik pasif direniş ölümle uzanan yoldan geri çevrilsin.
Bunun için basit bir şey gerekiyor:
-İşlerine iade edilsinler!
Sonraki yıllarda anılar anlatılarken iktidarda bulunanlar “biz birlikte demokrasi mücadelesi vermiştik” diyecekler:
-Siz çalışma hakkınız için ölüm yolculuklarına çıktınız, biz de sizi coplattık, hapislere attık, olmadık çileler çektirdik!
Benzerleri yapıldı ve yazıldı…
Artık olmasın bunlar…
OHAL kaldırılsın, KHK’lere son verilsin.
Ve hepsinden önemlisi:
-Nuriye ve Semih ölmesinler!
Nazım Alpman / BİRGÜN
Ama kesin olarak ilerde anlatabilirsiniz:
-Biz ne zulümler yaptık!
Ağırlıklı olarak kendilerini “gazeteci” diye tanımlayanlara bu sözler… Zulme sessiz kalmak bir anlamda da ortak olmaktır.
İdeolojik olarak iktidar partisinin yanında olan, her yazılarında ülkenin yüksek menfaatleri açısından kalem oynatan “gazeteciler” acaba hiç gözünüze çarpmıyor mu, Nuriye Gülmen ile Semih Özakça’nın insanlığın en üst halini temsil eden mücadeleleri?
• • •
Bu iki değerli insan ülkenin aydınlık yüzü için direniyorlar.
Çalışma haklarının ellerinden alınmış olduğunu, bunun da haksız bir uygulama olduğunu dile getiriyorlar.
En temel insan hakkı, yaşama hakkıdır.
İkincisi sırada ise çalışma hakkı geliyor.
Nuriye ve Semih ikinci temel insan hakkı için, birincisinden vazgeçiyorlar. Yaşama haklarını demokrasi mücadelesi için feda ediyorlar.
İki aydın insanın okullarına dönüp, öğrencileriyle bir arada olmalarından ülkenin ne gibi bir zararı olabilir ki? Bu işi yıllardır yapıyorlardı. Hiçbir biçimde soruşturma konusu bile olmadılar.Üzerlerine atılı suçlamalar, iktidar partisinin eski “suç ortağı” olan dini bir cemaatin istihbarat, ordu, emniyet ve yargı mensupları arasındaki yüksek örgütlülük ve eylemlilik faaliyetleriyle irtibatlı olabilecekleri iddiaları üzerinedir.
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın kısa yaşam öykülerine göz atan herhangi bir orta zekâlı birinin bile rahatlıkla anlayacağı üzere bu insanlar, solcudur, devrimcidir, demokrattır, pozitif bilimlerle dünya görüşlerini açıklamışlardır.
Din ve dincilikle hayatlarının herhangi bir dönemlerinde ilişkileri olmamıştır.
Hatta dini kullanan istismarcılara karşı da direnç göstermişlerdir. Bunların arısında dini cemaat ve onun yasadışı icraatlarına bulvarlar açan iktidar partisi de vardır.
Cemaat karşıtı duruş sergiledikleri için haklarından olmadık yalanlarla iddianameler oluşturup davalar açılan ve cezaevlerine doldurulan ülkenin aydınları için dönemin en yetkili ağzı, cemaat savcılarının safında durup da şöyle demişti:
-Ben bu davaların savcısıyım!
O savcılar bir süre sonra 17-25 Aralık 2013 tarihli soruşturmalar ve dava dosyalarıyla iktidarın içini dışına çıkartıp, kamuoyu önünde rezil ettiler.
Bütün bu siyasi travmaların açısını da iktidarı en net şekilde bu ilişkileri için eleştirenlerden çıkartıyorlar.
Oysa ders çıkartmaları gerekiyordu.
Akıllı karşıt, aptal yandaştan iyidir!
• • •
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça beyinleriyle, bedenleriyle, canlarıyla “demokrasi mücadelesi” veriyorlar. Eğer başarılı olurlarsa ülkenin de yüzünü ağartacaklar.
Şiddet içermeyen, en pasif eylemle sonuç almış olacaklar.
Bu duyarlılığa yanıt veren yargı ve yürütme da payına düşeni alacaktır.
Akıl dışılığa karşı, iktidarın yanında yer alan “gazeteciler” mesleğin ne kadar uzağında kaldıklarını görebilecekler mi?
“Aptal dostlar” olmaktan kendilerini kurtarabilecekler mi?
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, ülkedeki muhalefetsizlik batağında onurlu bir çıkış yolu açıyorlar.
Unutulmasın ki, iktidar her rejimde vardır. O rejimi iyi, doğru, kabul edilebilir hale getiren muhalefetin varlığıdır.
Türkiye’nin muhalefeti şu sıralarda Ankara’da cezaevinde ölümle pençeleşiyor. İki kişilik pasif direniş ölümle uzanan yoldan geri çevrilsin.
Bunun için basit bir şey gerekiyor:
-İşlerine iade edilsinler!
Sonraki yıllarda anılar anlatılarken iktidarda bulunanlar “biz birlikte demokrasi mücadelesi vermiştik” diyecekler:
-Siz çalışma hakkınız için ölüm yolculuklarına çıktınız, biz de sizi coplattık, hapislere attık, olmadık çileler çektirdik!
Benzerleri yapıldı ve yazıldı…
Artık olmasın bunlar…
OHAL kaldırılsın, KHK’lere son verilsin.
Ve hepsinden önemlisi:
-Nuriye ve Semih ölmesinler!
Nazım Alpman / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder