Başbakan Binali Yıldırım’ın yüzünü Allah hep güldürsün!..
Çünkü o, bizim yüzümüzü hep güldürdü ve güldürmeye de devam ediyor.
Yıldırım, 2000’ler Türkiye’sinin gidişatına genelde trajik bir damga vuran siyasal dinbazlığın yer yer komedi formatında da karşımızda belirmesini mümkün kılan bir şahsiyet olarak ayırt edilebilir.
Onun “15 Temmuz” dehşetini açıklama yolunda sarf ettiği ve siyasal tarihimizin belki de en kâbus hadisesinden bile adeta mizah türettiği sözünü unutmak mümkün mü?!
Biz, darbeden öte “Dâbbe” demiştik yaşanan/ yaşatılan dehşeti açıklamak için… O ise “Yahu kasmayın bu kadar” dercesine nasıl “veciz” yorumlamıştı olan biteni, hatırlayın:
“Cuntacılar conta yakmıştır.”
Sayın Başbakan önceki gün de benzer şekilde temaşa sanatından bir başka eşsiz örnek verircesine yüzümüzü güldüren bir lâf etti.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun AKP’nin parti tüzüğüne eklenen “Rabia” işaretine yönelik eleştirisini yanıtlarken, “Dörtleme”nin sırasını “yine” tutturamaması vesile oldu buna.
“Yine” diyoruz, çünkü kendisi de teslim ediyor ki sıralamayı bir türlü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sular seller gibi döktürdüğü şekilde doğru zikredemiyor.
Bu çerçevede şöyle esprili bir dille yakınmış bu beceri eksikliğinden:
“Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan… Yine sıralamayı karıştırdım! Cumhurbaşkanımız sürekli bana diyor, ‘Şunun hâlâ sıralamasını doğru yapamadın’. Kafaya, hafızaya bir kere yanlış kaydoldu. Şimdi doğrusunu söyleyelim: Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. MB, Merkez Bankası; VD, Vergi Dairesi.”
Müthiş değil mi?! Başbakanımız “Rabia”yı zihnine öyle bir “kodlama eğilimi” içinde ki vatan, millet, bayrak ve dahi devlet gibi “ulvî”, “manevî” ve “kutsî” addedilen değerler, “banka”, “vergi”, yani amiyane deyişle “para-pul” gibi maddi mi maddi, süfli mi süfli unsurlar üzerinden ancak yerli yerine oturtulabiliyor.
İşte tam da bu yüzden diyoruz ki bu iktidar için “dindar” değil “dinbaz” nitelemesi çok daha uygun ve yerinde.
Evet, karşımızda imanı-ameli tam, itikadıibadeti yerinde, dini bilen bir siyasi kadro var.
Gel gelelim bu “yetkinlik”, dine sahip olmak (“dindarlık”) değil, dünyaya (“masiva”) sahip olmak yolunda kullanılıyor, seferber ediliyor, işlerliğe sokuluyor.
O yüzden bilinciniz “millet-bayrak-vatan-
devlet” gibi dinen de yüceltilen değerlerin sıralamasını, belli ki bilinçaltınıza hâkim, orada aslîleşmiş maddi-dünyevi değerler ve onların hayatın içindeki kurumsal karşılıkları desteğiyle ancak yapabiliyor!..
Sözde yaygın “vatan-millet-bayrak”, özde etkin “banka-vergi-para” vasıtasıyla doğru sıralanıp dillendirilebiliyor.
Freud’ün ruhu şâd olsun!..
Bu fakir ve onun gibi pek çoklarına ilkokulda “Sağa dön, sola dön” komutları verilirken şaşırmayalım diye annelerimiz “Solum soğan, sağım sarımsak” şeklinde kodlamayı öğretmişti bize, onu da hatırladım bu arada…
Fakir fukaranın kodlaması öyleyse zengin egemenin kodlaması da böyle işte: “Merkez Bankası, Vergi Dairesi”!..
Olsun da…
Alimallah, ya kodlamada da devreleri karıştırıp;
“Tek Merkez, tek Banka, tek Vergi, tek Daire” derseniz;
Nice olur halimiz?!
(“Lapsus”, Freudyen psikolojide bir
kişinin konuşmasında ya da yazdıklarında bilinçaltı motif, itki, arzu ve
tutumları açığa çıkardığı düşünülen ifadeleri, ifade yanlışları ya da
sapmalarını anlatmak üzere kullanılan terim.)
Tayfun Atay / CUMHURİYET
Çünkü o, bizim yüzümüzü hep güldürdü ve güldürmeye de devam ediyor.
Yıldırım, 2000’ler Türkiye’sinin gidişatına genelde trajik bir damga vuran siyasal dinbazlığın yer yer komedi formatında da karşımızda belirmesini mümkün kılan bir şahsiyet olarak ayırt edilebilir.
Onun “15 Temmuz” dehşetini açıklama yolunda sarf ettiği ve siyasal tarihimizin belki de en kâbus hadisesinden bile adeta mizah türettiği sözünü unutmak mümkün mü?!
Biz, darbeden öte “Dâbbe” demiştik yaşanan/ yaşatılan dehşeti açıklamak için… O ise “Yahu kasmayın bu kadar” dercesine nasıl “veciz” yorumlamıştı olan biteni, hatırlayın:
“Cuntacılar conta yakmıştır.”
***
Kemal Kılıçdaroğlu’nun AKP’nin parti tüzüğüne eklenen “Rabia” işaretine yönelik eleştirisini yanıtlarken, “Dörtleme”nin sırasını “yine” tutturamaması vesile oldu buna.
“Yine” diyoruz, çünkü kendisi de teslim ediyor ki sıralamayı bir türlü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sular seller gibi döktürdüğü şekilde doğru zikredemiyor.
Bu çerçevede şöyle esprili bir dille yakınmış bu beceri eksikliğinden:
“Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan… Yine sıralamayı karıştırdım! Cumhurbaşkanımız sürekli bana diyor, ‘Şunun hâlâ sıralamasını doğru yapamadın’. Kafaya, hafızaya bir kere yanlış kaydoldu. Şimdi doğrusunu söyleyelim: Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. MB, Merkez Bankası; VD, Vergi Dairesi.”
***
İşte tam da bu yüzden diyoruz ki bu iktidar için “dindar” değil “dinbaz” nitelemesi çok daha uygun ve yerinde.
Evet, karşımızda imanı-ameli tam, itikadıibadeti yerinde, dini bilen bir siyasi kadro var.
Gel gelelim bu “yetkinlik”, dine sahip olmak (“dindarlık”) değil, dünyaya (“masiva”) sahip olmak yolunda kullanılıyor, seferber ediliyor, işlerliğe sokuluyor.
O yüzden bilinciniz “millet-bayrak-vatan-
devlet” gibi dinen de yüceltilen değerlerin sıralamasını, belli ki bilinçaltınıza hâkim, orada aslîleşmiş maddi-dünyevi değerler ve onların hayatın içindeki kurumsal karşılıkları desteğiyle ancak yapabiliyor!..
Sözde yaygın “vatan-millet-bayrak”, özde etkin “banka-vergi-para” vasıtasıyla doğru sıralanıp dillendirilebiliyor.
Freud’ün ruhu şâd olsun!..
***
Fakir fukaranın kodlaması öyleyse zengin egemenin kodlaması da böyle işte: “Merkez Bankası, Vergi Dairesi”!..
***
Ne diyelim, Allah önünüzü açık etsin, “Rabia”nız mübarek olsun!.. Olsun da…
Alimallah, ya kodlamada da devreleri karıştırıp;
“Tek Merkez, tek Banka, tek Vergi, tek Daire” derseniz;
Nice olur halimiz?!
***
Tayfun Atay / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder