4 Temmuz 2017 Salı

Aile İçi Evlilik! (I-II) - ÖZGEN ACAR


Hafta içinde akşamüzerleri TRT Haber kanalında “sağlık sorunları” konusunda önemli bir yayın yapılıyor. Programa katılan tıp adamları, kendi uzmanlık alanlarına giren sağlık sorunları konusunda izleyicileri aydınlatıyorlar.
Geçen hafta sonuna doğru Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Aydın Dalgıç da uzmanlığı ile bağlantılı konuda konuşurken bir ara şöyle dedi:
“Biliyorsunuz akşamları TV kanallarında din adamları konuşuyorlar. Önceki akşam, bu din adamlarından birine bir izleyici ‘Amcamın oğlu ile evlenebilir miyim’ diye sordu. Din adamının yanıtı ise ‘Elbette evlenebilirsin! Ben de teyzemin kızıyla evlendim!’ Şaşırdım kaldım!”
Prof. Dr. Dalgıç, daha sonra aile evliliklerinden sağlık sorunlu çocukların doğacağına dikkati çekti, izleyicileri bu konuda uyardı… Bu konuda uzman olan Hacettepe Üniversitesi “Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı”ndan Prof. Dr. Ayşegül Tokatlı’nın bilgisine başvurdum.
Prof. Dr. Tokatlı “aile içi evlilikten doğan çocuklarda görülen hastalığın adının ‘fenilketonüri’ olduğunu söyledikten sonra özetle şu bilgiyi verdi:
“Fenilketonüri kalıtsal bir metabolik (canlılarda enerjiyi sağlayan kimyasal değişimler) hastalıktır. Bu hastalıkla doğan çocuklar proteinli gıdalarda bulunan ‘fenilalanin’ adlı bir ‘amino asidi metabolize’ edemezler, sonuçta kanda ve diğer vücut sıvılarında artmış olan fenilalanin ve onun artıkları çocuğun gelişmekte olan beynine zarar verir ve çocuğun ileri derecede zekâ özürlü olmasına, sinir sistemini ilgilendiren daha birçok belirtilerin ortaya çıkmasına neden olur. Hayatın ilk birkaç ayı içerisinde fenilketonüri hastalıklı bebekleri, sağlıklı bebeklerden ayıran özellikler fark edilemez. Tedavi edilmeyen fenilketonürili çocuklarda 5-6. aylardan sonra zekâdaki gerileme belirgin hale gelir. Akranlarından farklı olarak oturma, yürüme ve konuşma gibi becerileri kazanamazlar. Beyin gelişimleri normal olmadığından başları da küçük kalır.”
 
Prof. Dr. Tokatlı, bu hastalıkla ilgili şu kıyaslamayı yaptı:  “Fenilketonüri Amerika’da ve birçok Avrupa ülkesinde her 30 bin yenidoğanda bir görülmesine karşın, ülkemizde 6 bin 500 yenidoğanda bir görülmektedir. Türkiye fenilketonüri hastalığının en sık görüldüğü bir ülkedir! Her yıl ülkemizde yaklaşık 200 çocuğun bu hastalık ile doğacağı hesaplanmaktadır.
Her 25 kişiden birinin hastalığı taşıyor olması ve ülkemizde akraba evliliklerinin yüksek oranda yapılması, hastalığın sık görülmesine neden olmaktadır. Türkiye’de her 100 kişiden 4’ü bu hastalık açısından taşıyıcı durumundadır.”
“Fenilketonüri, erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilen bir hastalık olduğunu” da söyleyen Prof.  
Dr. Tokatlı şu bilgiyi verdi:
“Fenilketonüri hastalığı ile doğan bebeğin, beyni etkilenmeden, erken olarak tanımlanması çok önemlidir. Bu amaçla geliştirilmiş her yenidoğan çocuğa uygulanabilecek pratik, ekonomik bir deney vardır. Hayatın ilk günlerinde bebek ideal olarak 48 - 72 saat beslendikten sonra özel bir filtre kâğıdına alınan bir damla kan teşhis için yeterlidir. Sağlık Bakanlığı’nın ‘Yenidoğan Tarama Programı’ içinde fenilketonüri hastalığı da aranmaktadır.”
 
“Türkiye’de Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA)verilerine göre ülkemizdeki akraba evliliğinin sıklığı, yörelerimize göre yüzde oranları ekteki çizelgede görülüyor. 
 
Akraba evliliklerinden kaynaklanan ve çocukta zekâ geriliğine yol açan fenilketonüri hastalığını ilk olarak Norveçli doktor Asbjörn Fölling tanımlamış. Her yıl 1 Haziran, dünyada olduğu gibi ülkemizde de “Ulusal Fenilketonüri Günü” kabul edilmiştir. Yarın (28 Haziran) “Avrupa Fenilketonüri Günü”dür.
Ülkemizde fenilketonürili hastalara yardım amaçlı “Fenilketonürili Çocukları Tarama ve Koruma Derneği” ile “Fenilketonüri ve diğer Kalıtsal Metabolik Hastalıklı Çocuklar Vakfı (METVAK)” adlı sivil toplum örgütleri bulunuyor.
Bir din adamı televizyonda Türk halkına akraba evliliğini önererek bu tür hasta çocukların doğmalarının da yolunu açmış olmuyor mu? Bu din adamına dua yerine, beddua edilmez mi?

II

Salı günü bu köşede Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Aydın Dalgıç da uzmanlığı ile bağlantılı bir TV yayınında konuşurken bir ara şöyle dediğini yazmıştım:
“Biliyorsunuz akşamları TV kanallarında din adamları konuşuyorlar. Önceki akşam, bu din adamlarından birine bir izleyici ‘Amcamın oğlu ile evlenebilir miyim’ diye sordu. Din adamının yanıtı ise ‘Elbette evlenebilirsin! Ben de teyzemin kızıyla evlendim!’ Şaşırdım kaldım!”


***
Aile içi evliliklere Avrupa hanedanlarında sık rastlanır. Hanedanların yenidoğan çocuklarında çeşitli hastalıklar sıkça görülür. Bilim adamlarının “genetik” araştırmasında, “mavi kan” tutkunu Avrupa’nın en büyük hanedanlarından Habsburgların sonunu, “aile içi evlilik” takıntısının getirdiği anlaşıldı.
Cermen kavimlerinin yüzyıllardır peşinde olduğu ari ırk rüyasının çirkin kanıtı dudaklarda görülür. Habsburg belgelerinde, hanedanda kalıtsal olarak bu tür çenesi olmadan dünyaya gelen çocuklara üveymiş gibi davranılır, ama çenesi Habsburg ölçütlerine uyanlara büyük sevgi gösterilirmiş!
Hatta bu hastalığa sahip arşidükler, imparatorlar, hanedan üyelerinin portrelerinde çirkin dudakları düzgünleştiren ressamlara ceza verilirmiş!
Habsburglar’da alt dudağın renkli bölümün hemen altında, ileriye doğru uzanan bir çizgi ağzın bitiminde sona erer. Üst dudak ise yok gibidir ve ince bir çizgiyi andırır. Hatta alt dudağı bu şekilde olmayan bir bebek dünyaya geldiği zaman bazı hanedan mensupları “Anası bu çocuğu acaba başkasından mı peydahladı?” diye konuşurlarmış!
Türkçede “tavşan dudak” denilen, sağlıksız doğan çocukların bu hastalığına Batı dünyasında takma ad olarak “Habsburg dudak” denmesinin nedeni de budur.
Habsburg Hanedanının tarih boyunca en büyük rakibi Osmanlı oldu. 


***

Fatih’in ve Kanuni’nin gravürlerine, 2. Abdülhamid’in fotoğraflarına bakıldığında, görkemli burunları dikkati çeker. “Osmanlı burnu” denilen bu kocaman burun, Osmanoğlu ailesinin genetik mirası olup, aynı zamanda simgesidir.
Osmanlı padişahlarında bırakın aile içi evliliği, tam tersine anneleri yabancı kadınlardı. Osmanlı sultanlarının anneleri:
I. Murat’ın Bizanslı Horofira (Nilüfer) / Yıldırım Bayezid’ın Bulgar Marya (Gülçiçek) / Çelebi Mehmet’in Bulgar Olga / II. Murat’ın Vronika / Fatih Sultan’ın Sırp Despina (Hüma) / II. Bayezid’ın Fransız- Sırp Kornelya (Gülbahar) / Yavuz Selim’in Pontuslu Rum (Ayşe) / Kanuni’nin Polonya Yahudisi Helga (Hafza) / II. Selim’in Yahudi kızı Roksalan (Hürrem) / III. Murat’ın Yahudi Raşel (Nurbanu) / III. Mehmet’in Venedikli Bafo (Safiye) / I. Ahmet’in Yunan Helen (Handa), Genç Osman’ın Sırp Evdoksiya (Mahfiruz), IV. Murat’ın Sırp Anastasya (Mahpeyker), IV. Mehmet’in Rus Nadya (Turhan), II. Süleyman’ın Sırp Katrin (Dilaşüb), II. Ahmet’in Polonya Yahudisi Eva (Hatice), II. Mustafa’nın Rum Evemia (Emetullah), III. Ahmet’in II. Mustafa ile aynı anneden, I. Mahmut’un Aleksandra (Saliha), II. Osman’ın Sırp Mari (Şehsüvar), III. Mustafa’nın Fransız Janet (Mihrişah), I. Abdülhamit’in Fransız İda (Şermi), III. Selim’in Ceneviz Agnes (Mihrişah), IV. Mustafa’nın Bulgar Sonya (Sineperver), II. Mahmut’un Fransız Rivery (Nakşidil), I. Abdülmecit’in Rus Yahudisi Suzi (Bezm-i Âlem Valide), Abdülaziz’in Roman Besime (Pertevniyal), V. Murat’ın Fransız Vilma (Şevkefza), II. Abdülhamit’in Ermeni Virjin (Tirimüjgan), Mehmet Reşat’ın Arnavut Sofi (Gülcemal), Mehmet Vahdettin’in annesi Çerkes Henriet (Gülistan)… 


***

Türkiye’de 1980’lerde aile içi evlilik yüzde 20 iken, şimdilerde yüzde 24’e çıktığı için sağlıksız doğan çocukların sayıları da arttı. Aile ve Sosyal Politikalar ile Sağlık bakanlıklarına ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na kamuyu aydınlatma konusunda önemli görev düşüyor.
Tarihsel Miras…
Pazar akşamı saat 23.35’te bir arkadaşım CNN Türk’te “Tarihsel Miras’ın Korunması” konusunda bir açık oturum olduğunu söyledi. Konunun uzmanı 5 değerli konuşmacı bu önemli konuyu çeşitli açıdan çok iyi irdelediler. Ancak saat 01.35 olmuş yayın bitmemişti. Beni çok ilgilendiren bu yayını ister istemez uyumak için kapatmak zorunda kaldım. Çocuklara yönelik önerilerin de ele alındığı o saatteki açık oturumdan kafamda bir iz kalmadı. CNN bu konuyu değişik açılardan irdeleyen yayınları, erken saatlerde daha kısa süreli olarak sıkça tekrarlamalıdır.


Özgen ACAR / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder