26 Eylül 2017 Salı

Aydınlık Ortadoğu projesi - ORHAN GÖKDEMİR

Bir yıl önce şimdi artık AKP’li cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Mesut Barzani’yi sarayında kabul etti, ağırladı, görüştü. Sarayda Barzani’ye uygulanan protokol göz yaşartıcıydı. Kürdistan yönetimi bayrağı dalgalanıyordu ilk kez Türkiye’de. Barzani ülkesine döner dönmez PKK’nın kontrolündeki Şengal’e saldırıya geçti. Belli ki sarayda bazı pazarlıklar yapılmıştı ve gereği yerine getiriliyordu. Bir bedeli daha vardı o seremoninin. Barzani, giderayak Türkiye’deki taraftarlarından 16 Nisan’daki referandumda “evet” oyu kullanmasını istemişti.  Barzani taraftarı olarak bilinen bir iki küçük çevre referandumda “evet” diyeceklerini açıkladı. Dediler. Ülkenin bugünkü halinde az çok katkıları var.
Kendi referandumunu açıklayana kadar sarayla ilişkileri oldukça iyi gidiyordu aslında. Kulağına iyi saatlerde olsunlar tarafından fısıldanmış olacak ki, bağımsızlık için vaktin geldiğine karar verdi ve referanduma gideceğini açıkladı. Gitti de. “Hayır” çıkacak hali yok, koskoca aşiret-tarikat lideri çağrıyı yapan nihayetinde. Gelen haberlere göre “evet” mührü basılı oylar dağıtılmıştı seçmenlere zaten.

***

Referandumda “evet” demesinden yola çıkarak Barzani eleştirisi falan yapacak değiliz. Eleştirecek bir şey de yok üstelik. Bu tavrı onun kişisel tarihine uygun bir girişe vesile olur olsa olsa. Anlatalım bir parça…
1961’de baba Molla Mustafa Barzani Irak yönetimine karşı ayaklandı. Sovyetler Birliği bölgede pek güçlüydü, Sovyetlere yanaştı.
1973’te Baas ile Irak Komünist Partisi’nin yakınlaşması Bağdat’ı da Sovyetler Birliği ile iyi ilişkiler geliştirmeye zorladı. Barzani Sovyet desteğini yitireceğini anlayınca tereddüt etmeden kendini ABD ve İsrail’in kollarına bıraktı.
Ama birkaç yıl sonra ABD Kissinger’in telkiniyle Kürt ayaklanmasından desteğini çekme kararı aldı. Molla Barzani ABD’ye sığındı, 1979 yılında orada öldü.
Yerine geçen oğlu Mesut Barzani, Saddam Hüseyin ile mücadele etmek üzere İran’la ittifak kurdu. İran-Irak savaşında karşı saflarda yer aldı. 1991’de ABD’nin Irak’a saldırınca ülkenin içinde bulunduğu durumu fırsat olarak değerlendirip, Baas rejimine karşı bir ayaklanma başlattı. Ayaklanma iç savaşa dönüştü. Saddam ayaklanmayı sert bir şekilde bastırdı.
Türkiye ile uzun süren itiş kakışın ardından 1990’lı yıllarda PKK’ya karşı Ankara’nın müttefikiydi. Birkaç yıl sonra Celal Talabani’ye karşı Saddam ile müttefik oldu. 2003’te ABD’nin Irak’ı işgalinden bu yana yine ABD’nin yanında.
Yani AKP’nin yetkilileri ile girdiği ağız dalaşının hiçbir kıymet-i harbiyesi yok. Bir iki ay sonra onları yine Osmanlı sarayı özentisi o binada fotoğraf çektirip gülücükler dağıtırken bulabilirsiniz. “Bağımsız Kürdistan”ın kurucusu işte bu arkadaştır…

***

Evet, bir aşiret devletinden söz ediyoruz. İşin içinde bir de tarikat ayağı var üstelik. Tarikat dediğim tabii ki Nakşibendiye. Aşiretin çıkış noktası olan Barzan aslında bu bakımdan da oldukça renkli bir bölge; Yahudilerin ve Nakşibendi şeyhlerinin merkezi. Barzan aşireti ile ilgili Yahudilik iddialarının sebebi de bölgenin bu özelliği. İşin ilginç yanı bu iddianın kaynağının bizzat İsrail olması. Kürtlerle ırki akrabalığa işaret eden kan tahlilleri falan havada uçuşuyor üstelik. Yani tam bir “Siyonist komplo” ile karşı karşıyayız. Zira bir inanç aidiyetinden etnik bir aidiyet iddiası çıkarma onuru Siyonistlere ait.

Barzani aşireti Yahudi mi bilinmez ama Molla Mustafa Barzani’nin İsrail’le ilişkileri her zaman pek parlak. İsrail’in Arap dünyasına topyekûn kafa tuttuğu 6. Gün savaşlarında bile İsrail’e pek sıkı fıkıydı. Savaş öncesinde İsrail’i ziyaret etmiş, içeriğini bilmediğimiz bir takım istişarelerde bulunmuştu. Savaş sırasında Arap koalisyonuna katılma çağrılarına yanıt vermedi, ağırlığını İsrail’den yana koydu.

Nakşibendilik meselesini yabana atmayın; Neredeyse 1820’li yıllardan bu yana hem Osmanlının hem de Türkiye’nin resmi tarikatından söz ediyoruz. Osmanlı Yeniçeriliği ezip geçerken ona rengini veren Bektaşiliği de ezdi, yerine Nakşibendiliği geçirdi. Kürtlerin arasında etkin bir tarikat haline gelmesinde sanırım bu tercihin de önemli bir payı var. Bu tarikat kardeşliğine rağmen Barzani aşireti her fırsatta Osmanlı’ya isyan etti. Türkiye ile ilişkileri de inişli çıkışlı oldu ancak Türkiye’deki Nakşibendiler ile sorunsuz bir ilişki sürdürdü.

Ayrıntısını merak eden var mı bilmem; Nakşibendiyenin Halidiye ekolündenmiş aile. Şeyh Said’den Said-i Nursi’ye, Fethullah Gülen’den Mehmet Zahid Kotku’ya hepsi aynı kaynaktan geliyor. Necmettin Erbakan, Turgut Özal, Tayyip Erdoğan, Cübbeli Ahmet, Menzil tarikatı, Muhsin Yazıcıoğlu, Necip Fazıl, Enver Ören, Süleymancılar, Bülent Arınç, Abdullah Gül; hepsi Nakşiliğin Halidiye kolundan. Özeti şu; Molla Mustafa'nın dedesi, Tayyip Erdoğan'ın büyük halifesi. Tarikat kardeşliği var aralarında.


Bölgeleri henüz özerk değilken ceplerine Türkiye Cumhuriyeti’ne ait kırmızı pasaportları koyan da Turgut Özal’dı zaten. Sonra ABD yardıma koştu ve Bağdat’ı bombalarken Irak uçaklarına aşiretin topraklarının üzerinden uçma yasağı koydu. “Özerk” Barzanistan işte böyle kuruldu. Alan aldı, çatan çattı, Tayyip Erdoğan’ın bahtına bağımsızlığını kutlamak kaldı.

***

Ayrıca bakmayın attıkları hamasi nutuklara; Irak’ın Kuzeyini hep birlikte yağmalıyorlar. Irak halklarına ait petrol Barzani ailesi marifetiyle ve uygun fiyattan bizimkilerin gemiciklerine aktarılıyor. Güçlü ticari bağlar kurulmuş aralarında, bölgede faaliyet gösteren Türkiye kökenli şirketlerin mutlaka Barzani aşiretinden bir ortağı var. Petroldü, ticaretti falan derken dönen paralar müthiş. Sadece AKP’nin üst düzey yetkililerinden söz etmiyorum.
Mesela sarayın başdanışmanlarından İlnur Çevik yakın zamana kadar büyük işler çeviriyordu bölgede. Tarikat kardeşliğinden piyasa kardeşliğine geçiş o kadar hızlıdır işte.

Özerklikten bağımsızlığa geçince ne değişecek o da belli değil zaten. Barzani’nin başkanı olduğu özerk yönetimde ordudan istihbarata, uluslararası ilişkilerden ticari hayata her yerde mutlaka bir Barzani var. Oğul, kardeş, yeğen, kuzen ilişkileri üzerine kurulmuş bir “özerk” devletten oğul, kardeş, yeğen, kuzen ilişkileri üzerine kurulmuş bir “bağımsız” devlete geçecekler anlayacağınız. Dışarıdan baksanız Kürt devleti, içeriden baksanız bildiğin aşiret yapılanması. Tartışılmaz olan tek şey bu hokus fokus sayesinde elde edilen milyar Dolarlık kişisel servetler…

Ama güzel olan şu; Bu arada ülkemiz de hızla Barzanistan’a benziyor AKP marifetiyle. Aşiret devletine dönüştük az zamanda. Oğullar, damatlar, bacanaklar, enişteler, zevceler, torunlar devletin her yanında. Nurcuların büyük kısmı kaçtı gitti, kaçamayanlar illegale geçti ama bu sayede Nakşibendilerin yeri pek pekişti. Barzani’nin tarikat kardeşleri devleti ele geçirdi yani. E burada ölçek biraz büyük, haliyle kişisel servetlerdeki Dolarların sayısı Barzanistan’dan biraz fazla. Demem o ki “bağımsız” bir devleti var diye ne Türk emekçiler daha mutlu, ne Kürt emekçiler. İşsizlik, sefillik, itilip kakılma, sömürme her iki tarafta da aynı şekilde devam ediyor. Eğer bağımsız olmayı başarırlarsa Kürt emekçiler de bunun kendilerine mutluluk getirmeyeceğini anlayacaklar.

Yalnız bizim Nakşiler, Nakşi Barzanistan’a saldırmaya cesaret ederse ölenler kesinlikle o yoksullar olacak. Savaşları zenginler çıkarır ama kurbanları mutlaka yoksullar olur. Ne tarikata, ne aşirete, ne de kapitalizme tahammülümüz var o yüzden. Sınıf kardeşliğine ayağını basmayan bütün kardeşliklere mesafeliyiz. Bizim için hepsi bir.

Kutlu haberi şimdiden verelim öyleyse: Onlar ağır ellerini toprağa basıp bir şafak vakti karanlığın kenarından doğruldukları zaman, hepsi bir bir silinip gidecek.
Eşit bir ülke kuracağız hep birlikte, özgürlük ilan edeceğiz bütün sınırlarda.
O güne kadar yolumuz belli: Ne Tayyaristan, ne Barzanistan!

Orhan Gökdemir / SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder