Trump ile Şi’nin Busan buluşması: Gerginliğe “ihtiyaç molası” + Medyanın akı karası! -halkTV-

Trump ile Şi’nin Busan buluşması: Gerginliğe “ihtiyaç molası”-Mustafa K.Erdemol-

Son haftalarda iptal edilmenin eşiğine gelmişti neredeyse ama nihayet ABD Başkanı Donald Trump ile Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Şi Cinping Güney Kore’nin Busan kentinde bir araya gelebildiler. Yaklaşık 100 dakika süren zirvenin başlangıcında iki liderin birbirlerini övmesi son derece dikkat çekiciydi. Trump’a alıştık tabii, yerli yersiz övgülerde bulunma konusunda üstüne yok. Busan’da da “düşününce, uzun zamandır arkadaşım olan biriyle birlikte olmak gerçekten büyük bir onur” gibi laflar ederek övdü Şi’yi. Macaristan Başbakanı Victor Orban’ı, R.T.Erdoğan’ı övdüğü gibi.

Şi de altta kalmadı tabii. O da Trump’ı övücü laflar etti. Ancak öveyim derken Trump’a “barış çabalarınızı takdir ediyoruz” demesini yadırgadım doğrusu. Ciddi ciddi Trump’ın savaşları sona erdirdiğine mi inanıyor acaba? Şi, “uzun yıllar oldu. Başkan’la yeniden seçilmesinden bu yana üç kez telefonda görüştük, birkaç mektup alışverişinde bulunduk, yakın temas halinde olduk” diyerek iki ülke arasındaki ilişkilerin “genel olarak istikrarlı” kaldığını da söyledi. “İstikrarlı” olanın ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşları ile zaman zaman yükselen gerginlikler olduğunu biliyoruz ama biz. Diplomasinin “nezaketine” aldanmamak lazım. Sonuçta iyi geçti zirve. Trump, duyurduğu gibi gelecek yılın Nisan ayında Pekin’i de ziyaret edip Çin’den büyük miktarda soya fasulyesi de satın alırsa iki ülke ilişkileri “tadından yenmez” olacak.

Zirveden birkaç da anlaşma çıktı. Trump’ın dediğine göre Çin'in ana çatışma noktalarından biri olan nadir toprak elementleri ihracatına yönelik kısıtlamaların bir yıl süreyle ertelenmesi konusunda anlaşmaya varıldı örneğin. Şimdi, kısıtlamalar önümüzdeki 12 ay boyunca belirsizliğini koruyacak yine de. Bir Çinli yetkili “Çin, 9 Ekim'de açıklanan ilgili ihracat kontrol tedbirlerinin uygulanmasını bir yıl süreyle askıya alacak, belirli planların ayrıntılı formülasyonunu inceleyecek” dedi. Her iki taraf da, birkaç hafta önce uygulamaya konulan yeni karşılıklı liman tarifelerini bir yıl süreyle askıya almayı kabul etti. Çin hükümeti, “fentanil ile ilgili uyuşturucu ile mücadele işbirliği, tarım ticaretinin genişletilmesi, belirli ticari vakaların ele alınması” konusunda uzlaşma sağlandığını da duyurdu.

Aynı şekilde, Çinli yetkiliye göre, Çin ile ABD ticaret müzakerecileri arasında Eylül ayında Madrid'de yapılan toplantıda kararlaştırıldığı üzere, popüler Çinli video sosyal ağı TikTok'un ABD'deki satışına ilişkin çerçeve anlaşması da yeniden yürürlüğe girdi.

Gerginlik bundan sonra da çeşitli düzeylerde devam edecek, buna kuşku yok. Bu son zirve yine de bu tür anlaşmaların yapılmasına engel olmadı. Çünkü Pekin ile Washington arasındaki gerginliğin sürmesi ABD’nin de Çin’in de işine yaramıyor. Her iki ülkede ticareti sürdürmek zorunda. Şi’nin, “Ticaret, Çin-ABD ilişkilerinin dengeleyici, itici gücü olmaya devam etmeli, engel veya çatışma kaynağı olmamalıdır” demesinden de anlamak mümkün bunu. Şi’nin hem her iki ülkeye de “misilleme döngüsünden” kaçınmaları çağrısında bulunması hayli anlamlı. Zaman zaman Busan Zirvesi gibi “aralar” verilmesi gerekiyor gerginliğe bu yüzden.

Maalesef ABD’nin, bir Joe Biden doktrini olan “önümüzdeki ilk on yılın hedef ülkesi Çin” stratejisinden vazgeçmeye niyeti yok. Ticaret savaşlarının biteceği yok demektir bu. İlişkileri geren gerekçeler çok ciddi, bilindiği gibi. Trump Ocak ayında Beyaz Saray'a yeniden dönmesinin ardından, Çin’e karşı bir fiili ticaret ablukası düzeyine ulaşan gümrük vergisi savaşını başlatmıştı.

Zirve, Mayıs ayında üzerinde anlaşmaya varılan, Ağustos ayında uzatılan karşılıklı gümrük vergileri ateşkesinin sona ermesine sadece birkaç gün kala gerçekleşti. Bu ateşkes bugün (1 Kasım) sona eriyor. Yine bugün yürürlüğe girecek olan yeni yüzde 100 oranındaki Çin ithalat vergileri tehdidi de giderek büyüyor. Trump, bu yeni vergileri Pekin’in nadir toprak elementlerine getirdiği son kısıtlamalara karşılık olarak duyurmuştu. Yani durum pek iyi değil.

Zirve bir iki anlaşmanın dışında bir işe yaramadı mı yani? Yaradı tabii. En azından gerginlik ortasında hala bazı konularda anlaşılabileceğini gösterdi Busan Zirvesi. Ancak Zirve’den bir iki anlaşma çıktı çıkmasına da “savaş” devam ediyor hala.

Zirve’ye bir “nefeslenme” arası demek daha doğru olacak.

Şöyle bir “nefeslensin” Trump, yine saldırmaya devam edecek Çin’e.

“Eli kulağında” neredeyse.

/././

Medyanın akı karası!-Ayşenur Arslan-

Tele 1’in medya tarihine geçecek fotoğrafı..

whatsapp-image-2025-11-01-at-00-00-39.jpeg

Birlikte çalıştığım arkadaşlarım.. Dimdik poz vermiş genç meslektaşlarım..

Kanal için neredeyse hayatını ortaya koyan Merdan Yanardağ kumpas kokusu dünyayı saran bir iddiayla hapse atılınca topluca istifa kararı aldılar.

merdan-yanardag-kimdir.jpg

Kanalın başına 10’dan fazla kurumda kayyum olarak görev yapmış İbrahim Paşalı getirildi.

Onun fotoğrafını yukardaki tarihi karenin altına, yanına yöresine koymak istemedim. İsterseniz internette görebilirsiniz.

Bu yazı yakışıksız Saray görevlileri değil, Tele 1’in başı öne eğilmemiş gazetecileri için!

***

Ben ilk kez TRT’deki birinci yılımın sonunda atıldım. Sonradan öğrendiğime göre “komünist” diye fişlendiğim için.

O gün, TRT’nin efsane spikeri Jülide Gülizar’ın Gaziosmanpaşa’daki evinin bahçesinde toplandık. İsmail Cem sonrası kuruma doldurulan faşistler hariç, neredeyse tüm haber merkezi oradaydı. Yedik, içtik, şarkılar söyledik.

Hayatımın en eğlenceli ve elbette ileride daha kaç kere kovulacağımı ya da başka bir iş ayarlamadan istifa edeceğimi bilmediğim günlerdendi.

Arada unuttuklarım oluyor ama sanırım 23 iş değiştirdim.

Kapılar kapandı, açıldı, yine kapandı..

Aylarca maaş almadan çalıştığım oldu.

Aklımdan geçmeyecek işler yaptığım çok oldu.

Neden anlatıyorum bunları? “Ah ben de neler çektim” demek için değil inanın.

Fotoğraftaki o pırıl pırıl bakan gözlere, “HEYECANINIZI VE UMUDUNUZU KAYBETMEYİN” demek için. 

Bakın, ben Merdan’la ilk kez YURT gazetesinde çalıştım.

Daha bir yıl ya geçmişti ya geçmemişti, 4 Eylül 2013’te haber geldi:

“Ergenekon Davası kapsamında, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen 10 yıl 6 ay hapis cezası nedeniyle, kitap çalışması için gittiği Bodrum’da gözaltına alınmış ve Muğla e tipi cezaevine konmuştu.”

Yaklaşık 1 buçuk yıl orada hapis yattı.

Sonrasında ise adresi hep Silivri oldu.

Ve o adresi de çalışmak, düşünmek ve yazmak için ofis gibi değerlendirdi.

Kitaplarının temelini hücresinde attı. (Lütfen yazdığı kitapların listesini internetten bulup inceleyin.)

Her seferinde de gülümseyerek, başı dimdik çıktı. “Nerede kalmıştık” diye yoluna devam etti.

***

Tele 1’in başına getirilen İbrahim Paşalı medya tarihinde neyle anılacak biliyoruz.

Tıpkı Barış Yarkadaş ve Gürkan Hacır’ın neyle anılacağını bildiğimiz gibi.

Bir meslektaşları haksız yere cezaevine gönderilmiş, onca gazeteci işsiz kalmışken, kendilerine pek yakışan TGRT’de, gittikleri her yerden kovulduklarını anlattılar.

Fuat Uğur “kim kovdurdu” diye sorunca Barış atladı: İmamoğlu!

Tele 1’in kıdemli ekran yüzü Evren Özalkuş anında gerçeği suratlarına çarptı:

“Bu insanlar, Merdan Yanardağ’ın önceki gözaltısında , daha gözaltına alındığı gün, o güne denk gelen yayınlarını yapmayıp kaçtılar. Kovulmadıkları gibi kanalın en zor günlerinden birinde çekip gittiler. Ayıptır.”

Ben de Halk TV’den gidişlerinin tanığıyım.

Barış ve Gürkan, Halk TV’deki programlarının yanı sıra bir yayınevi kurmuştu. Olur mu olur değil mi!

Ama bir süre sonra program, yayınevinin ve yayınlarının reklam kuşağına dönünce Cafer Bey müdahale etti.

İkiliye, bunun sona ermesi için birkaç seçenek sundu. Anlaşamadılar. Gittiler.

Gürkan’ı pek tanımam. Sadece bir programıma konuk geldiğinde tanık olduklarıma şaşırdığımı hatırlıyorum. Reklam arasında ya da bir bant girdiğinde anında telefonu çalıyordu. “Buyurun efendim” diye açtığı telefondaki kişinin -İlhan Kesici olduğunu zannediyorum- söylediklerini not alıyor.. Yayına döndüğümüzde de uygun bir görüşle o notları dile getiriyordu.

Barış’ı daha çok tanırım. Hem bana hem de izleyenlere söylediği yalanlardan.. Attığı palavralardan.. Doğrusu şu sıralarda kendisini dikkatle izleyen Erdoğancılar nezdinde de durumun farklı olduğunu sanmıyorum!

***

Her ikisine de hak etmedikleri kadar yer ayırdım yazımda.biliyorum.

Kusura bakmayın, Tele 1 çalışanları kış arifesinde hiç korkmadan buz gibi bir işsizliğe atlarken, beyefendilerin şık takım elbiseleri ile sıcak stüdyolarında oturup yalan söylemeleri ağırıma gitti. Oysa bugün çözüm sürecinin nasıl tıkandığını, Selahattin Demirtaş’ın “Meclis top çeviriyor” diye yorumladığı gelişme-me-leri yazmak istiyordum.

PKK’nın son kararının Türkiye’den tümüyle çekilmek olmadığını.. Öcalan özgür kalmazsa döneceklerini..

Bu konudaki çok net açıklama ve hamleleri anlatacaktım.

Neyse..

Önümüzdeki günlerde o gelişmeleri.. “ÖCALAN REALİTESİNİ” nasılsa daha çok konuşacağız.

/././

halkTV

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder