Sağlıksız dönüşüm çöküyor(I)-Şeyma Paşayiğit/CUMHURİYET
Sağlıkta Dönüşüm Programı ile 2002’den beri sağlık politikalarıyla övünüp oy toplayan AKP, son KHK ile 15 yıl boyunca sürdürdüğü uygulamalarda başa dönüş sinyali verdi.
Türkiye’nin sağlığı, AKP’nin 2003 yılından itibaren “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adını verdiği ‘reform’ ile yeniden yapılandırıldı. 15 yılda kurumlar, yöneticiler, aile hekimliği, hastaneler ve Genel Sağlık Sigortası dönüşümden nasibini alırken muayene ücreti, ilaç farkı gibi terimler de litaratüre girdi. Sağlık hizmetlerinin özelleştirildiği ve hastaların müşteri olarak görüldüğü Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın faturası ağır oldu.
2003 yılında AKP Hükümeti’nin “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında sunduğu reform paketi sonrasında sağlık alanında özelleştirmelerin ilk adımı atıldı. Bu paketle başlayan dönüşüm, birinci basamakta topluma yönelik sağlık hizmeti yerine başvurana hizmet verme anlayışını egemen kıldı.
Hastane hizmetlerinin özelleştirilmeye başlanmasıyla kamu hastane birlikleri oluşturuldu. Döner sermaye ve performansa dayalı ödeme sistemi ile sağlık çalışanları kamu kurumları içinde rekabete dayalı bir ücretlendirme mekanizması içine çekildi. Hastaların da ödedikleri vergilere ek olarak katkı payı ödemesi zorunlu kılındı.
İflas sinyali
Parası olmayana sağlık güvencesi denilerek oluşturulan Genel Sağlık Sigortası kapsamında faydalanılacak hizmetler, SGK tarafından yeniden belirlendi. Ancak yıllar içinde çok daha fazla sağlık hizmeti Genel Sağlık Sigortası temel teminat paketi dışında kaldı. Sigorta yalnızca “temel teminat paketi” kapsamındaki sağlık giderlerini karşılarken pakete dahil olmayan sağlık giderleri “özel sağlık sigortası” ya da “kişisel ek ödeme” ile karşılanmaya başlanması AKP politikalarının özelleştirme vurgusunu ve halka sağlık götürme propagandasının da iflas etmeye başladığını gözler önüne serdi.
Yıl 2004: Dönüşüm başladı
Sağlık hizmetinin özelleştirilmesindeki en önemli adım olan ‘Aile Hekimliği’ için AKP hükümeti 2004 yılında 40 milyon Avro kredi aldı. Aşılama, gebe ve bebek takiplerini yürüten, salgın hastalıklarla mücadele yürüten sağlık ocaklarının Aile Hekimlikleri modeliyle kapatılması amacıyla 2005 yılında Düzce’de başlatılan pilot uygulama 2006 yılında 10 ile yayıldı ve çok sayıda olumsuzluk yaşandı ancak görmezden gelindi. Herkese parası kadar sağlık hizmeti sunan Aile Hekimliği uygulamasında iş güvencesi içermeyen sözleşmeli çalışma şekline dönüştürüldü.
Yıl 2006: Sağlıkta ihale ile satım
SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devri ile hastanelerde verilen sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi ve hastanelerin işletmeleştirilmesinin yolu açıldı. SSK’nin ilaç ve sağlık hizmetlerini artık üretmeyip satın alma yoluna gitmesi ile masraflar giderek ağırlaştı. Hastaneler ve İl Sağlık Müdürlükleri’nin tamamında temizlik ve bakım-onarım hizmetleri, büyük olan hastanelerde yemek ve güvenlik hizmetleri ihale ile satıldı.
Yıl 2007: Borçlar yetmedi
Özlük hakları elinden alınan sağlık çalışanları sözleşmeli statüye geçirilerek ekip hizmeti anlayışı terk edildi. Sağlık Bakanlığı, birinci basamak sağlık hizmetlerini özelleştirmek amacıyla Dünya Bankası’ndan kredi aldı. Hastanelerin radyoloji, görüntüleme merkezleri, labaratuvar, yoğun bakım hizmet birimleri özel sektöre ihale edildi. TBMM komisyonlarında görüşülen “Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı”na sağlık emekçilerinin iş güvencelerinin ortadan kaldırılması, hastanelerin kendi kendine yeten işletmeler olması, daha az personelle daha çok iş yaptırılması, genel bütçeden hastanelere ödenek verilmemesi, herkesin ihtiyacı kadar değil ancak parası kadar sağlık hizmeti alması, hastanelerin zaman içinde kârlılık ve verimlilik ilkesi uyarınca özel sektöre devredilmesi hedeflendi. 2005 yılına kadar haftalık 40 saat çalışma süresi torba yasa ve genelgelerle 45 saate çıkarıldı. Radyoloji çalışanlarının haftalık 25 saatlik çalışma süreleri de 45 saate çıkarıldı. 2007 yılında genel seçimlerin de etkisiyle personel alımı yapan Sağlık Bakanlığı tercihini sözleşmeli istihdamdan yana kullandı.
Yıl 2008: Sağlık cepten yedi
Yeni bir vergi yükü getiren Genel Sağlık Sigortası 2008 yılında uygulamaya kondu. Bu uygulamada, sağlıkta özelleştirmelerin devam edeceği, bunun hükümetin temel başlıklarından biri olduğu belirtildi. Kamu ve özel sağlık sigortalarına rağmen ihtiyaç duyulan sağlık hizmetine ulaşmadaki engellerden biri olan katkı payı ile devletin belirlemiş olduğu fiyatların üzerinde kalan kısmını kişinin doğrudan kendi cebinden finanse etmesi gerekti.
Yıl 2009: ‘Katılana’ pay
Ekim 2009 tarihinden itibaren devlet hastanesine başvuranlardan 8 TL, özel hastaneye başvuranlardan ise 12 TL katılım payı alınmasına başlandı. Muayene sonrasında doktor reçete yazmış ise 3 TL katılım payı da eczaneler tarafından alınmaya başlandı. Muayene parası en düşük özel hastanede 100 TL civarına, kamuda ise son tebliğ ile 15 TL’den 30 TL’ye çıktı.
Yıl 2011: Şirketleşen bölünme
KHK ile “Sağlık Bakanlığı Teşkilat Yapısı” düzenlendi. İcracı olmaktan çıkan Bakanlık, denetleyici, düzenleyici konuma geldi. Sağlık Bakanlığı’nın temel görevi olan sağlık hizmeti sunumu, bağlı kuruluşları olan Halk Sağlığı ve Kamu Hastane Kurumu’na devredildi. Devlet hastaneleri “şirket hastanelerine” dönüştürülürken sisteme sahip çıkıp yönetecek CEO olarak nitelendirilen ‘genel sekreter’ler göreve getirildi. Hazine arazileri üstüne “şehir hastanelerinin” kurulmasıyla Kamu - Özel Ortaklığı hayata geçirildi. Özel hastane veya sağlık kurumlarının lisanslarının açık arttırmayla satılması düzenlendi. Muayene açma ruhsatının ihaleyle satılabileceği düzenlemelerin önü açıldı. Sağlık Bakanlığı’na, sağlık çalışanlarını meslekten men etme yetkisi verilirken diğer yandan mevcut klinik şef ve şef yardımcılarının unvanları ile başhemşirelik unvanı iptal edildi. Gönüllü Sağlık Denetmeni kavramıyla hasta ile sağlık çalışanı arasına üçüncü kişilerin girmesine izin verildi.
Yıl 2012: Tepkiler büyüdü
Temmuz 2012’de yayımlanan torba yasayla ‘Aile Hekimliği Kanunu’nda değişiklik yapılarak Aile Sağlığı Merkezi’nde çalışan hekim ve diğer sağlık çalışanlarına başta kamu hastane acil birimleri ve 112 ambulans birimlerinin normal mesaisine ek olarak acil nöbet tutulmasının önü açıldı. Sağlık emekçilerinin tepkisi üzerine daha sonra yürürlüğe giren Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği ile nöbet uygulaması yumuşatılarak uygulanamadı.
Yıl 2013: Çalışanlar çok yönlü
Yıl 2013’e geldiğinde hükümet, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı sürdürmeye devam etti. Acil birimlerinin önü hastalarla dolup taştı ve sağlık çalışanlarına şiddetin en sık yaşandığı yerlere dönüşen acillerde çalışmak oldukça zorlu hale geldi. Hükümet, bu problemleri gidermenin yolunu Aile Sağlığı Merkezleri’nde sözleşmeli çalışan sağlık çalışanlarını bu birimlerde çok yönlü çalıştırmayı öngörerek buldu. Bu sözleşme Aile Hekimliği Ödeme ve Sözleşme Yönetmeliği’ne, Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği’ne, anayasanın çalışanın dinlenme hakkı maddesine ve Avrupa Birliği mevzuatlarına aykırı olması yayınlanmasına engel olmadı.
Yıl 2014: Niteliklere göre ayrıştırma yok
Fazla çalışma ve nöbetler konusu 2014’te yasalaştı. Aile Hekimliği Kanunu’na getirilen düzenleme sonucu aile hekimlerine ve aile sağlığı çalışanlarına haftalık çalışma süresi ve mesai saatleri dışında ayda asgari 8 saat nöbet görevi verileceği düzenlendi. Zorunlu nöbetin öncelikle hastane acil servislerinde tutulması ile ilgili genelge çıkarıldı. Hekim dışındaki farklı meslekleri yani hemşire, ebe, acil tıp teknisyenini bir meslek olarak kabul edip onlara topluca eleman deyip, hepsine niteliği çok zayıf olan aynı görevleri verdi. Aile Hekimliği düzeni, çalışanları normal mesai saatlerinin dışında daha fazla sürelerle çalışmayı ve acil nöbetleri tutmayı zorunlu kıldı. Bu yeni düzen ile koruyucu sağlık hizmetleri değil muayenehanecilik ön plana çıktı.
Yıl 2015: Devir bitmedi
2015 yılının başında SSK sağlık kurumları Sağlık Bakanlığı’na devredildi. Özelleştirmek için devredilen SSK sağlık kurumları ile dönüşüm devam etti.
Yıl 2017: GATA tarih oldu
Darbe girişiminin ardından OHAL ile yönetilen Türkiye’de çıkan KHK ile GATA ve askeri hastaneler Sağlık Bakanlığı’na devredildi. Hükümet, yayımladığı KHK’de GATA’ya bağlı yükseköğretim birimlerinin Sağlık Bilimleri Üniversitesi’ne; Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne bağlı eğitim hastaneleri, TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi ile asker hastaneleri, dispanser ve benzeri sağlık birimleri ile Jandarma Genel Komutanlığı’na ait sağlık kuruluşlarının Sağlık Bakanlığı’na devrine ve personelin geçişine ilişkin usul ve esaslar düzenlendi.
Yıl 2017: Eskiye dönüşüm
Tüm bu yaşanılanların ardından 2003 yılından beri hükümet kanadı tarafından övülerek anlatılan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın başarısızlığı, yayımlanan son KHK ile ilan edildi. Yap boz tahtasına dönen sağlık sisteminde artan bürokrasi ve kadrolaşma gerekçe gösterilerek tekrardan tek çatı haline dönülmeye çalışılıyor. İllerde sağlıkla ilgili üç başlı yönetimde koordinasyon sorunu yaşandı ve yetki karmaşası ortaya çıktı. Yaratılan bürokrasi, sağlık hizmetlerinde gecikme oluşturdu. Ayrıca, yeni oluşturulan kadroların, Menzil Cemaati tarafından kadrolaştığı söylendi. Yaşanan bu sorunların ardından eskisine benzer bir yapıya dönüştürmek üzere durum Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a iletildi ve Erdoğan’ın talimatı ile yeni düzenleme geldi. KHK ile Sağlık Bakanlığı’ndaki üst düzey yöneticilerin görevleri sona erdirildi. İl ve ilçe sağlık müdürlükleri yeniden yapılandırıldı, 9 bin 831 adet yeni kadro ihdas eden bakanlıkta bir gecede boş bırakılan makamlara yeniden kadrolaşmanın önü açıldı.(Şeyma Paşayiğit)
Piyasacı sağlık politikaları sürüyor(II)-Sibel Bahçetepe /Cumhuriyet
694 sayılı KHK ile Kamu Hastane Birlikleri Kurumu ve Halk Sağlığı Kurumu kaldırıldı.
Başarısızlık göstergesi
Gelinen bu nokta Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın başarısızlığının açık bir göstergesidir. Çözüm için atılacak adımlar öncelikle kamu hastanelerinde performans sisteminin ve döner sermaye bütçesi uygulamasının kaldırılmasını içermelidir. Nitelikli, ücretsiz ulaşılabilir sağlık hizmetinin tüm kullanıcılara eşit olarak sunulduğu düzenlemeler yapılmalıdır” dediler. 6 yıl önce çıkarılan bir KHK sonucu “Sağlık Bakanlığı Teşkilat Yapılanması” değiştirilmişti. Söz konusu değişiklik, geçen günlerde, 25 Ağustos’ta çıkarılan yeni bir KHK ile bir kez daha değiştirildi. Çıkarılan KHK Halk Sağlığı Kurumu Başkanlığı “Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü”, Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanlığı da “Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü” oldu.
TTB Konsey Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel: İl sağlık müdürlerine tam yetki
TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel, “Türkiye Kamu Hastane Kurumu yarı özerk bir kurum gibiydi. Ayrı bütçeleri, ayrı idari yapısı ve altında geniş bir bürokratik yapılanması vardı. İllerde CEO olarak adlandırılan genel sekreterler tarafından yönetilen Kamu Hastane Birlikleri oluşturulmuştu. Birliğe bağlı her bir hastane, hastane yöneticisi tarafından yönetilirken, başhekimler hastane yöneticisine bağlı olarak çalışıyorlardı. Bu kurumun sözleşmeli olarak çalışan 10 binin üzerinde yöneticisi vardı ve döner sermayeden karşılanan yüksek ücretlerle göreve getirilmişlerdi. Böyle bir yapılanmadan yeniden sağlık müdürlüğüne bağlanmaya geçildi. Yani bağlı kuruluş statüsü kaldırılmış oldu” dedi. Sağlık Bakanlığı taşra teşkilatının il sağlık müdürlüğü çatısı altında toplandığını anımsatan Tükel “Hastaneler yeniden başhekimlerin yönetimine bırakıldı” diye konuştu.
Nereden nereye gelindi?
AKP’nin iktidara geldikten sonra kamu reformu diye adlandırdıkları sağlıkta bir dizi yasa tasarısı içeren paketler hazırladığını anımsatan Tükel, şöyle devam etti: “İlk sağlık işletmesi modeli de bu süreçte meydana geldi. Sağlık sistemi ‘daha çok tetkik iste, daha çok hasta bak’ denilen, hastaların müşteri olarak görüldüğü, hastanelerin ise ticarethane olduğu bir sistem biçimene dönüştürüldü. 25 Ağustos’‘ta çıkarılan KHK ile bu yapıda değişiklik yapıldı. Kamu hastanelerine bağlı tüm yapı bir anda kaldırıldı, tüm sorumluluk il sağlık müdürlüğü ve hastanelerde başhekimlere verildi. Niye işlemedi? Kamu sektöründe esneklilik, verimlilik, maliyet, etkinlik, kârlılık gibi kavramları öne çıkardılar, gelirleri arttırma çabasına girdiler. Ancak 2016 yılında yayımlanan Sayıştay raporunda da belirtildiği gibi birkaç yılın sonunda kamu hastanelerinin döner sermayeleri iflas etme noktasına geldi. Piyasacı sağlık politikalarının geldiği noktaydı bu.
Sistemi yürütemeyince yetkiyi tekrar Bakanlık’ta toplamayı seçtiler. Bu yönüyle bir geri adımdır. Ancak piyasacı, rekabete dayalı sağlık politikalarını sürdüren, Genel Sağlık Sigortası’nı yürürlükte tutan, bir özelleştirme modeli olarak şehir hastanelerini hayata geçiren bir sağlık sisteminde, öze dokunmayan düzenlemelerden olumlu bir etki beklemiyoruz. Performans sisteminin ve döner sermaye bütçesinin kaldırılması ilk adım olabilir. Toplum ve hekimlerin ihtiyacı olan nitelikli, ücretsiz, ulaşılabilir sağlık hizmetlerinin tüm kullanıcılara eşit olarak sunulması, adil, genel bütçeden finanse edilen ve bu nedenle de maliyet olarak ucuz ve kolay yönetilebilen bir sistemin oluşturulmasına yönelik düzenlemeler yapılmalı.”
TTB: Bu düzenlemeler, piyasacı sağlık politikalarından geri adım olarak değerlendirilemez. Sağlık alanında ciddi bir tahribata neden olan bir sistemin özünü değiştirmeden, yetkileri tekrar Bakanlık’ta toplamaya yöneldiler. Çözüm için atılacak adımlar, kamu hastanelerinde performans sisteminin ve döner sermaye bütçesi uygulamasının kaldırılmasını içermelidir.
İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Samet Mengüç: Başarısız olacağını
söylemiştik
İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Samet Mengüç ise özetle şunları söyledi: “Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın uygulamaya geçtiği dönemde biz TTB ve İstanbul Tabip Odası olarak buna karşı çıktık. Çünkü bu projenin daha önce dünyanın birçok ülkesinde denendiğini ve başarısız olduğunu biliyorduk. Bu nedenle sürdürülebilir olmadığını dile getirmiştik. Bunu dile getirirken bu programın Dünya Bankası ve IMF’nin ortaklaşa bir projesi olup 1980’li yıllardan bu yana farklı ülkelerde yaşama geçirmeyi başardıklarını, uygulayan hemen hemen tüm ülkelerin ciddi bir sağlık hizmet eksikliği ve ciddi maddi kayıplar yaşayarak sonuçta bu projeden vazgeçtiklerini de biliyorduk.
‘Evet biz yanlış yaptık’ demenin pratik bir ifadesi
Peki, biz biliyorduk da AKP hükümeti bilmiyor muydu? Şüphesiz en az bizim kadar onlar da biliyordu. AKP iktidarı gibi geçmişte ülke yönetme deneyimi olmayan iktidarlara zaman ve geçici itibar kazandırma açısından önemli bir projeydi. Bu projenin son halkası olan şehir hastaneleri artık sonun başlangıcına gelindiğinin göstergesidir. Süreci değerlendirecek olursak 2011 yılında çıkarılan 663 sayılı KHK ile Sağlık Bakanlığı teşkilatında değişiklik yapıldığında TTB ve İstanbul Tabip Odası olarak yine karşı çıkarak hatta işyerlerimizde ve alanlarda bunu görünür kılmaya çalıştık. Ancak sonuçta bir meslek örgütünün siyasi bir kararı engelleme şansı ne yazık ki antidemokratik bir ülkede hiç de kolay değildir. Bu projenin son aşaması olan şehir hastanelerinden sonra, AKP sistemin sürdürebilir olmadığını görünce bir nevi kendi içinde bir geriye dönüş yaşamaya başladı. Sağlık Bakanlığı teşkilatında 6 yıl sonunda gidilen değişiklik ‘evet biz yanlış yaptık’ demenin pratik bir ifadesidir.”
Yıllar sürecek büyük tahribat
Dr. Samet Mengüç, “Asker hekimler konusunda aldığımız kararlar yanlıştı deyip yeniden asker hekim yapılanması konusun da arayışlara başlamak ‘evet biz yanlış yaptık’ demenin bir diğer ifadesidir. Ancak bu zorunlu geriye dönüşlerle Sağlıkta Dönüşüm Programı terk edilmiyor, programın ana hedefi olan piyasalaştırılmaya, güvencesiz çalıştırılmaya, ucuz işgücü sağlamaya devam ediliyor. Bu proje belki de yıllarımızı alacak şekilde yarattığı tahribatlarla tarihin raflarına kaldırılma sürecine girmiştir diyebilirim” diye konuştu.(Şeyma Bahçetepe)
Paran kadar sağlık(III)-Sibel Bahçetepe/Cumhuriyet)
AKP’nin Sağlıkta Dönüşüm programı hastaları olduğu kadar hekimleri de isyan ettiriyor. Kamu hastanelerindeki bitmek bilmeyen kuyruklar, hastalardan alınan katkı-katılım paylarına her geçen gün bir yenisinin eklenmesi, performansa dayalı ödemelerin nitelikli sağlık hizmetini ortadan kaldırması gibi pek çok faktör sağlıkta gelinen noktayı da gözler önüne seriyor.
AKP hükümetinin Sağlıkta Dönüşüm programı ile sağlığın ücretsiz olduğu, sıra beklemeden muayenelerin yapıldığı söylemleri de gerçeği yansıtmıyor. Yurttaşlara kamu hastanelerinde aylar sonrasına randevular verilirken, uzun kuyruklar ve alınan katkıkatılım payları, muayene ücretleri de hastaları çileden çıkarıyor. İstanbul’da sağlık hizmetini yerinde gözlemlediğimiz hastanelerde yaşananlar, gelinen noktayı aslında gözler önüne seriyor. Hasta ve hasta yakınları “Randevular aylar sonrasına veriliyor. O da yetmezmiş gibi muayene vaktinde de içeri almıyorlar, saatlerce sıra beklemek zorunda kalıyoruz. Hastaneler bakımsızlıktan kaderine terk edilmiş durumda. Hizmet alabilmek için ya adamın, ya paran olacak” diyerek sistemini eleştiriyor.
Uzayıp duran kuyruklarSağlıkta yaşanan sorunlar her geçen gün katlanıyor. Parası olan özel hastanelere giderken, olmayan hastane kuyruklarında beklemek zorunda kalıyor. Sağlık hizmetlerinde niteliğin her geçen gün düştüğünü söyleyen hekimler ve hastalar, “Hani sağlıkta reform” diye soruyor.
Biz de sağlıkta yurttaşların yaşadıklarını görmek için Çapa’daki İstanbul Üniversitesi (İÜ) İstanbul Tıp Fakültesi, Haseki, Şişli ile Okmeydanı eğitim ve araştırma hastanelerine gidiyoruz. Hastane polikliniklerine randevu alamayan yurttaşların acil servislere yönelmesiyle, bu servislerde yoğunlukların yaşandığını görüyoruz. Hastanelerde göze çarpan bir başka durum hastanelerin fiziki özellikleri oluyor.
‘Saatlerce sıra bekliyoruz’
İÜ Tıp Fakültesi’nde bir hasta ile başlıyoruz konuşmaya. Adını vermek istemeyen A.Y., şunları söylüyor: “Randevular geç tarihlere veriyorlar, o da yetmezmiş gibi muayene vaktinde hastaları içeri almıyorlar, saatlerce sıra beklemek zorunda kalıyoruz.”
‘Ya adamın, ya hatırın olacak’
Okmeyd anı Eğitim Araştırma Hastanesi’ndeki bir hasta Halil Hafızoğlu, “Sağlık hizmetleri abarttıkları kadar mükemmel değil. Ya adamın, ya paran ya da hatrın olacak. ‘Sağlık düzeldi’ diyorlar. Hiçbir şeyin düzeldiği yok. Vatandaşı kandırıyorlar. Eskiden ilaç kuyruğunda duruyordun diyorlar. Şimdi de randevu almak için bekliyoruz. Eczaneye gidiyorsun yok katkı payı, yok reçete payı, yok muayene parası derken bir dünya ödeme yapıyorsun” diyor.
‘3 ay sonrasına randevu’
Hastanelerin yoğunluğundan yakınan D.A. adlı hasta ise Eskişehir’de Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesi’nde yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “20’lik diş ağrısıyla apar topar hastaneye gittiğimde, iki dakikalık bir muayene sonrası antibiyotik verdiler ve üç ay sonraya ameliyat tarihi verildi. Daha sonra dişimin ağrısını bir süre tarif ettikten sonra, iki ay sonraya yer verebileceklerini söylediler.”
‘Yataklar Nuh Nebi’den kalma’
Okmeyd anı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi gören Fevzi Arslan adlı hasta ise “Gastroenteroloji bölümüne saat 09.30’da geldim. Bölüm sadece pazartesi ve çarşamba günleri öğlene kadar randevu veriyor, bu nedenle sıra gelmiyor. Çok zaman kaybediyoruz, dolayısıyla tedavilerimizin uzun sürmesine neden oluyor” diyor. Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne tedavi için gelen eczacı Kemal K. ise şunları anlatıyor:
“Hastanenin imkânları kısıtlı. En doğru olanı hastaların tekli odalarda kalması. Bir eczacı olarak söylüyorum, sağlık açısından özellikle enfeksiyon riski açısından en doğru olan hastanelerde hastaların tek kişilik odalarda kalması. Tek kişilik odalar da var, dört kişilik odalar da... Hastaların durumuna göre tek kişilik odalarda kalınabiliyor. Ama her hasta özeldir. Örneğin Cerrahpaşa, Çapa, Şişli Etfal gibi hastanelere yeterli destek verilmiyor. Geçmişten bugüne iyi doktorları olan yerler yeterli desteği almıyorlar. Biz buraya gelmeden önce dört ay boyunca Cerrahpaşa’daydık. Oranın imkânları daha kötüydü. Doktorları iyi olmasına rağmen imkânları yetersizdi. Yataklar Nuh Nebî’den kalma. Sağlığa yapılan yatırım her zaman eksikti. Bunu da özel hastaneler furyasıyla gidermeye çalıştılar ama yeterli olup olmadığı tartışılır. Tek sıkıntı özel hastanelerde ciddi farklar söz konusu. Kızım burada değil de özel hastanede yatsaydı, bu işlemler 30- 40 bin lira tutacaktı. Bu hastanede bir de asansör sıkıntısı var o da biraz bizim insanımızın sorunu, altı kişilik asansöre sekiz kişi binince bozuluyor ve kavga oluyor.”
Asansör arızaları bitmiyor
Hastaneleri gezerken, hasta ve hasta yakınları, odaların küçük ve kalabalık olmasından şikâyet etmeye başlıyor. Hasta ve hasta yakınları, muayane kuyruğuna bir de sık sık yaşanan asansör arızaları nedeniyle asansör kuyruklarının eklendiğini de söylüyor.
‘Kaçınılmaz sonun başlangıcı’
İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Samet Mengüç, AKP hükümetinin Sağlıkta Dönüşüm programında sona doğru gelindiğini belirterek “Bizler 13- 14 yıldır aslında aynı şeyleri söylüyoruz. Sağlıkta Dönüşüm programı nitelikli sağlık sistemini amaçlamıyor. Bu sistem daha çok sağlık alanında rant sağlamak ve sağlığı ticaret şeklinde değerlendiriyor. Hastalara müşteri, hastanelere ticarethane olarak bakılıyor. Ne kadar hasta artarsa, sistem o kadar amacına ulaşmış oluyor” diyor.
‘Hastalar mâğdur’
Nitelikli sağlık hizmetinden uzaklaşıldığını anlatan Mengüç, özellikle uzun süre tedavi gerektiren, kronik hastalıkları olan hastalar ile kanser gibi hastalarının mağdur olduğunu söylüyor. Mengüç, “Çünkü uzun tedavi gerektiren hastalar sisteme rant sağlamıyor. Bir hekimin 15-20 gün bu hastalara bakması ile bir günde poliklinik hizmeti vermesindeki performans ücreti eşdeğer gibi. Böyle olunca hekimlerde de isteksizlikler ortaya çıkıyor” değerlendirmesini yapıyor. “Gereksiz tahlil ve tetkikler arttı” diyen Mengüç, ülkemizde bir yılda 120 milyona yakın kişinin acil servislere başvurduğunu anımsatarak şöyle devam ediyor:
‘İflas kaçınılmaz’
“80 milyona yakın nüfusumuz var. Bu da demek oluyor ki her insan ortalama 1.5 kez acile gitmiş. Dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar çok kişi acile başvurmuyor. 100 milyonluk ülkede 30 milyon kişi acile giderken, 80 milyonluk ülkede 120 milyon kişi acile gidiyor. Bu bile Sağlıkta Dönüşümü ortaya koyuyor. Sağlıkta dönüşüm programı yavaş yavaş iflas ediyor. Bunun karşılığının olmadığı görülmeye başlandı.” (Sibel Bahçetepe)
(Cumhuriyet)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder