1980’lerden mali krize kadar, ekonomi yönetiminde “sağduyu”, serbestleştirmeyi, özelleştirmeyi, vergileri indirmeyi, krizin faturasını halka çıkartmak için “kemer sıkmayı” gerektiriyordu. Kapitalizm, savunulması bile gereksiz bir hakikatti. Sosyalizm ise iflas etmiş bir dogma.
Bir sosyal demokrat parti, eğer seçim kazanmak istiyorsa ağzına,
bırakın sosyalizmi, devlet müdahalesi, vergilendirme, sendikal haklar
gibi konuları almayacaktı. O dünya şimdi, en azından Avrupa’da, geride
kalıyor.
Geçen hafta İngiltere’de, Jeremy Corbyn’in İşçi Partisi konferansında, ardından da Muhafazakâr Parti lideri Theresa May’in Merkez Bankası’nda yaptığı konuşmalar, artık başka bir dünyaya ayak bastığımızı gösteriyordu.
Sosyalizm ve kapitalizm yeniden
Dün ağza alınamayan şeyler artık söylenebilir olmakla kalmıyor, geniş kabul görmeye başlıyor. Corbyn, sosyalist ilkeleri anımsatarak, neo-liberalizmi eleştirerek, çalışanların haklarını, kamulaştırmayı, planlamayı savunarak parti liderliğine yükseldi. Bu zeminde hazırlanan parti platformu, genel seçimlerde Muhafazakâr Partiye meclis çoğunluğunu kaybettirdi, Kuzey İrlanda’nın en gerici partisinin desteğini bir milyar sterline satın almak zorunda bıraktı.
Corbyn’in, konferansta yaptığı konuşma yaklaşık 1.5 saat sürdü, geniş kapsamlıydı, önerileri somuttu. Corbyn, 21. yüzyıl sosyalizmi dedi, bundan öte, su, enerji gibi özelleştirilmiş hizmetleri yeniden kamulaştıracaklarını, devlet-sermaye ortaklıkları projelerine son vereceklerini; sanayi, konut, eğitim, sağlık alanlarında yeni yatırımlarla ekonomiyi canlandıracaklarını; sendikaların örgütlenme hakkını güvenceye alacaklarını; siyaseti Westminister’dan (Meclis) tabana yayacaklarını, sorunları yerinde dinleyeceklerini söyledi. “Kamu çalışanlarının hizmetlerini övmek yetmez, yıllardır düşmekte olan ücretler artık artmalıdır” dedi. Grenfell Tower yangını trajedisi üzerinden neo-liberalizmin, yerel halkın uyarılarına kulakları tıkamanın sonuçlarını somut biçimde anlattı. Göçmenlere ilişkin, “Ekonomiyi bunlar mı bozdu, ücretleri göçmenler mi düşürüyor” diye sordu, sonra faturayı Muhafazakâr Parti’nin kemer sıkma, sermayenin ücretleri düşürme politikalarına çıkardı. Burada da durmadı, insanların ülkelerini yıkan savaşların göçmenlik kriziyle ve terörizmle ilişkisini vurguladı.
Corbyn, konuşmasının sonuna doğru, “Seçimler merkezde kazanılır diyorlar” diye devam ederken, salondakiler homurdanmaya başlayınca, “Durun, bu çok yanlış değil” dedi ve ekledi, “ancak, merkez değişkendir, şimdi merkezi ve sağduyuyu biz temsil ediyoruz”.
Gerçekten de bu yeni sağduyunun, yeni merkezin izleri, Başbakan May’in bankacılara yaptığı konuşmada da görülüyordu. May, konuşmasını kapitalizmi savunmaya ayırmıştı. Ne ki bunu ancak serbest piyasanın aksaklıklarını, denetlenmesi gerektiğini kabul ederek, düzelme yollarından söz etmeye çalışarak yapabiliyordu.
Artık gündemi Corbyn ve İşçi Partisi belirliyor, Muhafazakâr Parti arkasından yetişmeye çalıyor. Yeni durumun bir diğer göstergesi de İngiltere’nin TÜSİAD’ı CBI ile sendikalar konfederasyonu TUC’nin birlikte, yaptıkları, “Brexit sürecinde insanların hayatlarıyla poker oynamayınız” açıklamasıydı.
Neo-liberalizm iflas etti. Mali krizden bu yana yeni bir model aranıyor. Ancak tarih bize modellerin birileri tarafından bulunan şeyler değil, sınıflar arası güç dengelerinden, saldırı ve geri çekilmelerden süzülerek gelen yeni uzlaşmaların, bunlara ilişkin siyasi dinamiklerin ürünü olarak şekillendiğini gösteriyor.
Yunanistan’da, İspanya’da sosyal demokrasi kendi sesini arıyordu, Portekiz’de bu yeni sesin ilk ürünleri ortaya çıkıyordu. Şimdi İngiltere’de İşçi Partisi bu dalgayı yükseltiyor. Financial Times’a göre “Bugün yeni fikirlerin öncülüğünü muhalefet partisi yapıyor”. Sanırım, sermaye de yeni bir uzlaşma arıyor.
Bir başka kapitalist model arayışı, “yeni merkez” ve “yeni sağduyu” haline gelirken, bir başka dünyanın olabileceğini, savunmak artık daha kolay.
Ergin Yıldızoğlu / CUMHURİYET
Geçen hafta İngiltere’de, Jeremy Corbyn’in İşçi Partisi konferansında, ardından da Muhafazakâr Parti lideri Theresa May’in Merkez Bankası’nda yaptığı konuşmalar, artık başka bir dünyaya ayak bastığımızı gösteriyordu.
Sosyalizm ve kapitalizm yeniden
Dün ağza alınamayan şeyler artık söylenebilir olmakla kalmıyor, geniş kabul görmeye başlıyor. Corbyn, sosyalist ilkeleri anımsatarak, neo-liberalizmi eleştirerek, çalışanların haklarını, kamulaştırmayı, planlamayı savunarak parti liderliğine yükseldi. Bu zeminde hazırlanan parti platformu, genel seçimlerde Muhafazakâr Partiye meclis çoğunluğunu kaybettirdi, Kuzey İrlanda’nın en gerici partisinin desteğini bir milyar sterline satın almak zorunda bıraktı.
Corbyn’in, konferansta yaptığı konuşma yaklaşık 1.5 saat sürdü, geniş kapsamlıydı, önerileri somuttu. Corbyn, 21. yüzyıl sosyalizmi dedi, bundan öte, su, enerji gibi özelleştirilmiş hizmetleri yeniden kamulaştıracaklarını, devlet-sermaye ortaklıkları projelerine son vereceklerini; sanayi, konut, eğitim, sağlık alanlarında yeni yatırımlarla ekonomiyi canlandıracaklarını; sendikaların örgütlenme hakkını güvenceye alacaklarını; siyaseti Westminister’dan (Meclis) tabana yayacaklarını, sorunları yerinde dinleyeceklerini söyledi. “Kamu çalışanlarının hizmetlerini övmek yetmez, yıllardır düşmekte olan ücretler artık artmalıdır” dedi. Grenfell Tower yangını trajedisi üzerinden neo-liberalizmin, yerel halkın uyarılarına kulakları tıkamanın sonuçlarını somut biçimde anlattı. Göçmenlere ilişkin, “Ekonomiyi bunlar mı bozdu, ücretleri göçmenler mi düşürüyor” diye sordu, sonra faturayı Muhafazakâr Parti’nin kemer sıkma, sermayenin ücretleri düşürme politikalarına çıkardı. Burada da durmadı, insanların ülkelerini yıkan savaşların göçmenlik kriziyle ve terörizmle ilişkisini vurguladı.
Corbyn, konuşmasının sonuna doğru, “Seçimler merkezde kazanılır diyorlar” diye devam ederken, salondakiler homurdanmaya başlayınca, “Durun, bu çok yanlış değil” dedi ve ekledi, “ancak, merkez değişkendir, şimdi merkezi ve sağduyuyu biz temsil ediyoruz”.
Gerçekten de bu yeni sağduyunun, yeni merkezin izleri, Başbakan May’in bankacılara yaptığı konuşmada da görülüyordu. May, konuşmasını kapitalizmi savunmaya ayırmıştı. Ne ki bunu ancak serbest piyasanın aksaklıklarını, denetlenmesi gerektiğini kabul ederek, düzelme yollarından söz etmeye çalışarak yapabiliyordu.
Artık gündemi Corbyn ve İşçi Partisi belirliyor, Muhafazakâr Parti arkasından yetişmeye çalıyor. Yeni durumun bir diğer göstergesi de İngiltere’nin TÜSİAD’ı CBI ile sendikalar konfederasyonu TUC’nin birlikte, yaptıkları, “Brexit sürecinde insanların hayatlarıyla poker oynamayınız” açıklamasıydı.
Neo-liberalizm iflas etti. Mali krizden bu yana yeni bir model aranıyor. Ancak tarih bize modellerin birileri tarafından bulunan şeyler değil, sınıflar arası güç dengelerinden, saldırı ve geri çekilmelerden süzülerek gelen yeni uzlaşmaların, bunlara ilişkin siyasi dinamiklerin ürünü olarak şekillendiğini gösteriyor.
Yunanistan’da, İspanya’da sosyal demokrasi kendi sesini arıyordu, Portekiz’de bu yeni sesin ilk ürünleri ortaya çıkıyordu. Şimdi İngiltere’de İşçi Partisi bu dalgayı yükseltiyor. Financial Times’a göre “Bugün yeni fikirlerin öncülüğünü muhalefet partisi yapıyor”. Sanırım, sermaye de yeni bir uzlaşma arıyor.
Bir başka kapitalist model arayışı, “yeni merkez” ve “yeni sağduyu” haline gelirken, bir başka dünyanın olabileceğini, savunmak artık daha kolay.
Ergin Yıldızoğlu / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder