Katalonya, İtalya aslında Avrupa’da zor oluşturulan birliği ayrıştıran
bir süreci tetikleyecek gelişmelerin başlangıcı sayılabilir. Fransa’nın
Korsika sorunu daha bitmedi.
Katalonya yolu açtı. Zaten birliğini sağlayalı şunun şurasında fazla zaman olmayan İtalya’da da ayrılık için değilse bile daha fazla özerklik için iki bölge referanduma gitti. Bağlayıcı olmayacağı bilinmekle beraber referandum sonucu Lombardiya ve Veneto bölgesinde merkezi yönetimden daha geniş haklar almayı isteyenlerin çoğunlukta olduğunu gösterdi. Demek ki söz konusu bölgelerin vatandaşları şimdiki özerklik seviyesinden memnun değiller. Bunun ilerisi için ciddi bir tehlike sinyali olduğu düşünülebilir. Avrupa’nın bir çok ülkesi yakında buna benzer sorunlarla karşılaşacak.
İtalya, birliğini sağlayalı çok uzun olmadı. Şimdi İtalya olarak
adlandırdığımız ada üzerinde 19 yüzyıla kadar şehir devletleri mevcuttu.
Sicilya ile Sardunya adaları da çok güçlüydü, Hepsinin kendi
anayasaları vardı. Fransız İhtilali ile başlayan milliyetçilik
dalgasının etkisiyle gelişen İtalyan milliyetçiliği sayesinde 1870’de
İtalya Krallığı kuruldu, başkenti Roma olan.
İtalyanlık etrafında birleşmiş toprak sahiplerinin yönettiği bölgeler İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte yetkileri belli kurallara bağlı bölgeler haline geldiler. 1948’de kabul edilen İtalya Anayasası’nın 116. Maddesine göre ülke 20 ayrı bölgeye bölündü. Sardunya ile Sicilya’nın da aralarında bulunduğu beş bölgeye de otonomi verildi. Bu 20 bölgenin hepsinin kendi parlamentoları, hükümetleri var. Bu bölgelerin halk tarafından seçilen başkanları bulunuyor. Kendilerine ait bayrakları bile var. Yani İtalya aslında paramparça bir ülke.
Bu 20 bölgenin 15’i içişlerinde özgür. Ama mali konular ile dış politikada merkezi hükümete bağlı durumdalar. Otonom olan beş bölge ise dış politikada yine merkezi hükümete bağlılar ama mali konularda bağımsızlar. Topladıkları vergilerin yüzde 60’ını kendilerine ayırıyorlar. Bu otonom bölgelerin bir özelliği de konuşulan dillerin Fransızca ya da Almanca olması. Sardunya ve Sicilya’da da yerel diller var ama merkezi hükümet bunları resmi dil saymıyor, bu da ileride sorun yaratacak bir durum.
İşte daha fazla özerklik için iki gün önce referanduma giden Lombardiya bölgesi ya da eyaleti 1948 Anayasası ile özerlik verilmiş 20 bölgeden biri. Başkenti de Kuzey İtalya’nın en büyük kenti olan Milano. Tarihi bir arka planı var bu bölgenin. Adını Lombardlar’dan alıyor bir kere.Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra güçlü bir krallık kuran bir kavimdir bu. Çok defa Fransızların işgaline uğramış bir krallıktı ama hep Almanya’ya bağlı kaldı., Almanya’nın köklü Habsburg hanedanınca yönetildi. Bir ara Nalopyon tarafından Fransa’ya dahil edildi ama sonra Avusturya’ya geçti.
1815 yılındaki meşhur Viyana Kongresi İtalya’nın hanedanlara geri verilmesini öngörüyordu. Kongre İtalya’yı yedi hükümete bölmüştü. Piemonte bunlar içerisinde en güçlü olanıydı. Bu yedi hükümetin tümü mutlakıyetle yönetilen hükümetlerdi.
Lombardiya bölgesi, İtalyan Birliği kurulunca bu birliği oluşturan Piemonte hanedanına katıldı.O gün bugündür İtalya içindedir.Dediğim gibi 1948 Anayasası gereği de özerklik tanınan 20 bölgeden biridir. Şimdi eski krallık hayaliyle yaşayan Lombardiya Krallığı yanlıları cılız da olsa varlar. Bölgenin İtalya’dan ayrılmasını istiyorlar ama taraftar bulmuş değiller. Bu nedenle “davalarına” destek verdiği için onlar da faşist Umberto Bossi’nin Kuzey Ligi’nin “fakir Güney’i beslemek zorunda mıyız” diyerek ekonomik gerekçelerle kurma mücadelesini verdiği “Po Ovası Cumhuriyeti”ni destekliyorlar. Ama bu referandum bunlarla ilgili değildi. “Lombardiya ve Veneto bölgelerinde, vergi yönetimi de başta olmak üzere öz kaynakların kullanımında etkin söz sahibi olmayı öngören özerkliğin, merkezi hükümetten talep edilip edilmemesine yönelik istişare referandumuna gidildi”. 20 bölgeden 5’inde zaten yüksek özerklik var, bunlara bu iki bölge de katılırsa bu yeni bir şey olmayacak, ancak Katalonya ile birlikte Avrupa’da bir araya getirilmiş milletlerle oluşturulmuş “ulus devletler”de çeşitli çatlamalar olacağına ilişkin kuşkuyları arttıran gelişmelerin bir işareti olarak görülüyor İtalya referandumu.
Peki Korsika sorunu ne olacak?
Katalonya en sarsıcısı oldu kuşkusuz, İtalya şimdilik sadece ilerisi için bir tehlike sinyali, peki tüm bu gelişmelere, şimdi uzun süre bastırılmış bir sorun olan Fransa’nın Korsika Sorunu’nu yeniden canlandırabilir mi? Korsika dünyanın gelmiş geçmiş en büyük askeri olan Napolyon’un doğum yeri, malum. 250 bin nüfuslu bir ada. Konuşulan dil de Fransızca değil, ada nüfusunun çoğunluğu Korsika dilini konuşuyor. Adanın Fransa’dan bağımsızlığını kazanması için 1970’ten beri mücadele veren örgütler var. Bu örgütlerin eylemleri sonucu Fransa Korsika’ya 1982’de “özel statü” tanımıştı. Ama bu Korsikalıların bağımsızlık isteklerini önleyemedi. Ada hâlâ Fransa için, şimdilik bastırılsa da hala sorun.
1998’de dönemin Korsika Valisi öldürülmüştü örneğin. Fransa 1991’de dönemin İçişleri Bakanı’nın adını taşıyan bir yasayla adanın mevcut statüsünü daha da yükseltti ama bu da bağımsızlık savaşı veren örgütleri durduramadı.
Korsika halkı kendi dilini konuşuyor ama resmi dairelerde Fransızca konuşmak, okullarda Fransızca eğitim görmek zorunda. Fransa Korsika dilini resmi diller arasında saymak yerine France 3’de haftada 40 dakika Korsika dilinde yayın yapıyor.
Korsika Ulusal Kurtuluş Cephesi
Adanın Fransa’dan bağımsızlığını alması için silahlı mücadele veren örgütlerden en tanınmışı Korsika Ulusal Kurtuluş Cephesi (Front de Libération Nationale Corse –FLNC). 60’lardan beri başlayan tüm Fransa karşıtı hareketler bu örgüt adı altında toplandı. FLNC, devlet dairelerine, “yabancı” olarak tanımladığı Fransızlara, Fransız bankalara ve ticari kurumlarına saldırılar gerçekleştirdi. Örgütün uzun zamandır yasal siyaset yapma arayışı içinde olduğu da biliniyor.
Katalonya, İtalya aslında Avrupa’da zor oluşturulan birliği ayrıştıracak bir süreci tetikleyecek gelişmelerin başlangıcı sayılabilir. Şimdilik zor görünse de Almanya için de benzeri bir süreç kendisini gösterebilir. Bu ayrılık istekleri bir etnik, dini, mezhebi gerekçeye dayanmak zorunda da değil. Bölgesel gelişmişlik de kopuş için bahane edilebilir. Avrupa’nın övündüğü külütrel siyasi birliğin aslında pek de köklü ya da sağlam olmadığını gösteren örneklerle karşılaştık son aylarda. Katalonya biten değil ciddi olarak başlayan bir sorun, Korsika mutlaka patlayacak bir kriz. Emperyal güçler, Balkanlar’da Yugoslavya’yı parçalarken, Ortadoğu’da haritayı değiştirirken, uzak Asya’da savaş kışkırtıcılığı yaparken üzerinde bulunduğu zeminin kaydığının farkında değil.
Avrupa, “üzerinde nasıl bir hayalet dolaştığını” herhalde henüz fark edemedi. Bu, ayrılık hayaleti.
MUSTAFA K. ERDEMOL / BİRGÜN
Katalonya yolu açtı. Zaten birliğini sağlayalı şunun şurasında fazla zaman olmayan İtalya’da da ayrılık için değilse bile daha fazla özerklik için iki bölge referanduma gitti. Bağlayıcı olmayacağı bilinmekle beraber referandum sonucu Lombardiya ve Veneto bölgesinde merkezi yönetimden daha geniş haklar almayı isteyenlerin çoğunlukta olduğunu gösterdi. Demek ki söz konusu bölgelerin vatandaşları şimdiki özerklik seviyesinden memnun değiller. Bunun ilerisi için ciddi bir tehlike sinyali olduğu düşünülebilir. Avrupa’nın bir çok ülkesi yakında buna benzer sorunlarla karşılaşacak.
İtalyanlık etrafında birleşmiş toprak sahiplerinin yönettiği bölgeler İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte yetkileri belli kurallara bağlı bölgeler haline geldiler. 1948’de kabul edilen İtalya Anayasası’nın 116. Maddesine göre ülke 20 ayrı bölgeye bölündü. Sardunya ile Sicilya’nın da aralarında bulunduğu beş bölgeye de otonomi verildi. Bu 20 bölgenin hepsinin kendi parlamentoları, hükümetleri var. Bu bölgelerin halk tarafından seçilen başkanları bulunuyor. Kendilerine ait bayrakları bile var. Yani İtalya aslında paramparça bir ülke.
Bu 20 bölgenin 15’i içişlerinde özgür. Ama mali konular ile dış politikada merkezi hükümete bağlı durumdalar. Otonom olan beş bölge ise dış politikada yine merkezi hükümete bağlılar ama mali konularda bağımsızlar. Topladıkları vergilerin yüzde 60’ını kendilerine ayırıyorlar. Bu otonom bölgelerin bir özelliği de konuşulan dillerin Fransızca ya da Almanca olması. Sardunya ve Sicilya’da da yerel diller var ama merkezi hükümet bunları resmi dil saymıyor, bu da ileride sorun yaratacak bir durum.
İşte daha fazla özerklik için iki gün önce referanduma giden Lombardiya bölgesi ya da eyaleti 1948 Anayasası ile özerlik verilmiş 20 bölgeden biri. Başkenti de Kuzey İtalya’nın en büyük kenti olan Milano. Tarihi bir arka planı var bu bölgenin. Adını Lombardlar’dan alıyor bir kere.Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra güçlü bir krallık kuran bir kavimdir bu. Çok defa Fransızların işgaline uğramış bir krallıktı ama hep Almanya’ya bağlı kaldı., Almanya’nın köklü Habsburg hanedanınca yönetildi. Bir ara Nalopyon tarafından Fransa’ya dahil edildi ama sonra Avusturya’ya geçti.
1815 yılındaki meşhur Viyana Kongresi İtalya’nın hanedanlara geri verilmesini öngörüyordu. Kongre İtalya’yı yedi hükümete bölmüştü. Piemonte bunlar içerisinde en güçlü olanıydı. Bu yedi hükümetin tümü mutlakıyetle yönetilen hükümetlerdi.
Lombardiya bölgesi, İtalyan Birliği kurulunca bu birliği oluşturan Piemonte hanedanına katıldı.O gün bugündür İtalya içindedir.Dediğim gibi 1948 Anayasası gereği de özerklik tanınan 20 bölgeden biridir. Şimdi eski krallık hayaliyle yaşayan Lombardiya Krallığı yanlıları cılız da olsa varlar. Bölgenin İtalya’dan ayrılmasını istiyorlar ama taraftar bulmuş değiller. Bu nedenle “davalarına” destek verdiği için onlar da faşist Umberto Bossi’nin Kuzey Ligi’nin “fakir Güney’i beslemek zorunda mıyız” diyerek ekonomik gerekçelerle kurma mücadelesini verdiği “Po Ovası Cumhuriyeti”ni destekliyorlar. Ama bu referandum bunlarla ilgili değildi. “Lombardiya ve Veneto bölgelerinde, vergi yönetimi de başta olmak üzere öz kaynakların kullanımında etkin söz sahibi olmayı öngören özerkliğin, merkezi hükümetten talep edilip edilmemesine yönelik istişare referandumuna gidildi”. 20 bölgeden 5’inde zaten yüksek özerklik var, bunlara bu iki bölge de katılırsa bu yeni bir şey olmayacak, ancak Katalonya ile birlikte Avrupa’da bir araya getirilmiş milletlerle oluşturulmuş “ulus devletler”de çeşitli çatlamalar olacağına ilişkin kuşkuyları arttıran gelişmelerin bir işareti olarak görülüyor İtalya referandumu.
Peki Korsika sorunu ne olacak?
Katalonya en sarsıcısı oldu kuşkusuz, İtalya şimdilik sadece ilerisi için bir tehlike sinyali, peki tüm bu gelişmelere, şimdi uzun süre bastırılmış bir sorun olan Fransa’nın Korsika Sorunu’nu yeniden canlandırabilir mi? Korsika dünyanın gelmiş geçmiş en büyük askeri olan Napolyon’un doğum yeri, malum. 250 bin nüfuslu bir ada. Konuşulan dil de Fransızca değil, ada nüfusunun çoğunluğu Korsika dilini konuşuyor. Adanın Fransa’dan bağımsızlığını kazanması için 1970’ten beri mücadele veren örgütler var. Bu örgütlerin eylemleri sonucu Fransa Korsika’ya 1982’de “özel statü” tanımıştı. Ama bu Korsikalıların bağımsızlık isteklerini önleyemedi. Ada hâlâ Fransa için, şimdilik bastırılsa da hala sorun.
1998’de dönemin Korsika Valisi öldürülmüştü örneğin. Fransa 1991’de dönemin İçişleri Bakanı’nın adını taşıyan bir yasayla adanın mevcut statüsünü daha da yükseltti ama bu da bağımsızlık savaşı veren örgütleri durduramadı.
Korsika halkı kendi dilini konuşuyor ama resmi dairelerde Fransızca konuşmak, okullarda Fransızca eğitim görmek zorunda. Fransa Korsika dilini resmi diller arasında saymak yerine France 3’de haftada 40 dakika Korsika dilinde yayın yapıyor.
Korsika Ulusal Kurtuluş Cephesi
Adanın Fransa’dan bağımsızlığını alması için silahlı mücadele veren örgütlerden en tanınmışı Korsika Ulusal Kurtuluş Cephesi (Front de Libération Nationale Corse –FLNC). 60’lardan beri başlayan tüm Fransa karşıtı hareketler bu örgüt adı altında toplandı. FLNC, devlet dairelerine, “yabancı” olarak tanımladığı Fransızlara, Fransız bankalara ve ticari kurumlarına saldırılar gerçekleştirdi. Örgütün uzun zamandır yasal siyaset yapma arayışı içinde olduğu da biliniyor.
Katalonya, İtalya aslında Avrupa’da zor oluşturulan birliği ayrıştıracak bir süreci tetikleyecek gelişmelerin başlangıcı sayılabilir. Şimdilik zor görünse de Almanya için de benzeri bir süreç kendisini gösterebilir. Bu ayrılık istekleri bir etnik, dini, mezhebi gerekçeye dayanmak zorunda da değil. Bölgesel gelişmişlik de kopuş için bahane edilebilir. Avrupa’nın övündüğü külütrel siyasi birliğin aslında pek de köklü ya da sağlam olmadığını gösteren örneklerle karşılaştık son aylarda. Katalonya biten değil ciddi olarak başlayan bir sorun, Korsika mutlaka patlayacak bir kriz. Emperyal güçler, Balkanlar’da Yugoslavya’yı parçalarken, Ortadoğu’da haritayı değiştirirken, uzak Asya’da savaş kışkırtıcılığı yaparken üzerinde bulunduğu zeminin kaydığının farkında değil.
Avrupa, “üzerinde nasıl bir hayalet dolaştığını” herhalde henüz fark edemedi. Bu, ayrılık hayaleti.
MUSTAFA K. ERDEMOL / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder