10 Ekim 2017 Salı

Yugoslavya’dan Ortadoğu’ya... - ŞÜKRAN SONER

Taksim’de barış güvercinleri uçurularak seçilen Bülent Ecevit insandan yana bir düzen için umut olmuştu. 1977 ilk yurtdışı gezisini Tito Yugoslavya’sına yapmış, Tito ile Bosna dağları kaplıcalarındaki özel buluşmasında saatler süren ikili görüşme yapılmıştı. 
Dönemin Türkiye Büyükelçi’si Arnavut Kosova kökenli Ramadan, bu anlamlı ikili görüşmenin özetini aktarmakta sakınca görmemişti. Gazetemizde yayımlanan özetin özetinde, Tito iki kuktuplu dünyanın zorlu koşullarında çok önemli işlevler yapan 3. dünya liderliği içindeki anılarını, siyasal dönemeç taşları anılarını Ecevit’le paylaşmıştı. 



Başta Nasır İslam dünyası içinden 3. dünya liderlerinden çok destek gördüğünü, ancak laik rejim ortakları olmadığı için zorlandıklarını aktarmış, “Aramızda Türkiye olsaydı 3. dünya grubu kolay dağılmaz, iki kutuplu dünyanın sorunları bu kadar ağır yaşanmazdı...” görüşünü paylaşmıştı. Derdi kuşkusuz Yugoslavya’nın çokkültürlü ülke olarak parçalanmaması, Balkanlar için olası kanlı çatışmaların yaşanmamasıydı. Balkanlar’da kan akıtılmaması için Ecevit liderliğinde Türkiye ile işbirliğini çok önemsiyor, sırt sırta karşılıklı sorunların aşılmasının olasılığından söz ediyordu.. Olamadı...
Tito’nun ölümünün ardından, AB’nin kimi ülkeleri ağırlıklı hemen harekete geçilmesi, kuşkusuz Amerika başrollerde, Avrupa toprakları içinde, 7 federasyondan oluşan çokkültürlü Yugoslavya’nın dinsel ve ırksal kimlik ayrımcılıkları kullanılarak kanlı çatışmalarla parçalanması projesi gündemdeydi... Yaşanmışlıklarda, akıtılan kan, vahşete ilişkin anılarda, aynı ırktan Sırpların Müslüman oldukları için acımasızca katlettikleri Boşnaklara yaşatılanlar var. Travmatik yaşanmışlıklarda her yıl yeni mezarların çıkması ile bitmeyen katliamlar ile Bosnalı kadınlara, Miloşeviç’in Sırp tetikçilerinin sistematik tecavüzleri ile çocuk doğurtmaları da var. Daha sonraki yıllarda Makedonya hele Kosova’da Müslüman Arnavutlar ile Türkleri hedef alan çatışmalarda, Amerika ve AB’nin oynadıkları kirli rolleri, yakından izlenmiş halleriyle bu yazıya sığdırmanın olanağı yok...
***
Sonuçta bugün saldırganı, mağduru ile hepsi bir arada ırklar, mezhepler, dinler üzerinden paramparça 2-4 milyonluk devletçiklerde gettolaşmanın da travmasını yaşayanların, 9 ayrı devletçik, yoksul ve çaresiz olarak umutlarını AB aday adayı olabilmelerine bağladıkları gerçeği üzerinden “Neden” sorusuna yanıt arayalım. Ne acı değil mi? AB çokkültürlü birlik olabilmenin savında 1983’te çokkültürlülüğü tartışırken AB parlamentosu üyesi sosyalist milletvekilinin benden önceki konuşmacı olarak, “Çokkültürlülüğün dünyadaki en gelişmiş modeli AB’dir” demesine itirazımı paylaşmalıyım; “Ne zamandan beri çokkültürlülük gelişmiş kültürlerin çıkar ittifakı oldu” soruma dürüst yanıtı, düşünmesi gerektiği olmuştu? Çokkültürlülüğün dünyadaki en gelişmiş örneği olan Tito Yugoslavyası kan akıtılarak parçalanmasaydı, toprak, nüfus büyüklüğü, bütünlüğü ile AB üyesi olabilseydi, bugünün AB ve dünya dengeleri nasıl bir noktada olabilirdi?
Ortadoğu’da yalanlar üzerinden, çok daha kirli, büyük çıkarlar adına, çok zengin enerji kaynakları üzerinde, kültürel, hele de en gerisinden siyasal İslamın mezhepleri, şeriat üzerinden, aşiretler, ağalık düzenlerine oturtulmuş ırkçılıklar üzerinden, çok daha ilkel koşullarda çatıştırılmaları kolay ırklar, dinler, mezhepler, aynı ırkın tarafları arasında bile, oynanan oyunlar sonrasında yüz binler, milyonların akan kanları, ödedikleri bedellerle yıllar süren, nereye kadar uzanabileceği de öngörülemeyen iç savaşlar bataklığının, kaosun yaşanıyor olması sürpriz sayılabilir mi?
Türkiye ya kurtuluş, kuruluş savaşları destanlarının yaratılması, Atatürk devrimleri üzerinden kurulu laik Cumhuriyetin kimlik ve değerlerinin savaşımını vererek, anayasal parlamenter rejim, demokratik, hukuk devleti düzenini koruyarak ayakta kalacak; ya da emperyal çıkarlar belirleyiciliğinde kirli oyunlar üzerinden öngörülen Ortadoğu bataklığına çekilmede, tek adam rejimi uğruna çıkış arayışları yalpalamalarında öngörülemeyen bedeller ödemeyi sürdürecek...


Şükran Soner / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder