Önce şunda anlaşalım; Amerika Birleşik Devletleri
ister Cumhuriyetçiler ister Demokratlar tarafından yönetilsin, bugün
dünyadaki eşitsizliğin, kötülüğün nedeni çokuluslu şirketlerin
taşeronudur.
Bu kapitalist düzenin bekçiliği ona verilmiştir. Bu bekçiliği sürdürmek için karşılıksız dolar basmak Amerika’nın birinci işi olmuştur. Yani Amerikan Federal Bankası 1 milyon dolar basacaksa, bunun sadece yüzde 10’unu gerçek bir değer olarak yatırmaktadır, yüzde 90 değersizdir.Yani bir yığın değerli gibi görünen kâğıt; havadır.
Şimdi gelelim şu İran ambargosuna; bilindiği üzere 1979 İran İslam Devrimi’nden kapitalist dünya hiç hoşlanmamıştır. Ama İran zengin bir ülkedir, kendi kaynakları vardır, öyle de olsa dış dünyaya açılmak zorundadır. Bunu önlemek için, 1980 yılında dört Amerikan askerinin tutuklanması neden gösterilerek, İran için uluslararası 35 yıl sürecek bir ambargo kararı çıkarılmış ve tam o sırada da Amerika’nın açık desteğindeki Irak, İran’a saldırmış ve 1 milyon kişinin ölmesine neden olan Irak-İran savaşı başlamıştır. Bu savaş 8 yıl sürmüş ve kazananı olmamıştır. Ama her iki ülke de yoksullaşmıştır.
Şimdi kim inanır İran ambargosunun çok sayıda uluslararası şirket tarafından delinmediğine? Basit bir gözlem,1989 yılında gittiğim İran’da bir Azeri şoförün şu sözlerini hiç unutmam: “Tamam Amerikan şirketleri gitti ama Japon ve Fransız arabaları şak diye ülkeye girdi.” Özellikle de Fransız arabaları, vallahi ambargodaki İran’da gittiğim o festivalde Fransız Dışişleri Bakanı bile konuktu ve acayip itibarlıydılar, ben de Humeyni’nin mezarına bir Renault arabayla gitmiştim.
Kısaca ambargolar delinir, delinmek zorundadır, özellikle İran gibi nüfusu yoğun, yüzölçümü büyük ve doğal kaynakları inanılmaz zengin bir ülke başıboş bırakılmaz. Doğal olarak Türkiye de komşusu İran’a uygulanan bu ambargoyu delmeye çalışmıştır.
İşte bu delme işinde Rıza Sarraf’ı görüyoruz, gerçekten çok çetrefilli bir para trafiği söz konusu. Kavrayamıyoruz bile, para oradan giriyor, altın buradan çıkıyor. Ve bir Türk yurttaşı olarak ben, keşke diyorum, bu delinme işinden gelen paralar gerçekten ülke yararı için kullanılsaydı da Rıza Sarraf bizim sorunumuz olaydı.
Şimdi işin püf noktasına gelelim. Tüm uluslar şirketleri aracılıyla bu ambargoyu delerken, kapitalist dünyanın açıklarından faydalanmışlardır. Çünkü paranın iki türlü dolaşımı vardır, biri legal dolaşımdır, bu herkes tarafından kolaylıkla izlenir. Bir de illegal para dolaşımı vardır, bütün uluslar bu dolaşımdan faydalanırlar ama bunun da kuralları vardır. Ve herkes bu kurallara uymak zorundadır.
Bekleyin geliyorum, yani şu yaşlı dünyamız bir büyük mafya çetesi aracılığıyla yönetilir, bir de küçük çeteler vardır. Her şey büyük mafya çetesinin kontrolündedir, ne zaman ki küçük mafya kendine kural dışı yontmalar yaparsa, büyük olana madik atmaya kalkarsa, işte o anda büyük mafya meseleye el koyar ve madiklenen paraları ister. Şimdi bu Sarraf davasında da Amerika bizim kasaba kurnazlarının anlaşılmayacağını sandıkları madikleri istemektedir. Olay budur, kimselerin giderek yoksullaşan Türkiye için üzüldüğü filan yoktur, iç edilen paralar istenmektedir.
Bizim kasabalı mafya çetesi, doymak bilmeyen bir çetedir. Üstelik sadece bu illegal ticaretin değil, her şeyin rüşvetini alıp mezara götürmek istemektedirler. Geçen gün Face’de bir soru sordum, “Yahu bunlar bu rüşvet paralarını nasıl harcıyorlar” diye, yığınla yanıt aldım. Kimileri yeni zengin AKP’li kadınların bir estetik cerrahı bir yıllığına kiraladıklarından, bedenlerine altın tozu serptiklerinden söz etti. Kimileri bana yat ve jet fiyatlarını yolladı.
Meğer böyle harcanıyormuş.
Bu arada bütün bunlar olurken ülkemizde bir genç kadın, çocuklarını ısıtamadığından intihar etti.
Son söz; yaklaşık 125 milyar dolar Amerikan bankalarına ödenecek, bundan kurtuluş yok ve bu paralar da gene bizden çıkacak.
Lanetliler dünyasında işler böyle oluyor.
Işıl Özgentürk / CUMHURİYET
Bu kapitalist düzenin bekçiliği ona verilmiştir. Bu bekçiliği sürdürmek için karşılıksız dolar basmak Amerika’nın birinci işi olmuştur. Yani Amerikan Federal Bankası 1 milyon dolar basacaksa, bunun sadece yüzde 10’unu gerçek bir değer olarak yatırmaktadır, yüzde 90 değersizdir.Yani bir yığın değerli gibi görünen kâğıt; havadır.
Şimdi gelelim şu İran ambargosuna; bilindiği üzere 1979 İran İslam Devrimi’nden kapitalist dünya hiç hoşlanmamıştır. Ama İran zengin bir ülkedir, kendi kaynakları vardır, öyle de olsa dış dünyaya açılmak zorundadır. Bunu önlemek için, 1980 yılında dört Amerikan askerinin tutuklanması neden gösterilerek, İran için uluslararası 35 yıl sürecek bir ambargo kararı çıkarılmış ve tam o sırada da Amerika’nın açık desteğindeki Irak, İran’a saldırmış ve 1 milyon kişinin ölmesine neden olan Irak-İran savaşı başlamıştır. Bu savaş 8 yıl sürmüş ve kazananı olmamıştır. Ama her iki ülke de yoksullaşmıştır.
Şimdi kim inanır İran ambargosunun çok sayıda uluslararası şirket tarafından delinmediğine? Basit bir gözlem,1989 yılında gittiğim İran’da bir Azeri şoförün şu sözlerini hiç unutmam: “Tamam Amerikan şirketleri gitti ama Japon ve Fransız arabaları şak diye ülkeye girdi.” Özellikle de Fransız arabaları, vallahi ambargodaki İran’da gittiğim o festivalde Fransız Dışişleri Bakanı bile konuktu ve acayip itibarlıydılar, ben de Humeyni’nin mezarına bir Renault arabayla gitmiştim.
Kısaca ambargolar delinir, delinmek zorundadır, özellikle İran gibi nüfusu yoğun, yüzölçümü büyük ve doğal kaynakları inanılmaz zengin bir ülke başıboş bırakılmaz. Doğal olarak Türkiye de komşusu İran’a uygulanan bu ambargoyu delmeye çalışmıştır.
İşte bu delme işinde Rıza Sarraf’ı görüyoruz, gerçekten çok çetrefilli bir para trafiği söz konusu. Kavrayamıyoruz bile, para oradan giriyor, altın buradan çıkıyor. Ve bir Türk yurttaşı olarak ben, keşke diyorum, bu delinme işinden gelen paralar gerçekten ülke yararı için kullanılsaydı da Rıza Sarraf bizim sorunumuz olaydı.
Şimdi işin püf noktasına gelelim. Tüm uluslar şirketleri aracılıyla bu ambargoyu delerken, kapitalist dünyanın açıklarından faydalanmışlardır. Çünkü paranın iki türlü dolaşımı vardır, biri legal dolaşımdır, bu herkes tarafından kolaylıkla izlenir. Bir de illegal para dolaşımı vardır, bütün uluslar bu dolaşımdan faydalanırlar ama bunun da kuralları vardır. Ve herkes bu kurallara uymak zorundadır.
Bekleyin geliyorum, yani şu yaşlı dünyamız bir büyük mafya çetesi aracılığıyla yönetilir, bir de küçük çeteler vardır. Her şey büyük mafya çetesinin kontrolündedir, ne zaman ki küçük mafya kendine kural dışı yontmalar yaparsa, büyük olana madik atmaya kalkarsa, işte o anda büyük mafya meseleye el koyar ve madiklenen paraları ister. Şimdi bu Sarraf davasında da Amerika bizim kasaba kurnazlarının anlaşılmayacağını sandıkları madikleri istemektedir. Olay budur, kimselerin giderek yoksullaşan Türkiye için üzüldüğü filan yoktur, iç edilen paralar istenmektedir.
Bizim kasabalı mafya çetesi, doymak bilmeyen bir çetedir. Üstelik sadece bu illegal ticaretin değil, her şeyin rüşvetini alıp mezara götürmek istemektedirler. Geçen gün Face’de bir soru sordum, “Yahu bunlar bu rüşvet paralarını nasıl harcıyorlar” diye, yığınla yanıt aldım. Kimileri yeni zengin AKP’li kadınların bir estetik cerrahı bir yıllığına kiraladıklarından, bedenlerine altın tozu serptiklerinden söz etti. Kimileri bana yat ve jet fiyatlarını yolladı.
Meğer böyle harcanıyormuş.
Bu arada bütün bunlar olurken ülkemizde bir genç kadın, çocuklarını ısıtamadığından intihar etti.
Son söz; yaklaşık 125 milyar dolar Amerikan bankalarına ödenecek, bundan kurtuluş yok ve bu paralar da gene bizden çıkacak.
Lanetliler dünyasında işler böyle oluyor.
Işıl Özgentürk / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder