1967 sınırlarını kabul ettiğini açıklayarak İsrail işgalini tanıyan
Hamas’ın intifada çağrıları da gerçekçi değil. Filistin yine
yalnız bırakıldı.
ABD Başkanı Donald Trump’ın ABD Kongresi’nin 22 yıl önce aldığı Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan kararı onaylaması dünyada tepki çekti. Ortadoğu’dan Avrupa ülkelerine, Rusya’dan Çin’e kadar krizsever ABD Başkanı’nın aldığı kararın ne kadar büyük sorunlar yaratacağı konusunda ortak bir görüş var. Kararın sıkıntılara, yeni sorunlara yol açacağı kesin; en büyük zararı da yine, uluslararası alanda artık iyice desteksiz kalmış olan Filistin halkının göreceğine kuşku yok.
Ama esip gürlemelerine bakıp da Arap ülkelerinin, dünyayı Trump’ın “başına yıkacağını” düşünen varsa yanıldıklarını anlamak için uzun süre beklemelerine gerek kalmayacak. Yarın bilemediniz öbür gün nasıl “sakinleşeceklerini” hep birlikte göreceğiz. Arap ülkelerinin çoğu, Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararını umursamayacak bile. Başta Suudi Arabistan, BAE, Mısır olmak üzere gerici Arap rejimleri İsrail’in dostudurlar çünkü. Bunların çoğu İsrail’le İran karşıtlığı başta olmak üzere birçok konuda fikir birliği içindeler. Müslüman Kardeşler, Hizbullah, Suriye söz konusu olduğunda da İsrail’den farklı düşünüyor değiller. İsrail televizyonları Trump’ın kararının Mısır ve Suudi Arabistan’la birlikte alındığını söyledi bile.
Veliaht Prens mi karşı çıkacak?
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’ın (MBS) Trump’la ve damadı Jared Kushner’le yakın işbirliği malum. MBS, babasını etkisizleştirip dizginleri ele aldığında en büyük desteği Trump’tan aldı. Eğer Suudi yetkililer Veliaht Prens başta olmak üzere, Kudüs’ün statüsünü gerçekten çok önemsiyor olsalardı, Trump nezdinde lobi yapabilecek güce sahiptiler. Trump’ı en azından bu kararından caydırabilirlerdi. Diğer başkanlar gibi Trump kararı ertelemeye zorlayabilirlerdi.
Ama Prens’in Kudüs diye de, Filistin diye de bir derdi yok. Suudilerin hiçbir zaman olmadı zaten. Veliaht Prens’in geçtiğimiz aylarda Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’a kabul ettirmek için baskı yaptığı plan şuydu; Batı Şeria’da sınırlı egemenliği kabul et, Kudüs’teki haklarından vazgeç. Prens Filistin liderliğine bunu önermişti. ABD’den çok İsrail’e yakın bir plandı bu.
Diğer gerici Arap rejimleri için de aynı şey geçerli. Bugüne kadar Filistin için hiçbir şey yapmayan “İslam dünyası” şimdi de bir şey yapmayacak. Arap ülkelerinin çoğu otokrat, seçilmemiş, hesap verilebilir olmayan rejimlerden oluşuyor. Ayakta kalabilmek için ABD’ye ihtiyaçları var. Kaldı ki bu rejimlerin (halkları hariç) Filistin konusunda ortak bir duyarlıkları yok. Gerici Arap liderler Filistin sorununu bir retorik malzemesi olarak kullandılar hep. Halkta bu konuda var olan kızgınlığı saptırdılar.
Trump için strateji
Trump, “İslam Barbarlığı” ya da “şiddeti” olarak seçim propagandası sırasında sıklıkla kullandığı olguyu politik bir strateji haline getirdi. Bu “barbarlık” ya da “şiddet” kaynaklı korku/nefret onu kendi seçmenine bağlayan en önemli bağlardan biri. Bu bağ çok da kullanışlı. Ne zaman gerekse Trump bu “barbarlığı/şiddeti” kendisi “yaratmaktan” da çekinmiyor. Örneği çok. Başkanlık seçimlerinde yürüttüğü kampanya boyunca 9/11 saldırılarının yıldönümünü kutlayan “Jersey Cityy Müslümanları” diye bir çete uydurmuştu. Bir keresinde de San Bernardino saldırılarının ardından akla zarar komplo teorileri duydu seçmenleri Trump’ın ağzından.
Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasını “İslam barbarlığı/şiddeti” gibi bir gerekçeye henüz bağlamadı ama onu da her an yapabilir. Suudi Arabistan, Ilımlı İslam’a geçerken (!) bunu ABD düşünce kuruluşlarıyla, Vatikan’la birlikte yaptığı için, “İslami terör”e karşı İsrail istihbaratıyla çalışacağını duyurduğu için İsrail’i Kudüs yüzünden karşısına almayacak.
İsrail’i tanıyan Hamas mı?
Adı İslami Direniş olan Hamas, yıllarca Filistin’i ikiye bölerek İsrail’in “terör” kaynaklı her türlü argümanına gerekçe yarattıktan sonra, geçtiğimiz yıl birden bire Yeni Siyaset Belgesi’nde “1967 sınırlarını tanıdığını” açıklayarak İsrail’i de tanıdığını dünyaya ilan etmiş oldu. El Fetih başta olmak üzere solcu, laik Filistin direniş hareketlerinin yarım yüzyıldan fazla bir sürede getirdiği noktanın çok gerisine düşürdüğü Filistin sorununda İsrail’i meşrulaştıran Hamas’ın İsrail’e karşı koyacak ne gücü ne de bir programı vardır.
Sonuç olarak; İsrail’le ABD’yle, İran’a, Suriye’ye, Hizbullah’a karşı işbirliği yapanlar Filistin meselesinde İsrail-ABD ortaklığına itiraz edemezler. Filistin’i dün Suriye, solcu Filistin örgütleri savunuyordu, bugün de onlara ek olarak İran, Hizbullah savunuyor.
Başka ses çıkaran olmayacak. Gerici Arap rejimlerinin “midesi” Kudüs’ün İsrail tarafından yutulmasını “sindirecek” kadar geniştir.
MUSTAFA K. ERDEMOL / BİRGÜN
ABD Başkanı Donald Trump’ın ABD Kongresi’nin 22 yıl önce aldığı Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan kararı onaylaması dünyada tepki çekti. Ortadoğu’dan Avrupa ülkelerine, Rusya’dan Çin’e kadar krizsever ABD Başkanı’nın aldığı kararın ne kadar büyük sorunlar yaratacağı konusunda ortak bir görüş var. Kararın sıkıntılara, yeni sorunlara yol açacağı kesin; en büyük zararı da yine, uluslararası alanda artık iyice desteksiz kalmış olan Filistin halkının göreceğine kuşku yok.
Ama esip gürlemelerine bakıp da Arap ülkelerinin, dünyayı Trump’ın “başına yıkacağını” düşünen varsa yanıldıklarını anlamak için uzun süre beklemelerine gerek kalmayacak. Yarın bilemediniz öbür gün nasıl “sakinleşeceklerini” hep birlikte göreceğiz. Arap ülkelerinin çoğu, Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararını umursamayacak bile. Başta Suudi Arabistan, BAE, Mısır olmak üzere gerici Arap rejimleri İsrail’in dostudurlar çünkü. Bunların çoğu İsrail’le İran karşıtlığı başta olmak üzere birçok konuda fikir birliği içindeler. Müslüman Kardeşler, Hizbullah, Suriye söz konusu olduğunda da İsrail’den farklı düşünüyor değiller. İsrail televizyonları Trump’ın kararının Mısır ve Suudi Arabistan’la birlikte alındığını söyledi bile.
Veliaht Prens mi karşı çıkacak?
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’ın (MBS) Trump’la ve damadı Jared Kushner’le yakın işbirliği malum. MBS, babasını etkisizleştirip dizginleri ele aldığında en büyük desteği Trump’tan aldı. Eğer Suudi yetkililer Veliaht Prens başta olmak üzere, Kudüs’ün statüsünü gerçekten çok önemsiyor olsalardı, Trump nezdinde lobi yapabilecek güce sahiptiler. Trump’ı en azından bu kararından caydırabilirlerdi. Diğer başkanlar gibi Trump kararı ertelemeye zorlayabilirlerdi.
Ama Prens’in Kudüs diye de, Filistin diye de bir derdi yok. Suudilerin hiçbir zaman olmadı zaten. Veliaht Prens’in geçtiğimiz aylarda Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’a kabul ettirmek için baskı yaptığı plan şuydu; Batı Şeria’da sınırlı egemenliği kabul et, Kudüs’teki haklarından vazgeç. Prens Filistin liderliğine bunu önermişti. ABD’den çok İsrail’e yakın bir plandı bu.
Diğer gerici Arap rejimleri için de aynı şey geçerli. Bugüne kadar Filistin için hiçbir şey yapmayan “İslam dünyası” şimdi de bir şey yapmayacak. Arap ülkelerinin çoğu otokrat, seçilmemiş, hesap verilebilir olmayan rejimlerden oluşuyor. Ayakta kalabilmek için ABD’ye ihtiyaçları var. Kaldı ki bu rejimlerin (halkları hariç) Filistin konusunda ortak bir duyarlıkları yok. Gerici Arap liderler Filistin sorununu bir retorik malzemesi olarak kullandılar hep. Halkta bu konuda var olan kızgınlığı saptırdılar.
Trump için strateji
Trump, “İslam Barbarlığı” ya da “şiddeti” olarak seçim propagandası sırasında sıklıkla kullandığı olguyu politik bir strateji haline getirdi. Bu “barbarlık” ya da “şiddet” kaynaklı korku/nefret onu kendi seçmenine bağlayan en önemli bağlardan biri. Bu bağ çok da kullanışlı. Ne zaman gerekse Trump bu “barbarlığı/şiddeti” kendisi “yaratmaktan” da çekinmiyor. Örneği çok. Başkanlık seçimlerinde yürüttüğü kampanya boyunca 9/11 saldırılarının yıldönümünü kutlayan “Jersey Cityy Müslümanları” diye bir çete uydurmuştu. Bir keresinde de San Bernardino saldırılarının ardından akla zarar komplo teorileri duydu seçmenleri Trump’ın ağzından.
Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasını “İslam barbarlığı/şiddeti” gibi bir gerekçeye henüz bağlamadı ama onu da her an yapabilir. Suudi Arabistan, Ilımlı İslam’a geçerken (!) bunu ABD düşünce kuruluşlarıyla, Vatikan’la birlikte yaptığı için, “İslami terör”e karşı İsrail istihbaratıyla çalışacağını duyurduğu için İsrail’i Kudüs yüzünden karşısına almayacak.
İsrail’i tanıyan Hamas mı?
Adı İslami Direniş olan Hamas, yıllarca Filistin’i ikiye bölerek İsrail’in “terör” kaynaklı her türlü argümanına gerekçe yarattıktan sonra, geçtiğimiz yıl birden bire Yeni Siyaset Belgesi’nde “1967 sınırlarını tanıdığını” açıklayarak İsrail’i de tanıdığını dünyaya ilan etmiş oldu. El Fetih başta olmak üzere solcu, laik Filistin direniş hareketlerinin yarım yüzyıldan fazla bir sürede getirdiği noktanın çok gerisine düşürdüğü Filistin sorununda İsrail’i meşrulaştıran Hamas’ın İsrail’e karşı koyacak ne gücü ne de bir programı vardır.
Sonuç olarak; İsrail’le ABD’yle, İran’a, Suriye’ye, Hizbullah’a karşı işbirliği yapanlar Filistin meselesinde İsrail-ABD ortaklığına itiraz edemezler. Filistin’i dün Suriye, solcu Filistin örgütleri savunuyordu, bugün de onlara ek olarak İran, Hizbullah savunuyor.
Başka ses çıkaran olmayacak. Gerici Arap rejimlerinin “midesi” Kudüs’ün İsrail tarafından yutulmasını “sindirecek” kadar geniştir.
MUSTAFA K. ERDEMOL / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder