3 Ocak 2018 Çarşamba

Böyle başladı, nasıl biter kim bilir? - MUSTAFA K. ERDEMOL

İran’daki protestoların talihsizliği; ABD, İsrail, Suudi Arabistan gibi İran karşıtı ülkelerin fırsatçı bir tutumla gösterilere desteğini belirtmiş olmaları. Elbette emperyal merkezlerin niyetlerini bilerek, ama halkın kırk yıldır İslami rejim altındaki yaşantısını da hatırlayarak yaklaşacağız gelişmelere.

İran’daki ayaklanmaların sembolü yumurta olursa şaşırmayalım. Çünkü en son yumurta fiyatlarına yüzde kırk oranında zam yapılmasının bardağı taşıran son damla olduğu belirtiliyor. İran’ın büyük kentlerinde hızla yayılan gösterilerin sadece ekonomik nedenlerden kaynaklandığını ileri sürenler şimdi bu yumurta örneğini veriyorlar.

Oysa ekonomik nedenler İran’daki toplumsal patlamalarda önemli etken olsa da tek etken değil. Guardian ve New York Times gibi gazeteler protestoların çok küçük bir bölümünün ekonomik gerekçesi olduğuna dikkat çeken analizler yazdılar. Bu doğru. Çünkü İran halkının çok ciddi demokratik talepleri var. Bunu daha “Arap Baharı” adı verilen süreç başlamadan iki yıl önce yaşanan “İran Yeşil Devrimi” girişiminde görmüştük. Şu son protesto gösterileri de 2009’da, ayaklanmaya kadar varan o “protestolara” benzetiliyor.

“Yeşil Hareket” demokrasi mücadelesi
Bugün yaşanan gösterileri anlayabilmek için 2009’u anımsamamız gerekiyor. Söz konusu yıl yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik tepkiler büyük kitlesel gösterilere dönüşmüş, çıkan olaylarda 110 gösterici pols kurşunuyla yaşamını yitirmişti. İki aşamalı seçimlerin ilk turunda mevcut Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın yüzde 60’dan fazla oy alarak seçilmesi, kazanacaklarından emin olan reformist adayların en popülerlerinden Musevi’nin çok düşük oy alması seçimlerde hile yapıldığı inancını doğurmuştu.

Sonuçlara tepkili olan Musevi yanlıları sokaklara çıkmış, ülkeyi saran protesto gösterileri “rejimi” ciddi olarak ürkütmüştü. Rejimin “bekçisi” Devrim Muhafızları’nın müdahale etmesi sonrasında gösterilerde kan dökülmüştü.

2009 protestolarını halkın rejime yönelik öfkesi olarak gösteren en önemli olay İran “devrimi”nin lideri Ayetullah Ruhullah Musavi el İmam Humeyni’nin mezarının da bombalı saldırıya uğramasıydı. 2009’daki gösteriler, seçim yolsuzluklarına karşı olarak başlayıp aslında ciddi bir “modernlik” talebi de içeriyordu. “Yeşil Devrim” demokrasi gösterilerinin bu tarafının az fark edilmesinin nedeni “rejim destekçilerinin de halk desteğine dayanarak rejimi sorgulama” nedeniyle gösterilere yığınsal olarak katılmalarıdır. Gösterilerde başı açık kadınların yanı sıra, “devrimin özüne dönmesini” isteyen muhafazakarların da yer aldığı görülmüştü.

2009 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine adaylığını koyanların ortak noktaları ABD ile ilişkilerin normalleştirilmesini talep etmeleriydi. Seçimleri Ahmedinejad’ın kazanmış olmasına olan öfkenin büyüklüğü bu talebin hayata geçemeyeceği, tam tersine İran’ın gittikçe içe kapanacağı endişesinden de kaynaklandı.

Yeşil Demokrasi gösterilerinin kanla bastırılması bu açıdan rejimin bekası için önemliydi.

Tam yıldönümünde başladı
Geçen cumartesi binlerce göstericinin sokaklara çıkarak protesto gösterileri yaptıkları tarihin, 2009 Yeşil Demokrasi gösterilerinin ezildiği günün yıldönümüne denk gelmesi rastlantı sayılabilir mi? Herhalde sayılmaz. Bu nedenle protesto gösterileri önceden, tabii ki sosyal medya üzerinden, planlı olarak örgütlenmiş görünüyor. Protestocular, popüler sosyal medya ağı “Telegram” aracılığıyla duyurdular seslerini, ardından yabancı sosyal siteleri kullandılar. Bu nedenle gösteriler çok çabuk yayıldı. Tahran dahil büyük kentlerde sokağa çıktı kitleler. Asıl sürpriz ise en muhafazakâr kent olan Kum’da bile protestocuların fazla oluşuydu.

Ama İran’da gösteriler her zaman planlandığı gibi olmamıştır. Huzursuzluk İran’ın ikinci büyük kenti Meşhed’de başladı. Görünürde Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin söz verdiği reformları yapmamasına kızgınlıktı sokağa yansıyan. Ama gösteriler kısa sürede rejim karşıtı bir karaktere büründü. Bu karşıtlık ölçüsüzce yapılan zamlar, İran’ın Suriye ve Lübnan politikalarına itiraz biçiminde sergilendi.

Protestoların büyüklüğü değişiklik gösteriyor. Bazı kentlerde çok katılımlı ama nispeten barışçılken kimi yerlerde örneğin Kürt kenti Kirmanşah’ta polisle çatışma noktasına kadar gelebildi.

İki önemli rejim karşıtı slogan
Protestoların rejim karşıtı karakterini belirleyen iki önemli slogan var. Biri ülkenin mutlak otoritesi Dini Liderlik makamına yönelik “Diktatöre Ölüm” ile “Ne Gazze ne Lübnan sana canım feda İran” sloganları.

Dini Liderlik ülkede her türlü eleştiriden muaf bir makam. Bir tabu aslında. Protesto gösterilerinde ilk kez Dini Lider’e karşı sloganlar atıldı, mevcut Dini Lider Hamaney’in posterleri yakıldı. Bu çok önemli bir değişiklik önceki gösterilerle kıyaslandığında.
İkinci slogan ise protestocuların İran İslam Cumhuriyeti’nin “ideolojisini” paylaşmadıklarının kitlesel olarak dile getirilmesi anlamına geliyor. Gazze, İran İslami ideolojisi açısından önemli bir sembol. Lübnan ise, İran’ın başta Fransa olmak üzere tüm Batı’yla ilişkilerini bozan bir sorun. İran’ın Lübnan’a ilgisinden memnuniyetsizlik bu sloganla dile geldi. Radyo Ferda’nın bir haberine göre atılan bir diğer slogan da “Suriye’yi bırak bizimle ilgilen”di.

“Arap Baharı”ndan çok çok farklı
Bu son gösteri dalgası, emperyal merkezlerce manipüle edilen “Arap Baharı”ndan çok farklı. Söz konusu süreçte İran’da neredeyse yaprak bile kımıldamadı. “Arap Baharı”nda kitleler ülkelerinin rejimlerine karşı olarak ortaya çıktılar, “bahar”ın sonradan büründüğü hal başka elbette. İran’da 2009 gösterilerinde olduğu gibi şu son gösterilerde de rejime karşı olan kitlelerin içinde, reformlarından (!) memnun olmadıkları Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’yi etkisizleştirmek isteyen muhafazakârlar da var oysa.

Şimdi ne olacak?
Öncelikle olanı belirtelim. Rejim ile kitleler arasındaki makas gittikçe açıldı. Bu bir gerçek. Kapanması da kolay değil. Bundan sora rejim eski tutumunu sürdüremez. Son zamanlarda kadınlara yönelik açılımlar bu sürdüremezliğin de bir yansıması, Suudilerle bu alanda rekabet etmeleri bir yana. Tam da ABD ve Suudi Arabistan’la ciddi sorunların yaşandığı bir dönemde ülkede şu anda olan durum büyük bir siyasal kriz.

Protestolar ılımlı olduğu söylenen Ruhani için de önemli bir test olacak. Ancak reformcular ülkedeki huzursuzluğun arkasında yabancı güçlerin olabileceğini belirtiyorlar. Bunda şaşılacak bir yan yok. Mutlaka birtakım “merkezler” işin içindeler. 2009 olaylarında İngiltere’nin çok büyük etkisi olduğu ileri sürülmüştü.

Kimi İran uzmanları bile gelecekte ne olacağı konusunu kestiremiyorlar. Yönetimde her zamanki gibi Batı’nın da onaylayacağı kimi değişiklikler yapılabileceği belirtiliyor. Bu gösterilerin önü alınmazsa siyasal krizin derinleşeceği de kesin gibi.

Değişiklik hemen gelmeyecek belki ama dediğim gibi halk ile rejim arasındaki mesafe açıldı, daha da açılacak. Bu protestolara her kesimden katılım olduğu belirtiliyor. Bunlar kim olabilir peki? 1) ABD ile her tür ilişkiyi reddeden muhafazakârlar, 2) ABD ile ilişkilerin geliştirilmesini savunan liberaller, reformcular, 3) Batı’yla ilişkiler normalleşirse liberalleşecek olan ekonomi politikasından zararlı çıkacağını düşünenler.

Bu katılım çeşitliliği nedeniyle rejim için tehlikeli boyutta bir kriz yaşanıyor. İranlılar içe kapanık olmanın ne olduğunu yaşayarak kavradılar. Dünyanın en büyük petrol üreticisi olan ülkelerinin bu zenginliğinden pay alamadıklarını, petrol gelirlerinin “değer ihracı” politikası güden mollalarca İslami çalışmalar için harcandığını düşünüyorlar. Demokrasi talepleri olduğu kadar zenginlik talepleri de var İranlıların.

Rejim yıkılırsa ne olur?
İran, devlet geleneği eski bir toplum. Rejim yıkılırsa kesinlikle kendine özgü laik bir sistem kurma şansı var. Unutmayalım, Ortadoğu’da “anayasal monarşiyi” hayata geçiren tek ülkedir İran. İyidir kötüdür ayrı mesele ama böyle bir deneyimi var.

Eğer mollalar rejimi yıkılırsa bu Sovyetlerin dağılması kadar büyük bir etki bırakır. İran’ı merkez gören (Şii ya da Sünni) hareketler önce bir moral merkez, sonra da ideal bir “islami sistem” örneğini kaybetmiş olurlar.

İran’daki protestoların talihsizliği, ABD, İsrail, Suudi Arabistan gibi İran karşıtı ülkelerin fırsatçı bir tutumla gösterilere desteğini belirtmiş olmaları. İran’da rejimin baskılarından bunalan yığınlar şu an kendilerine destek verecek her ülkeye özellikle ABD’ye karşı çıkıyor değiller. Aksine bu desteği talep de ediyorlar. Gösterilerde atılan sloganlardan biri “Trump bize silah ver”di örneğin.

Elbette emperyal merkezlerin niyetlerini bilerek, ama halkın kırk yıldır İslami rejim altındaki yaşantısını da hatırlayarak yaklaşacağız gelişmelere.

 MUSTAFA K. ERDEMOL / BİRGÜN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder