4 Ocak 2018 Perşembe

İran’ı düşünürken - ERGİN YILDIZOĞLU

Geçen hafta İran’da patlak veren eylemler, enerjilerinin aldıkları dinamikler açısından 2009 eylemlerinden önemli farklılıklar sergiliyor. İran’da bu son olaylarda yaşanmakta olanların ayrıntılarını tam olarak bilemiyoruz. Ancak emperyalizm filan demeye başlamadan önce, olup bitenleri, yeni veriler geldikçe anlamlandırmaya yardımcı olacak bir çerçeve kurmayı deneyebiliriz.

Ekonomik koşullar... 
Örneğin ilk bakışta ekonomik koşullar kötü değil. İran ekonomisi, Ruhani iktidara geldiğinden bu yana resesyondan çıktı ve büyümeye devam ediyor; hatta büyüme hız (veriler çok güvenilir olmasa da) bu yıl yüzde 10’un biraz üzerinde.

Devlet mülkiyetindeki, petrol ve gaz sektöründeki büyüme hızı mart ayında, yıllık yüzde 62’ye ulaşmış. Ancak yeni istihdam yaratma kapasitesi çok düşük olan bu sektörün etkisini çıkardığımızda, ekonominin geri kalanının büyüme hızı yüzde 3’e düşüyor. İran’ın, Suriye ve Irak’taki askeri operasyonları da, ülke içinde harcanabilecek, milyarlarca doları emiyor. Bu durumda işsizlik, özellikle gençler arasında, yüzde 25-30 düzeyine kadar tırmanarak artmaya devam ediyor.  Sermaye sahiplerinin faaliyetlerini sınırlayan sendikal haklardan, emek piyasasının katı kurallarından, asgari ücretten çok rahatsız olduğunu sık sık ifade eden Ruhani iktidara geldiğinden bu yana ki bu döneme uluslararası “yaptırımlar sonrası” dönem de diyebiliriz, neoliberalizmi andıran ekonomi politikaları uygulamaya çalışıyor. Ruhani, ekonomiyi yabancı yatırımları cezbedecek biçimde yeniden yapılandırmak için enflasyonu düşürmeye, kemer sıkma politikalarına, sosyal yardım harcamalarını kısmaya, özel girişimci sınıfı teşvik etmeye öncelik veriyor; ancak savunma ve askerin bütçesini yüzde 145 artırmayı da ihmal etmiyor.

Ve sınıflar... 
Ruhani’nin programı, iki sınıfın çıkarlarıyla çatışıyor. Bunlardan birini, petrol-gaz rantından, devlet işletmeleri üzerindeki kontrollerinden beslenen, bir devlet kapitalisti sınıfa dönüşmüş Devrim Muhafızlarından ve Şii Ruhbansınıfından oluşan bir ittifak oluşturuyor. İkincisini de Ruhani’nin “reformlarından” en büyük zararı gören işçi sınıfı. 

İşçi sınıfının 2009 yılında sokaklara dökülen eğitim düzeyi yüksek “yeni”kesimi, bu kez protestolarda henüz etkin değil. Bu kesimin, Ruhani’nin kemer sıkma politikalarına, sosyal hizmetlerde yapılan kesintilere dayanma gücü daha fazla; temel talepleri demokrasi, ruhban sınıfının ve devrim muhafızlarının gücünün kırılması doğrultusunda. İran’ın dünya ekonomisine açılmasının bu taleplerin gerçekleşmesini hızlandırmasını, yeni iş olanakları açmasını bekledikleri de söylenebilir. 

İşçi sınıfının, eğitim düzeyi düşük, geleneksel kesiminin siyasal İslamın 40 yıllık devlet şekillenmesinin ve dini ideolojisinin etkisi altında, muhafazakâr bir dünya görüşüyle yaşadığını, olaylara da bu görüşünün bilişsel haritası içinde tepki verdiğini, henüz bu haritayı kıramadığını söylemek olanaklı. 

Son seçimlerde Ruhani’nin rakibi, Devrim Muhafızları ve ruhban sınıfının adayı İbrahim Raisi de 4-5 milyon yeni iş yaratma, toplumsal yardım harcamalarını artırma vaatleriyle, işçi sınıfının bu kesiminin çoğunluğunun oyunu almıştı. 

Eylemlerin, enerjilerini geleneksel işçi sınıfının, öncelikle (en azından başlangıçta) Ruhani hükümetine, dünya ekonomisine açılma politikalarına karşı tepkilerinden aldığını söyleyebiliriz. Bu nedenle, bu son isyan dalgası, çok büyük bir yıkıcı potansiyele sahiptir.
 
Bu durum, siyasal İslamın egemen sınıfı açısından, kültürel hegemonyasını yitirme, kendi tabanının rızasını kaybetme riski getiriyor: Bir taraftan, protestoları doğrudan karşılarına almamaya çalışıyorlar. Diğer taraftan, sanayi proletaryasının yıkıcı potansiyelinin, yeni orta sınıf proletaryanın da katılmaya başlamasıyla, gerçekleşmesini, emperyalizm, Suudi (Sünni) komplosu propagandalarıyla ve şiddet uygulayarak önlemeye çalışıyorlar. Dinci rejim, bu kez 2009’dan daha şiddetli olmasa bile, daha derin ve yaygın bir tepkiyle yüz yüze.

Ergin Yıldızoğlu / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder