Değerli dostum, meslektaşım Zafer Arapkirli’nin Sputnik Radyo’da sunduğu sabah programı Seyr-i Sabah’ın telefon konuğuydum dün. BBC deneyimli başarılı bir gazeteci olan Zafer, geniş bir dinleyiciye seslenen programında TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan’ın “Liberal demokrasi, hukuk devleti ve piyasa ekonomisinin tüm dünyaya barış ve refah getireceği beklentisinin boş çıktığını itiraf etmek durumundayız” sözleri üzerine ne düşündüğümü sordu.
On dakika boyunca bu konuda sohbet ettik. Hem orada söylediklerimi hem de sonradan aklıma gelenleri aktarayım istiyorum. Öncelikle Zafer’e şunu söylemeyi unuttum; iş adamlarının, büyük kapitalist kurumların yöneticilerinin genel olarak kapitalizmi, özel olarak da “liberal ekonomi”yi eleştirmeleri dünya ölçüsünde bir trende dönüştü neredeyse.
Vatikan gibi büyük bir (kara) para imparatorluğunun başında oturan Papa Francis bile uzun zamandır kapitalizmin ne kadar kötü olduğunu dile getirip duruyor. 2008 Mortgage Krizi baş gösterdiğinde liberal ekonominin büyük savunucusu dönemin ABD Başkanı George W. Bush, o kadar “özelleştirmeci” olduğu halde bazı banka/banker kurum ya da kuruluşlarını kurtarmak için “devletleştirme” yoluna gitmişti. Kapitalizmin büyük teorisyenleri, “sol” kabul edilen iktisatçı Keynes’in fikirlerinin doğru olabileceğini dile getirmişlerdi, bir yandan da kapitalizmi eleştirerek. “Marks geri dönüyor” diyenlere de rastlamıştık.
İş dünyası kim ne derse desin sevimli bir etki bırakmıyor geniş kitleler üzerinde. Bu nedenle sanki kendilerine yönelik eleştirileri daha fazla dile getirmek zorunda kalıyorlar. Büyük ABD’li tröst John D. Rockefeller sevilmediğini iyi bilen bir para babasıydı. Bu algının düzeltilmesi için çok çaba harcadığından, bu amaçla ünlü Chicago Üniversitesi’ni kurduğundan söz ederler.
Dinamiti bulan Alfred Nobel’in de trafik kazasında yaşamını kaybeden kardeşi kendisi sanıldığı için “ölümünden” sonra gazetelerde kendisinden hiç de hoş olmayan ifadelerle söz edildiğini okuyunca Nobel Ödülleri’ni hayata geçirip adını aklamaya çalıştığı bilinir. Anlaşılır çabalar bunlar elbette.
Özilhan’ın görüşleri tüm TÜSİAD’ı ne kadar bağlar bilemem ama Özilhan bence trendi geriden takip ediyor belli ki. Onun, kendilerinin de uygulanmasından sorumlu olduğu mevcut sistemden yakınmış oluşu belki de “olumsuz algıyı” düzeltecek bir halkla ilişkiler çalışmasıdır, kim bilir?
Çünkü “nasıl bilirdiniz?” diye sorsalar iyi bilmezdik diyecek olanlardanım ben de. Bizde, burjuva sınıfı devlet eliyle oluşturulmaya çalışıldı, malum. Burjuva oldu mu bilinmez ama bir “yukarı sınıf” oluştu elbette. Bu “yukarı sınıf” güçlendiğinde (bizim memlekette) devletten bağımsız hareket edecek kadar güçlendi. TÜSİAD bu sürecin sonunda kurulmuş bir sermaye “örgütü”dür.
Ne kılıklarla çıktı karşımıza. “Sivil toplum” kuruluşu gibi davrandığı da oldu. Meşhur TÜSİAD raporları bu iddiasının ürünleridir. “Demokrasi” güzellemeleri yapılan raporlardır bunların çoğu. Birinin adını hiç unutmam; “Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri”. Ecevit hükümetini devirme amaçlı gazete ilanları verdiği dönemlerde de herhalde herkesten çok “demokrasi” yanlısıydı TÜSİAD.
Ne güzel.
Temiz toplum düşkünü olduğu için TÜSİAD, İtalya’da liberal ekonominin kirlettiği toplumun suç makineleriyle mücadele eden, mücadelesine de “temiz eller operasyonu” adını veren İtalyan Savcı Di Pietro’yu ülkemize de davet etmişti.
TÜSİAD, emek karşısında, üzerinde etkili olduğu hükümetlerin yardımıyla “zafer” kazanmış sermaye kesiminin örgütüdür. Kazanmakla kalmamış, emeğin elde ettiği tüm kazanımları birer birer elinden almıştır. Yani şimdi Özilhan’ın iyice palazlanmalarına, kar üstüne kar yapmalarına yol açan “liberal ekonomi” politikasını eleştirmesi pek ilginç gerçekten. Bence bu başarılı bir halkla ilişkiler çalışması.
Bakalım tutar mı?
Gerçi sosyal medyada “aferin TÜSİAD’a” diyen “solcular” da çıkmadı değil, tutar mı tutar bakarsınız.
Zafer’e söylediklerim, söylemeyi unuttuklarım özetle bunlar. Ama TÜSİAD çok çok önemli bir iş yaptı tabii. Açılımı Türk Sanayici ve İşadamları Derneği olan adını Türk Sanayici ve iş İnsanları Derneği olarak değiştirdi.
“İşadamı insan oldu, ne mutlu” diyecektim.
Unuttum bak Zafer’e söylemeyi.
MUSTAFA K. ERDEMOL / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder