Kısa bir süre önce Trump Pakistan yönetimine Afganistan’daki savaşa yeterli desteği vermezlerse yaptıkları yardımı keseceklerini bildirdi. Yıllara yayılan bu gerilim birden bire hızlandı, ABD desteğini kesti ve Pakistan ise ABD ile askeri işbirliğini sonlandırdığını açıkladı.
Asıl olarak ne olduğunu anlamak için geriye gitmek gerekecek. Ancak bu tarihin Türkiye ile bazı benzerlikler nedeniyle iç burkucu olduğunu söyleyelim.
1947’de İngiliz sömürgeciliğinden kurtulan bu geniş coğrafyanın, daha kolay yönetebilmek üzere İngilizler tarafından Müslüman ağırlıklı Pakistan ve Hindu ağırlıklı Hindistan olarak bölündüğü biliniyor.
1977’de Ziya ül Hak bir darbeyle başa geldi ve 1980’de Türkiye’deki askeri darbenin yöneticileri ile adeta faşist bir blok oluşturarak birbirlerini defalarca onurlandırdılar. Her iki askeri yönetim de ülkelerini dinci gericiliğe doğru taşıdı, gericiliğin kurumsallaşmasında önemli bir rol oynadılar.
Sovyetler Birliği’nin Afgan hükümetinin çağrısı ile Afganistan’a girmesinden aylar önce ABD dinci gerici militanları yetiştirmeye başlamıştı. Daha sonra Sovyetler Birliği’ni gerici bir çembere alma niyeti “Yeşil Kuşak Projesi” olarak anıldı.
Pakistan Afganistan’daki iç savaş boyunca gericiliğin desteklendiği bir üs haline geldi, ABD’nin askeri yardımları bu bağlamda sürdü gitti. Suudi Arabistan bu gericiliği beslemede özel bir rol oynadı.
2001’de İkiz Kuleler’e saldırıyı ABD emekçi halklara saldırmanın bahanesi olarak kullandı. Bunun ilk ürünlerinden olan Afganistan’ın işgali halen sürüyor. Bu işgal Pakistan’a bir deli gömleği giydirmek anlamına geldi. Pakistan daha fazla radikal İslamcıların merkezi haline geldi ve ABD’nin oynadığı gölge boksu esnasında özellikle Afgan sınırı boyunca Pakistan halkı defalarca katliama uğradı.
Buna karşılık Çin’in bir kapitalist bir sanayi devi haline gelmesi ve uzun vadeli bir strateji ile davranmaya başlaması Pakistan siyasetinde büyük bir değişikliğe neden oldu.
Başta petrol olmak üzere hammadde ithalatının Çin sanayisinin döndürülebilmesi için çok kritik olduğu biliniyor. Pasifikteki askeri gerilimin önemli bir kısmı bu ticaretin büyük hacimle sürdüğü Malakka Boğazı’nın güvenliği ile ilgili. Çin Malakka Boğazına alternatifler arıyordu ve “Çin Pakistan Ekonomik Koridoru” olarak adlandırılan, Yeni İpek Yolu’nun önemli bir parçası olarak hızlı tren yolları ve Gwadar limanından oluşan bir projeyi önerdi.
Şekil: Çin’in Kaşgar’ından çıkıp Pakistan boyunca uzanan hızlı tren hattı ve bu hattın sonlandığı büyük tonajlı gemilerin yanaşabileceği Gwadar limanı görülüyor.
Öte yandan Pakistan’ın ciddi bir enerji darboğazı bulunuyordu. Çin; Çin Pakistan Ekonomik Koridoru kapsamında 55 milyar dolar tutarında, demiryolu ve liman yapımının yanı sıra barajlardan kömür santrallerinin kurulmasına kadar uzanan bir enerji paketi de önerdi.
Şimdi bu paket çalışıyor, çok sayıda Çinli işçi Pakistan’da inşaat faaliyetindeler. Gwadar limanı bölgenin en önemli limanı olmaya aday ve muhtemelen Çin donanmasının bir üssünü de kapsayacak.
Pakistan sermaye sınıfı sonu gelmeyen bir delilik üreten ABD’den Çin’e rotayı çevirdi böylece.
15 Temmuz darbesinden sonra Cemaat okullarını etkisizleştirmeleri ve Pakistan’ın Cemaat yöneticisini tutuklayıp Türkiye’ye iade etmeleri bu taraf değiştirmeyle ilişkili.
Öte yandan Pakistan yaklaşan fırtınada bir hedef haline geldi ve bunu hep söylüyoruz, sermaye sınıfı asla kendi halkını topyekûn bir emperyalist paylaşım savaşından koruyamaz diye. Ayrıca ağır bedeller ödenerek böyle bir savaştan çıkılsa bile, Çin’e bağımlılığın nelere mal olacağı dünyada henüz kavranmış değil. Çin sermayesinin Pakistan emekçi sınıflarına bir kurtuluş getirmeyeceği ise çok açık görülüyor.
Erhan Nalçacı / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder