Bir okurum, “Seneler geçiyor” diye yazmış ve kısaca eklemiş:
“Amerika’sından Almanya’sına, Vatikan’ına kadar kimse Erdoğan’a karşı duramıyor? Neden? Bu nasıl bir dünya? Sevilmemesine karşın hâlâ nasıl oluyor da bu işleri kotarabiliyor? Bunu dünya liderlerinin çapsızlığına mı, RTE’nin başarı hanesine mi yazmalı?”
Çok haklı bir soru.
Erdoğan’ın hafta başında ziyaret ettiği İtalya’da da aynı soru başka biçimde soruluyor: “Ona neden tahammül ediyoruz?”
İtalya’nın deneyimli ve tanınmış Ortadoğu uzmanlarından olan Alberto Negri, gezinin başında tam bu başlık altında bir yazı kaleme aldı.
‘Mülteci bombası’ tehdidi
“RTE’nin elinde mültecilerden oluşan bir insan bombası var” diyen yazı şöyle devam ediyordu: “Bu öyle bir bomba ki Papa’yı bile korkutuyor. Türkiye artık demokrasi görünümü altında olan bir otokrasi. Ama Avrupalılar ya tamamıyla sessiz ya da Erdoğan’ı rahatsız etmeyen tepkiler veriyorlar”..
Bu durumun bir açıklaması “mülteci bombası” ise, diğeri birebir okurumuzun değindiği üzere kuşkusuz ki “çapsız” Avrupa liderleri ve siyaseti.
Avrupa siyaseti tümüyle “popülizm dalgası” tarafından rehin alınmış durumda.
Vanası Erdoğan’ın elinde bulunan, her an açılabilecek göçmen ve mülteci akımından bu kerte korkulmasının başlıca nedeni de bu… popülizm dalgası.
“Aman göçmenler mevzusu açılır da… bundan popülist partiler ve aşırı sağ yararlanır” diye artık siyasi liderler ve siyasi sınıf ağızlarını açmaya korkuyor.
Merkezdeki partiler, aşırı sağın rol çalmasından dehşetle çekiniyor.
“Sol”un da verecek hiçbir mesajı yok.
Özetle demokratik değerler ve siyasetin içi hepten boşalmış halde.
Batı demokrasilerinin böyle içinin boşlamasıyla doğrudan bağlantılı diğer konu “küreselleşme”.
Türkiye’de köpürtülen heyecanlı “yerli ve milli” söylevlerine karşın; ülke hiçbir zaman AKP yıllarındaki denli “küreselleşme” nin ayrılmaz parçası ve küresel piyasanın aktörü olmadı.
Yazının başında sözünü ettiğim gazeteci Alberto Negri, Erdoğan’ın gezisini değerlendiren bir diğer yorumunda gene, “Erdoğan Avrupa için büyük bir parti (business)” diyerek bu olaya mim koyuyor ve acı bir kinayeyle “Erdoğan İtalya için müthiş bir alışveriş. Ortamı insan haklarıyla bulandırmaya ne gerek var” diye soruyor.
İştah açan sofra
Negri bu satırların altına-kısaca- şunları da ilave etmiş: “Erdoğan’ın (Roma’dan ayrılmadan önce Excelsior Oteli’nde) işadamları ve (İtalyan TÜSİAD’ı) Confindustria ile yediği yemek rastlantı değildir. Via Veneto’daki Excelsior, Ankara’nın müttefiği Katar’ın. Katar Yatırım Fonu ise aynı zamanda İtalya’daki en büyük gayrimenkul yatırımcısı. Yemeğe Confindustria Başkanı Vincenzo Boccia ve altyapı, inşaat şirketleri başta olmak üzere tüm büyük şirketler katıldı. Projeler arasında 150 milyon yolcu taşıması ve 2024’te tamamlanması beklenen İstanbul havaalanı var. (Ankara’nın) hedefinde (demiryolları, yollar ve Kanal İstanbul’la) ulaşımı güçlendirmek; sağlık sektörü, Türk otomativini sağlamlaştırmayı amaçlayan otomativ sektörü bulunuyor. Savunma projeleri, füzeler ve Augusta helikopterleri keza gündemdeki konulardan.”
Eh bu kadar yağlı ballı müşteriyi görünce, ev sahibi de ne yapsın?
Açmışlar kapıları…
Şu sırada tam Nick Robins’in “küreselleşme”ye ilişkin büyük yankı getiren “Dünyayı Değiştiren Şirket/The Corporation That Changed the World” isimli kitabını okuyorum.
Kitap “önce ticaret, sonra da iktidar” isteyen ve bu yolla Hindistan’ı denetim altına alan tarihi “Doğu Hindistan Kumpanyası”nın büyük geçmiş serüvenini anlatıyor.
Robins, dünyanın tekrar büyük şirketler ve finans pazarlarının borusunun öttüğü bir “Doğu Hindistan Kumpanyası salınımı” içinde olduğunu anlatıyor. Küreselleşmenin, insan hakları kaygılarının üzerine çıktığını hatırlatarak: “Piyasanın gizli eli, gizli bir yumruk olmadan çalışmaz” diyor.
Türkçeye H2O kitap tarafından kazandırılan “Dünyayı Değiştiren Şirket” i okumanızı şiddetle öneririm.
Nilgün Cerrahoğlu / CUMHURİYET
“Amerika’sından Almanya’sına, Vatikan’ına kadar kimse Erdoğan’a karşı duramıyor? Neden? Bu nasıl bir dünya? Sevilmemesine karşın hâlâ nasıl oluyor da bu işleri kotarabiliyor? Bunu dünya liderlerinin çapsızlığına mı, RTE’nin başarı hanesine mi yazmalı?”
Çok haklı bir soru.
Erdoğan’ın hafta başında ziyaret ettiği İtalya’da da aynı soru başka biçimde soruluyor: “Ona neden tahammül ediyoruz?”
İtalya’nın deneyimli ve tanınmış Ortadoğu uzmanlarından olan Alberto Negri, gezinin başında tam bu başlık altında bir yazı kaleme aldı.
‘Mülteci bombası’ tehdidi
“RTE’nin elinde mültecilerden oluşan bir insan bombası var” diyen yazı şöyle devam ediyordu: “Bu öyle bir bomba ki Papa’yı bile korkutuyor. Türkiye artık demokrasi görünümü altında olan bir otokrasi. Ama Avrupalılar ya tamamıyla sessiz ya da Erdoğan’ı rahatsız etmeyen tepkiler veriyorlar”..
Bu durumun bir açıklaması “mülteci bombası” ise, diğeri birebir okurumuzun değindiği üzere kuşkusuz ki “çapsız” Avrupa liderleri ve siyaseti.
Avrupa siyaseti tümüyle “popülizm dalgası” tarafından rehin alınmış durumda.
Vanası Erdoğan’ın elinde bulunan, her an açılabilecek göçmen ve mülteci akımından bu kerte korkulmasının başlıca nedeni de bu… popülizm dalgası.
“Aman göçmenler mevzusu açılır da… bundan popülist partiler ve aşırı sağ yararlanır” diye artık siyasi liderler ve siyasi sınıf ağızlarını açmaya korkuyor.
Merkezdeki partiler, aşırı sağın rol çalmasından dehşetle çekiniyor.
“Sol”un da verecek hiçbir mesajı yok.
Özetle demokratik değerler ve siyasetin içi hepten boşalmış halde.
Batı demokrasilerinin böyle içinin boşlamasıyla doğrudan bağlantılı diğer konu “küreselleşme”.
Türkiye’de köpürtülen heyecanlı “yerli ve milli” söylevlerine karşın; ülke hiçbir zaman AKP yıllarındaki denli “küreselleşme” nin ayrılmaz parçası ve küresel piyasanın aktörü olmadı.
Yazının başında sözünü ettiğim gazeteci Alberto Negri, Erdoğan’ın gezisini değerlendiren bir diğer yorumunda gene, “Erdoğan Avrupa için büyük bir parti (business)” diyerek bu olaya mim koyuyor ve acı bir kinayeyle “Erdoğan İtalya için müthiş bir alışveriş. Ortamı insan haklarıyla bulandırmaya ne gerek var” diye soruyor.
İştah açan sofra
Negri bu satırların altına-kısaca- şunları da ilave etmiş: “Erdoğan’ın (Roma’dan ayrılmadan önce Excelsior Oteli’nde) işadamları ve (İtalyan TÜSİAD’ı) Confindustria ile yediği yemek rastlantı değildir. Via Veneto’daki Excelsior, Ankara’nın müttefiği Katar’ın. Katar Yatırım Fonu ise aynı zamanda İtalya’daki en büyük gayrimenkul yatırımcısı. Yemeğe Confindustria Başkanı Vincenzo Boccia ve altyapı, inşaat şirketleri başta olmak üzere tüm büyük şirketler katıldı. Projeler arasında 150 milyon yolcu taşıması ve 2024’te tamamlanması beklenen İstanbul havaalanı var. (Ankara’nın) hedefinde (demiryolları, yollar ve Kanal İstanbul’la) ulaşımı güçlendirmek; sağlık sektörü, Türk otomativini sağlamlaştırmayı amaçlayan otomativ sektörü bulunuyor. Savunma projeleri, füzeler ve Augusta helikopterleri keza gündemdeki konulardan.”
Eh bu kadar yağlı ballı müşteriyi görünce, ev sahibi de ne yapsın?
Açmışlar kapıları…
Şu sırada tam Nick Robins’in “küreselleşme”ye ilişkin büyük yankı getiren “Dünyayı Değiştiren Şirket/The Corporation That Changed the World” isimli kitabını okuyorum.
Kitap “önce ticaret, sonra da iktidar” isteyen ve bu yolla Hindistan’ı denetim altına alan tarihi “Doğu Hindistan Kumpanyası”nın büyük geçmiş serüvenini anlatıyor.
Robins, dünyanın tekrar büyük şirketler ve finans pazarlarının borusunun öttüğü bir “Doğu Hindistan Kumpanyası salınımı” içinde olduğunu anlatıyor. Küreselleşmenin, insan hakları kaygılarının üzerine çıktığını hatırlatarak: “Piyasanın gizli eli, gizli bir yumruk olmadan çalışmaz” diyor.
Türkçeye H2O kitap tarafından kazandırılan “Dünyayı Değiştiren Şirket” i okumanızı şiddetle öneririm.
Nilgün Cerrahoğlu / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder