Ulusal Kanal'daki programa yetişmeye çalışıyordum. Tünel'den Odakule'ye kadar yürümem gerekiyordu. Karşı yönden, bir insan seli geliyordu. Önce orta yaşlı kadınlar, sonra genç kadınlar ve nihayet genç kızlar, düdük veya ıslık çalarak, slogan atarak yürüyordu. Pankartlar arasında müstehcen olanlar da vardı. Aynı saatte dünya çapında benzer yürüyüşler yapılıyordu.
Yürüyüşü, hiçbir televizyon kanalı canlı olarak vermedi! Haberlerde de rastlamadım. Sadece BBC'nin yayın yaptığını sonradan öğrendim! Ciddi ve büyük bir organizasyondu, polis her sokak başını tutmuştu ama eyleme en küçük bir müdahalede bulunmadı.
Ne kadar örgütlü bir hareket olursa olsun, toplumsal bir ihtiyaçtan kaynaklanmasa, hiçbir güç, kadınları böyle yürütemez.
***
Tayyip Erdoğan ise o yürüyen kadınların da tepki gösterdiği akıl dışı fetvalarla ilgili konuşurken "İslâm güncellenmelidir" demişti. O sözüyle ne demek istediğini açıklamak zorunda kaldı ve "Allah'ın yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'de açıkça ifade ettiği hükümler asla değişmemiştir, değişmeyecektir. Bunların uygulamadaki karşılıkları elbette zamana, şartlara göre değişecektir." dedi.
Erdoğan, "Biz dinde reform aramıyoruz. Haddimize mi? Ama çıkıp da kadınlarla ilgili, yaşlılarla ilgili konuşmaların İslâm'a getirdiği lekeyi görmezden gelemeyiz. Bizim ilahiyatçılarımız, Diyanet İşleri Başkanlığımız, bunlar meydanı FETÖ gibi alçaklara bıraktılar, toplum bu hale geldi." diye konuştu.
Oysa şu saçma fetvaları verenlerin tamamı AKP destekçisidir! Hiçbiri FETÖ'yle anılmamıştır!
***
Medyada Allah adına veya İslâm adına konuştuğunu söyleyen düzenbazlar, kendiliğinden ortaya çıkmadı. Hepsi AKP ile aynı siyasi ve kültürel iklimin çocuğudur.
Gerek kadın cinayetleri gerekse tarikat yurtlarında veya okullarda çocuklara yönelik cinsel istismar olayları halkı korkutuyor. Üstelik, bu iklim, AKP iktidarının bir kadın bakanı tarafından "bir kereden bir şey olmaz" denilerek neredeyse meşrulaştırılmak istenmiştir. Dolayısıyla her geçen gün, vicdani fatura AKP'ye kesilmektedir.
Her ne kadar "anketleri üç ay durdurdum" dese de bu konudaki araştırma verilerinin Tayyip Erdoğan'a iletildiği anlaşılıyor.
AKP iktidarına kendi seçmeninden yönelen en büyük eleştiri, Suriyeli göçmenler meselesiydi. AKP'ye oy veren birçok vatandaş, sırf bu politika yüzünden desteğini çekeceğini söylerken, durum Tayyip Erdoğan'a iletildi. O da Suriyelilerin kendi ülkelerine döneceklerini söylemeye başladı. Oysa ölçümler kendisine ulaşmadan hemen önce, aynı konuyu dile getiren Kemal Kılıçdaroğlu'na "Sen ensar nedir bilmezsin." diyordu.
Hicret sırasındaki ensar ve muhacir ilişkisi Alevilikte musahiblik kurumuna dönüşmüştür. Kardeş aile seçmek ve ömür boyu birbirine destek olmak esasına dayanan bu kurum, Aleviler arasında hâlâ yaşamaktadır. Bugün ise Ensar Vakfı denilince aklınıza ne geliyor?
***
Erdoğan, çözüm sürecinden de 7 Haziran seçim sonuçlarını gördükten sonra vazgeçmiş ve beş ay sonra yapılacak 1 Kasım seçimlerine terörle mücadele başlatarak girmişti. Böyle olunca, şehirlerin etrafına hendek kazılmasına içine de yığınak yapılmasına nasıl izin verildiği, askerin, polisin elinin kolunun neden bağlandığı gibi sorular unutuldu! 15 Temmuz vakası, El Bab ve Afrin Harekâtı ile birlikte bu konularda soru sormak bile vatana ihanet gibi gösterildi. Buna rağmen, gerçekler ortaya çıkmaya başladı.
AKP'deki düşüşü, MHP de durduramadı. Zira MHP de düşüşteydi. Üstelik, kadınlara yönelik cinayetler ve çocuklara tecavüzlerden, artık iktidardan beslenen o iklim, sorumlu tutuluyordu.
İşin doğrusu, bu iklimi İslâm değil, İslâmı geçim ve seçim kapısı yapanlar oluşturdu!
Arslan Bulut / YENİÇAĞ
Yürüyüşü, hiçbir televizyon kanalı canlı olarak vermedi! Haberlerde de rastlamadım. Sadece BBC'nin yayın yaptığını sonradan öğrendim! Ciddi ve büyük bir organizasyondu, polis her sokak başını tutmuştu ama eyleme en küçük bir müdahalede bulunmadı.
Ne kadar örgütlü bir hareket olursa olsun, toplumsal bir ihtiyaçtan kaynaklanmasa, hiçbir güç, kadınları böyle yürütemez.
***
Tayyip Erdoğan ise o yürüyen kadınların da tepki gösterdiği akıl dışı fetvalarla ilgili konuşurken "İslâm güncellenmelidir" demişti. O sözüyle ne demek istediğini açıklamak zorunda kaldı ve "Allah'ın yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'de açıkça ifade ettiği hükümler asla değişmemiştir, değişmeyecektir. Bunların uygulamadaki karşılıkları elbette zamana, şartlara göre değişecektir." dedi.
Erdoğan, "Biz dinde reform aramıyoruz. Haddimize mi? Ama çıkıp da kadınlarla ilgili, yaşlılarla ilgili konuşmaların İslâm'a getirdiği lekeyi görmezden gelemeyiz. Bizim ilahiyatçılarımız, Diyanet İşleri Başkanlığımız, bunlar meydanı FETÖ gibi alçaklara bıraktılar, toplum bu hale geldi." diye konuştu.
Oysa şu saçma fetvaları verenlerin tamamı AKP destekçisidir! Hiçbiri FETÖ'yle anılmamıştır!
***
Medyada Allah adına veya İslâm adına konuştuğunu söyleyen düzenbazlar, kendiliğinden ortaya çıkmadı. Hepsi AKP ile aynı siyasi ve kültürel iklimin çocuğudur.
Gerek kadın cinayetleri gerekse tarikat yurtlarında veya okullarda çocuklara yönelik cinsel istismar olayları halkı korkutuyor. Üstelik, bu iklim, AKP iktidarının bir kadın bakanı tarafından "bir kereden bir şey olmaz" denilerek neredeyse meşrulaştırılmak istenmiştir. Dolayısıyla her geçen gün, vicdani fatura AKP'ye kesilmektedir.
Her ne kadar "anketleri üç ay durdurdum" dese de bu konudaki araştırma verilerinin Tayyip Erdoğan'a iletildiği anlaşılıyor.
AKP iktidarına kendi seçmeninden yönelen en büyük eleştiri, Suriyeli göçmenler meselesiydi. AKP'ye oy veren birçok vatandaş, sırf bu politika yüzünden desteğini çekeceğini söylerken, durum Tayyip Erdoğan'a iletildi. O da Suriyelilerin kendi ülkelerine döneceklerini söylemeye başladı. Oysa ölçümler kendisine ulaşmadan hemen önce, aynı konuyu dile getiren Kemal Kılıçdaroğlu'na "Sen ensar nedir bilmezsin." diyordu.
Hicret sırasındaki ensar ve muhacir ilişkisi Alevilikte musahiblik kurumuna dönüşmüştür. Kardeş aile seçmek ve ömür boyu birbirine destek olmak esasına dayanan bu kurum, Aleviler arasında hâlâ yaşamaktadır. Bugün ise Ensar Vakfı denilince aklınıza ne geliyor?
***
Erdoğan, çözüm sürecinden de 7 Haziran seçim sonuçlarını gördükten sonra vazgeçmiş ve beş ay sonra yapılacak 1 Kasım seçimlerine terörle mücadele başlatarak girmişti. Böyle olunca, şehirlerin etrafına hendek kazılmasına içine de yığınak yapılmasına nasıl izin verildiği, askerin, polisin elinin kolunun neden bağlandığı gibi sorular unutuldu! 15 Temmuz vakası, El Bab ve Afrin Harekâtı ile birlikte bu konularda soru sormak bile vatana ihanet gibi gösterildi. Buna rağmen, gerçekler ortaya çıkmaya başladı.
AKP'deki düşüşü, MHP de durduramadı. Zira MHP de düşüşteydi. Üstelik, kadınlara yönelik cinayetler ve çocuklara tecavüzlerden, artık iktidardan beslenen o iklim, sorumlu tutuluyordu.
İşin doğrusu, bu iklimi İslâm değil, İslâmı geçim ve seçim kapısı yapanlar oluşturdu!
Arslan Bulut / YENİÇAĞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder