Türkiye’nin dış politikası tartışılırken bağımsızlık, bağımlılık ve bağlılık kavramları (ve uygulamaları) çok defa karıştırılmaktadır: “kişisel ideolojik yaklaşımlarla gerçek dünyanın koşulları” iç içe geçirilmektedir.
- Bugün yaşanan dış ekonomik, politik, askeri ve kültürel ilişkilerin dayandığı zemin, “nesnel olarak kendi koşullarını da yaratmıştır.” Aynen, kutuplarda portakal ağacı yetiştirilemeyeceği gibi. Bağımlılık değil, “bağlılık” vardır.
- İletişim olanaklarının gelişmesi, malların, sermayenin ve teknolojinin olağanüstü akışkanlığı, vazgeçilemez bazı koşulları, “karşılıklı bağlılığı”zorunlu kıldı.
- ABD ve Çin, AB ve Rusya “iç koşulları ile dış koşulları” birlikte değerlendirerek ulusal çıkarlarını korumaya çalışırlar. Trump bile bu gerçeği değiştiremez. “Önce Amerika” derken bile, uluslararası koşulların gereklerini tamamen dışlayamaz. Çeliğe yeni vergiler getirdiğinde, AB de karşı önlemlerini alır. Buna karşılık, NAFTA üyeliği dolayısıyla ticari kapılarını Kanada ve Meksika’ya karşı açık tutmak zorundadır.
Bugün Çin’in “bir kalemde buhar olup uçtuğunu varsayalım”; bundan en büyük zararı AB ve ABD görür. Çünkü aralarında, ortadan kaldıramayacakları “bir bağlılık” oluşmuştur. İki taraf da karşılıklı çıkarlar doğrultusunda bağlıdırlar.
Çin, içerdeki özel koşulları sayesinde daha hızlı büyümekte ve güçlenmektedir. Bu sonuç, “uluslararası koşulların yarattığı bir determinizmdir.”
Gelelim Türkiye’ye
Bizim sorunumuz dış politikada, “karşılıklı çıkarlarımızı koruyacak, dengeli bir bağlılık oluşturamamamızdadır.” Karşılıklı çıkarlar korunamadığı için, “karşılıklı dengeli bağlılıklar yerine, bağımlı bir Türkiye” oluşmuştur.
Köy Enstitülerinden imam hatip okullarına gelişimizden NATO’daki bağımlılığımıza: AB’de “içeri alınmayacak olan Türkiye’nin gümrük birliği ile karar mekanizmaları dışında bırakılarak” haksız rekabetle arka bahçe durumuna düşmesine: hükümetlerimizin günü kurtarmak için, “Türkiye’nin bütünlüğünün simgesi olan kamu kurumlarını, emperyalist ülkelerin kartellerine terk etmesine”; İncirlik Üssü’nü, Kürdistan kurmak isteyen emperyalist ülkelerin emrine verilmesine kadar süren gelişmeler “karşılıklı çıkar bağlılıkları yerine ülkenin bağımlı hale gelmesine yol açtı.”
Diğer devletler ile söz düellosu ve kavga etmek yerine hükümetin, “karşılıklı çıkarlara dayalı dengeli bağlılıklara girmesi gerekir.” Bugün somut örneğini Ankara ile Şam arasında yaşıyoruz. Türkiye ve Suriye arasında karşılıklı ortak çıkarlar var. Kürdistan projesine karşı birlikte hareket etmek yerine, “hain Esad sloganları ile en çok FETÖ’nün ve ABD’nin yararına hareket ediyoruz.”
Siyasal İslam, bağlılık ve bağımlılık
Dış ilişkiler siyasal İslam tercihi doğrultusunda uygulandığında, “dış bağımlılık kaçınılmaz hale gelir”. Örneğin mezhepçilik üzerine oturtulmuş bir dış politika Türkiye’yi demokrasiden ve laiklikten tamamen koparıp, “ulusal iktisadi, siyasi ve askeri bir uygulama yapma olanağı ortadan kalkar.” Çünkü rejim, ülkeyi 57 İslam ülkesinin içinde bulunduğu “havuza” taşır. Çin’in, ABD’nin ya da Rusya’nın arka bahçesi olursunuz.
Dış ilişkiler siyasal İslam tercihi doğrultusunda uygulandığında, “dış bağımlılık kaçınılmaz hale gelir”. Örneğin mezhepçilik üzerine oturtulmuş bir dış politika Türkiye’yi demokrasiden ve laiklikten tamamen koparıp, “ulusal iktisadi, siyasi ve askeri bir uygulama yapma olanağı ortadan kalkar.” Çünkü rejim, ülkeyi 57 İslam ülkesinin içinde bulunduğu “havuza” taşır. Çin’in, ABD’nin ya da Rusya’nın arka bahçesi olursunuz.
Yeşil kuşak Batı emperyalizmi tarafından bu amaçla Türkiye ve diğer Müslüman ülkelere dayatılmıştır. Afganistan’ın, Sudan’ın, Irak’ın ve Suriye’nin geldiği duruma bakın. Müslüman Kardeşler’den IŞİD’e ılımlı ya da ılımsız bataklığın içine gömülürüz.
Erbakan’ın Milli Görüşü bu tehlikeyi gördüğü için, içerde ulusal sanayiyi geliştirmek istiyordu. Siyasal İslamın zaafını örtmeye çalışıyordu. AbdullatifŞener’in AKP’den kopmasının gerisindeki nedenlerin başında bu geliyordu.
“Siyasal İslam rejimi” sonuçta, içimizdeki “Batıcıları” ve İslamcıları birleştirerek emperyalizmin emrine sunar: FETÖ olayında bunu fiilen yaşamadık mı? 15 Temmuz’a bu yüzden gelmedik mi? İmamlar ve kimi askerler birlikte, emperyalizmin emrine girmediler mi?
Erol Manisalı / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder