AKP iktidarı güç kaybediyor. Bunun nedenler çok: Toplumsal huzursuzluk, şiddet ortamı, endişeli hayatlar, artan ekonomik kriz, yoksulluk, eğitim ve sağlık sisteminde yaşanan tahribatlar ve dinselleştirme, adaletsizlik, hukuk dışılık, devletin, cemaatlerin ve fetvacıların özel hayata müdahalesi, mezhepçilik ve tek adam rejiminde duyulan endişeler diye sıralayabiliriz.
AKP’de önemli kopuşlar da yaşanıyor. AKP/Saray bunun etkilerini kırmak için başlıca altı tedbir almış. 2019’a kadar buralarda da bir “güncelleme” ve artma olabilir.
Birincisi, algı mühendisliği. Yandaş araştırma şirketleri, AKP-Saray üzerinden yorumculuğu meslek edinmişlerle medya üzerinde, “Erdoğan 2019 rahat kazanıyor. Hem de yüzde 60 -65 desteği var” yalanıyla, toplumsal algıyı “gücün yanında yer al” türünden yönlendirici manipülasyonlar. Oysa AKP’ye ittifak, eksen ve retorik değişikliğine zorlayan gerçek araştırmaları sonuçlarıdır.
İkincisi, korkuların ittifakını sağlamak. AKP’nin yüzde 50+1 oy alamama korkusu ile MHP’nin yüzde 10 barajının aşamamasıyla oluşan iki korkunun ittifakıdır.
Üçüncüsü, bugüne kadar oy kullanımında yaşanan şaibeleri meşrulaştıran ve sandığa her türlü müdahaleye zemin ve fırsat sunan “İttifak Yasası” ile iktidarı güvenceye almak.
Dördüncüsü, siyasal retoriğin “milli ve yerli” olan Sünni-Türk makbul vatandaş kalıpları içine sıkıştırmak. Alevileri, Kürtleri ve tüm azınlıkları “milli ve yerli” kavramının dışında tanımlayarak, Kızıl Elmacı ve Türk-İslam sentezci siyasal retoriği benimsemek.
Beşincisi olarak da, “ileri demokrasi, AB’ye gireceğiz” retoriğini, Ortadoğu’ya “huzur getireceğiz” retoriğine çevirmek. Öte yandan ise “OHAL ve KHK”, “Güvenlikçi” ve “şiddet dilli” ile memleketin huzurunu kaçıran korkuyu örgütlemek.
Altıncısı ve en güncel olanı ise, din istismarı siyaset ile mezhepçiliği kamu kurumlarında, kamu hizmetlerinde yaygınlaştırarak, kamusal alanda dinciliğe sınırsız örgütlenme hakkı sağlanmıştı. FETÖ bile bu iktidar eliyle devletin en kilit noktalarına taşınmıştı. Buna ek olarak, gerek devlet fetvalarının, gerekse İslamcı cemaat şeyhlerinin ya da ilahiyatçıların toplumsal huzuru bozan, özel hayata müdahale eden uçkur derinliğindeki fetvaları, birçok dindarı, laik kesimleri, kadınları ve özellikle gençleri rahatsız ediyordu. Resmi ve sivil ulemanın yarattığı “Siyasal İslamcılık” algısının, genç, kadın ve bazı dindar seçmenleri AKP’den uzaklaştırmıştı.
Bunun farkında olan AKP, “İslam güncellenmeli” retoriğine sığınmak ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da bu retoriğe katılmasını sağlandı. Bu “İslam güncellenmeli” retoriğinin aynı zamanda MHP seçmenini ve olası İYİ Parti’ye gitmesi muhtemel laik yaşam hassasiyeti yüksek olan dindar kesimleri tutmak için dönemsel bir söylem olduğunu belirtmekte fayda var.
Siyaseti hizmet, huzur, adalet, eşitlik ve toplumsa barışı sağlamak, demokrasiyi, özgürlükleri, emeğin hakkını ve temel insan haklarını korumak için değil de, “iktidarı korumak” ve “sonuç alma sanatı” olarak görenler için, her yol mubahtır.
AKP de tam da bu nedenle siyasal kampanyasını öncelikle Erdoğan’ın iktidarını korumak ve sonuç almak üzerine kuruyor. Bu yüzden, oy toplama stratejisini “milli, yerli ve dini değerler” retoriği üzerine kuruyor. Kendisine yakışanı yapıp, evrensel “değerler” önermiyor. İktidarda kalma uğruna sığındığı tek değeri var; pragmatizmdir. Zamana, ihtiyaca, konjonktüre göre, iktidarını korumak ve varlığını sürdürmekle sınırlı.
Dolaysıyla değerlerin evrensel bir özü yoktur, melezlik vardır. Dün sığındığı “ileri demokrasi” retoriğini, “OHAL ve KHK” ile halkı korkutma retoriğine çevirdi. “Milliyetçiliği ayaklar altına aldık” retoriğini ise, “Milli ittifak” ile etnik ve din milliyetçisi mezhepçi bir Kızıl Elma cephesi kurmaya çevirdi.
Bu melezlik AKP’nin tüm siyasal retoriğinde yer almıştır. “Teknolojiyi Batı’dan alacağız ama değerlerimizi koruyacağız” diyen bu melezlik, “okullarda çocuklara tablet vereceğiz ama dindar ve kindar nesil yetiştireceğiz” diyen melezliğe kadar dönüşür. Okulla bilişim odası ya da kütüphane yerine mescit açarlar. Çocuklarını, “Hristiyan Klübü” dedikleri Batılı ülkelerin okullarındaki “değerlerle” yetiştirenler, yoksul halkın çocuklarına İmam hatiplerde “milli ve dini değerler” öneren melezlikle sürer gider.
Halkın çocuklarına şehitliği, kendi çocuklarına bedelli askerliği ya da raporlu olmayı sağlarlar. İktidar hırsı başkadır. Siyaset kültürünü ve etiğini yozlaştırır. Toplumsal olanı şahsileştirir. Dün söylenenleri yalanlar. Her yalana bir kılıf ve argüman bulunur. Söz konusu iktidarı olunca, her tür ilkesizlik ve ahlaksızlık siyasette mübah sayılır. Dün yapılan küfürler, bugün iltifata dönüşür. İktidar müptelalığı kendi içinde kör bir hırsı barındırır. O hırs iktidarı elinde bulunduranlara, her yolun kendileri için mubah olduğu hissini verir.
AKP ve MHP’nin “İttifak Teklifi” yasa taslağı da, demokrasinin değil, 12 Eylül zihniyetini sürdürürken, güce tabi olan baraj altı partilere baraj aşmanın bir başka yolunu açıyor. Bize düşen görev ise, yalan, şahsileştirilmiş devletin ve iktidarın korumasından başka hiç bir amaç taşımayan, bu “Cumhur ittifakı” hakkında en geniş kesimleri bilgilendirmek. Kapı kapı dolaşıp herkese dokunacak ve söyleyecek yeni ilişkiler ağı kurulmalıdır.
Turan Eser / BİRGÜN
AKP’de önemli kopuşlar da yaşanıyor. AKP/Saray bunun etkilerini kırmak için başlıca altı tedbir almış. 2019’a kadar buralarda da bir “güncelleme” ve artma olabilir.
Birincisi, algı mühendisliği. Yandaş araştırma şirketleri, AKP-Saray üzerinden yorumculuğu meslek edinmişlerle medya üzerinde, “Erdoğan 2019 rahat kazanıyor. Hem de yüzde 60 -65 desteği var” yalanıyla, toplumsal algıyı “gücün yanında yer al” türünden yönlendirici manipülasyonlar. Oysa AKP’ye ittifak, eksen ve retorik değişikliğine zorlayan gerçek araştırmaları sonuçlarıdır.
İkincisi, korkuların ittifakını sağlamak. AKP’nin yüzde 50+1 oy alamama korkusu ile MHP’nin yüzde 10 barajının aşamamasıyla oluşan iki korkunun ittifakıdır.
Üçüncüsü, bugüne kadar oy kullanımında yaşanan şaibeleri meşrulaştıran ve sandığa her türlü müdahaleye zemin ve fırsat sunan “İttifak Yasası” ile iktidarı güvenceye almak.
Dördüncüsü, siyasal retoriğin “milli ve yerli” olan Sünni-Türk makbul vatandaş kalıpları içine sıkıştırmak. Alevileri, Kürtleri ve tüm azınlıkları “milli ve yerli” kavramının dışında tanımlayarak, Kızıl Elmacı ve Türk-İslam sentezci siyasal retoriği benimsemek.
Beşincisi olarak da, “ileri demokrasi, AB’ye gireceğiz” retoriğini, Ortadoğu’ya “huzur getireceğiz” retoriğine çevirmek. Öte yandan ise “OHAL ve KHK”, “Güvenlikçi” ve “şiddet dilli” ile memleketin huzurunu kaçıran korkuyu örgütlemek.
Altıncısı ve en güncel olanı ise, din istismarı siyaset ile mezhepçiliği kamu kurumlarında, kamu hizmetlerinde yaygınlaştırarak, kamusal alanda dinciliğe sınırsız örgütlenme hakkı sağlanmıştı. FETÖ bile bu iktidar eliyle devletin en kilit noktalarına taşınmıştı. Buna ek olarak, gerek devlet fetvalarının, gerekse İslamcı cemaat şeyhlerinin ya da ilahiyatçıların toplumsal huzuru bozan, özel hayata müdahale eden uçkur derinliğindeki fetvaları, birçok dindarı, laik kesimleri, kadınları ve özellikle gençleri rahatsız ediyordu. Resmi ve sivil ulemanın yarattığı “Siyasal İslamcılık” algısının, genç, kadın ve bazı dindar seçmenleri AKP’den uzaklaştırmıştı.
Bunun farkında olan AKP, “İslam güncellenmeli” retoriğine sığınmak ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da bu retoriğe katılmasını sağlandı. Bu “İslam güncellenmeli” retoriğinin aynı zamanda MHP seçmenini ve olası İYİ Parti’ye gitmesi muhtemel laik yaşam hassasiyeti yüksek olan dindar kesimleri tutmak için dönemsel bir söylem olduğunu belirtmekte fayda var.
Siyaseti hizmet, huzur, adalet, eşitlik ve toplumsa barışı sağlamak, demokrasiyi, özgürlükleri, emeğin hakkını ve temel insan haklarını korumak için değil de, “iktidarı korumak” ve “sonuç alma sanatı” olarak görenler için, her yol mubahtır.
AKP de tam da bu nedenle siyasal kampanyasını öncelikle Erdoğan’ın iktidarını korumak ve sonuç almak üzerine kuruyor. Bu yüzden, oy toplama stratejisini “milli, yerli ve dini değerler” retoriği üzerine kuruyor. Kendisine yakışanı yapıp, evrensel “değerler” önermiyor. İktidarda kalma uğruna sığındığı tek değeri var; pragmatizmdir. Zamana, ihtiyaca, konjonktüre göre, iktidarını korumak ve varlığını sürdürmekle sınırlı.
Dolaysıyla değerlerin evrensel bir özü yoktur, melezlik vardır. Dün sığındığı “ileri demokrasi” retoriğini, “OHAL ve KHK” ile halkı korkutma retoriğine çevirdi. “Milliyetçiliği ayaklar altına aldık” retoriğini ise, “Milli ittifak” ile etnik ve din milliyetçisi mezhepçi bir Kızıl Elma cephesi kurmaya çevirdi.
Bu melezlik AKP’nin tüm siyasal retoriğinde yer almıştır. “Teknolojiyi Batı’dan alacağız ama değerlerimizi koruyacağız” diyen bu melezlik, “okullarda çocuklara tablet vereceğiz ama dindar ve kindar nesil yetiştireceğiz” diyen melezliğe kadar dönüşür. Okulla bilişim odası ya da kütüphane yerine mescit açarlar. Çocuklarını, “Hristiyan Klübü” dedikleri Batılı ülkelerin okullarındaki “değerlerle” yetiştirenler, yoksul halkın çocuklarına İmam hatiplerde “milli ve dini değerler” öneren melezlikle sürer gider.
Halkın çocuklarına şehitliği, kendi çocuklarına bedelli askerliği ya da raporlu olmayı sağlarlar. İktidar hırsı başkadır. Siyaset kültürünü ve etiğini yozlaştırır. Toplumsal olanı şahsileştirir. Dün söylenenleri yalanlar. Her yalana bir kılıf ve argüman bulunur. Söz konusu iktidarı olunca, her tür ilkesizlik ve ahlaksızlık siyasette mübah sayılır. Dün yapılan küfürler, bugün iltifata dönüşür. İktidar müptelalığı kendi içinde kör bir hırsı barındırır. O hırs iktidarı elinde bulunduranlara, her yolun kendileri için mubah olduğu hissini verir.
AKP ve MHP’nin “İttifak Teklifi” yasa taslağı da, demokrasinin değil, 12 Eylül zihniyetini sürdürürken, güce tabi olan baraj altı partilere baraj aşmanın bir başka yolunu açıyor. Bize düşen görev ise, yalan, şahsileştirilmiş devletin ve iktidarın korumasından başka hiç bir amaç taşımayan, bu “Cumhur ittifakı” hakkında en geniş kesimleri bilgilendirmek. Kapı kapı dolaşıp herkese dokunacak ve söyleyecek yeni ilişkiler ağı kurulmalıdır.
Turan Eser / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder