12 Mart 2018 Pazartesi

Selçuk Kardeşler ve Hacı Bektaş-Ayşe Emel Mesci

Türkiye Cumhuriyeti açısından en kritik yıllardan biri, belki de birincisi 1919’dur. Çünkü Milli Mücadele o yılın içinde şekillenmiş, bu mücadelenin yıkılmakta olan bir imparatorluğun ve neredeyse 8 yıldır sürekli savaşmaktan bitap düşmüş bir toplumun bünyesinde hangi güçlere dayanarak ayakta kalabileceği, sonra da muzaffer olabileceği, Mustafa Kemal’in 1919’da izlediği güzergâhta ifadesini bulmuştur. 
Nedense çok fazla dile getirilmez, yeterince bilinmez, ama bu güzergâhın en önemli duraklarından biri Gazi’nin 22 Aralık’ta gerçekleştirdiği Hacı Bektaş ziyaretidir. Bu ziyarette Çelebi Cemalettin Efendi ve Salih Niyazi Baba ile görüşür. Onların o güne kadar “sultan-halife” hükümetinin tüm baskılarına karşın Milli Mücadele’den yana aldıkları tavır, bu ziyaretle en açık ve net ifadesine kavuşur: Alevi-Bektaşi dergâhları artık birer Kuvayı Milliye ocağı haline gelir.

Tarihten bugüne 
“Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan / Halka müderris olsa hakikatte asidir” (Yunus Emre) diyerek, Anadolu denen coğrafyanın harcına 1200’lerden itibaren nefesini katan Batıni tasavvuf ehli, Cumhuriyetin kuruluşunda da yerini almıştır.
Üstelik Anadolu yolculuğunun başından itibaren, sanatı ibadetle, mizahı ve eleştiriyi inançla birleştirmeyi, bu özellikleriyle sadece Anadolu’da değil, Balkanlar’da da “yetmiş iki millet”in gönlünü fethetmeyi başarmış bir yoldur izledikleri.
2005 yılında İlhan Selçuk ve başka arkadaşlarla birlikte bir yemekte buluşmuştuk. İlhan Selçuk kurucularından olduğu Hacı Bektaş Festivali’nden yeni dönmüştü ve çok sevinçliydi. Kendisi ve ağabeyi Turhan Selçuk için Hacı Bektaş’tan mezar yeri almışlardı, ona seviniyordu. 

İki kardeşi peşpeşe Hacı Bektaş’a uğurlayalı 8 yıl oldu. Turhan Selçuk 11 Mart’ta, İlhan Selçuk 21 Haziran’da aramızdan ayrılıp Hacı Bektaş toprağına karıştılar. “Bilge insan kaç yüzyıl önce dile geldi: ‘Enelhak’ dedi. Söyleyenin derisini yüzdüler, ama bir söz bir kez söylendi mi dünya değişir; artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz” diyen İlhan Selçuk da; unutulmaz karikatürleri ve çizgi roman kahramanlarıyla, mizah ve sanat tarihinde silinmez bir iz bırakan Turhan Selçuk da doğru topraktalar bence...

Osmanlı tokadının gerçek muhatapları 
Mustafa Kemal’in Hacıbektaş’ı ziyaret etmesinden çok kısa bir süre sonra, Kuva-yı Milliye güçlerinin ve Ankara’da kurulan genç hükümetin karşısındaki yakın tehlikenin “Hilafet Ordusu” olduğu ortaya çıkacaktı. Kuva-yı Milliyeciler ancak bu iç düşmanı yendikten sonra, Kurtuluş Savaşı rayına oturabildi. 
Turhan Selçuk mizah ve çizgi dünyamıza “şaheser” bir kahraman bıraktı: Abdülcanbaz... Onun sayesinde İstanbul sokakları müstemlekecilere “hem geniş hem dar” oluyor, onun sayesinde dünyanın, hatta uzayın her noktasındaki zalimler, çektirdikleri zulmün hesabını veriyor, onun meşhur “Osmanlı tokadı”nı yiyip “yer ile yeksan” oluyorlardı. 
Tam 8 yıl önce bugün (11 Mart) yitirdik seni, ama hep bizimlesin Turhan Selçuk, sana selam olsun; Abdülcanbaz’ın “Osmanlı tokadı” da asıl muhataplarının, “Gözlüklü Sami”lerin kulağına küpe olsun... “Milli Mücadele”ler önce “Gözlüklü Sami”leri alt ederek başarıya ulaşır, her zaman, her yerde...


*

Sevgili Ahmet Şık ve Murat Sabuncu sonunda özgürlüklerine kavuştular, daha doğrusu kapalı cezaevinden yarı açık cezaevine nakledildiler, darısı 16 Mart’ta Akın Atalay’ın başına...

Ayşe Emel Mesci / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder