8 Mart 2018 Perşembe

‘Ümmet ittifakı’, ‘mutlak hakikat’ arayışı mı? - İBRAHİM Ö. KABOĞLU

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, 6771 sayılı Kanun ile getirilen Anayasa değişikliği gibi öncekini aratacak düzenlemeler ile bezeli. Geçen haftaki yazımda, seçme ve seçilme hakkının temel ilkelerine, Anayasa’ya ve İnsan Hakları Avrupa Hukuku’na çok yönlü aykırılıklarına, demokrasi açısından sakıncalarına değinmiştim. Kısaca, seçim güvenliği açısından çok ciddi ve telafisi mümkün olmayan riskleri içeren bir düzenleme.

Anayasa Komisyonu hızı ve teklifin en çok itiraz edilen öğelerinde hiçbir değişiklik yapılmaması, görevinden zorla istifa ettirilen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın “emir demiri keser” sözleri ile ne açıklanabilir, ne de haklı gösterilebilir. Çünkü bu düzenleme, Türkiye’nin seçim güvenliğini ciddi biçimde tehlikeye attığı için, demokrasi-anayasa diyalektiğini de zorlaştırıyor.

AKP-MHP ekseninde yoğunlaştırılan kin ve nefret söylemi, “ne pahasına olursa olsun iktidarı alacağız” ereğinde odaklandığı bir sırada AK Parti genel başkanı, hedefi farklı bir eksene kaydırdı: “Ümmet ittifakı”.

Amaç farklılaşınca, amaca giden yoldaki araç da haliyle ikinci plana geçti. Gerçekten, 298 sayılı yasa değişikliğinin hukuki altyapısı Anayasa ile hazırlandı. Anayasa değişikliği için ise, “kişisel projem” sözünü hatırlayalım.

Önce, seçim güvenliğine dair bir-iki hatırlatma yapmakta yarar var; sonra, “ümmet birliği” söyleminin anayasal açıdan anlamı; nihayet, “yurttaşlar birliği” için asgari gereklilikleri.

Seçim güvenliği
Hukuk güvenliğinin yokluğu, hayatın her alanında güvenlik sorunu yaratıyor: Kişi güveliği, toplumsal güvenlik, çevresel güvenlik gibi.

Bunlar mı sadece? Seçim güvenliği mesela:
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 27’nci yasama dönemi milletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi 3/11/2019 tarihinde birlikte yapılır… Meclis’in seçim kararı alması halinde 27’nci yasama dönemi milletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır” (6771 sy. K., Geçici md.21-A).

-Tarih belli; ama tarih güvenliği yok: Evet, 3 Kasım 2019; fakat öne de alınabilir. Kim alacak? TBMM şeklen; ama karar tek kişi tarafından verilecek. Ne zaman? Kazanacağına dair ‘sonuç güvenliği’ üzerine kesin bir kanaat sahibi olduğu zaman. Nerede? Bir TV programında, uçakta veya parti toplantısında.

-Bir yıllık süre: “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz” (Any., md.67/son). Bu kaldırıldı: “Anayasanın 67’nci maddesinin son fıkrası hükmü, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra birlikte yapılacak ilk milletvekili genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi bakımından uygulanmaz

Anayasa ile oynama yetersiz kalmış olmalı ki, 298 sy.lı Kanun’da yapılan değişiklikle, oy hakkına ilişkin temel ilkeler de zedelendi.

Anayasa ve ilahi kitap farkı
AK Parti Genel Başkanı, 5 Mart Salı günü Meclis grubu konuşmasında, amaçlarının ‘ümmetin birliği’ni sağlamak olduğunu söyledi.
Bunun anlamı ne? Şimdilik şu: Seçim ne zaman ve nasıl olursa olsun, din-mezhep-ümmet vurgusu öne çıkacak.
Ana çelişki şu: “Dinin politikaya alet edilmesi”, 15 Temmuz Darbe Girişimi’ne giden yolun ana nedenleri başında gelmekte; dinsel cemaatlerin yönetimi ele geçirmesi, Anayasa md. 24’ün ihlali yoluyla oldu.

15 Temmuz sonrasında gündeme gelen iki kavramdan biri liyakat, diğeri laiklikti; yani, Anayasa ve hukuka saygı.

Ne var ki, partisine dönmesi ve anayasal denge-denetim düzeneklerin ortadan kaldırılması ile Sn. Erdoğan, söylemlerini daha çok dinsel referanslara dayandırmaya başladı.

Oysa, ilahi kitap ile anayasa arasında nitelik farkı var: ‘Mutlak hakikat’, ilahi kitap için eksen kavram. Buna karşılık, dünyevi bir metin olan anayasa, diğer özgürlükler gibi din özgürlüğünü de tanıdığı için, bütün inançların aynı siyasal toplumda birlikteliğini güvence altına alır.

Yurttaşlık/laiklik ve eşitlik
Vicdan, inanç ve din özgürlüğü, Türkiye’de eşit yurttaşlık ve laiklik ekseninde geçerli kılınabilir ancak. Yurttaşlık/laiklik ve eşitlik üçlüsünde katedilecek çok yol olsa da, bunlar yerine, ‘ümmeti’ siyasal ittifakın merkezine yerleştirmek, çok tehlikeli bir hedef.
Bunun anlamı, Tanzimat-Meşrutiyet ve Cumhuriyet çizgisinde edinilen kazanımların kaybedilmesi değil sadece; vicdan, inanç ve din özgürlüğünün de zedelenmesine kapı açmaktır.

Bu söylem karşısında, din özgürlüğünü koruma görevi de, yurttaşlara düşecek… Haliyle, anayasal demokrasiyi savunan siyasal partilerin, ümmet söyleminin tam tersine halk ve yurttaşlık kavramlarını öne çıkarmaları yaşamsaldır.

Bunların öncüsü kadınlar olmalı: 8 Mart günü, buna en elverişli bir tarih. Kutlu olsun!

İBRAHİM Ö. KABOĞLU / BİRGÜN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder