Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor: Ülkemiz ekonomisi, yapısal özellikleri gereği, döviz hareketleri karşısında oldukça kırılgan, kur oynaklığının oldukça yüksek olduğu bir ülke. Ve kendiliğinden de bu hale gelmedi… Üretim alanları yok edildikçe, dışa bağımlılık ve dış borçlar arttıkça adım adım, göz göre göre bu noktaya geldi.
Türk Lirası, Nisan ayının sonundan bugüne yani yaklaşık bir 10 günde yüzde 7 değer kaybetti. TL’nin değer kaybetmesi, ithalat ve enerji maliyetlerinin, dolayısıyla üretim maliyetlerinin artmasına, döviz borçlarının tırmanmasına, enflasyon ve cari açığın yükselmesine neden oluyor. Dolar kurunun yükselmesiyle birlikte Merkez Bankası, bu yükselişi frenleyebilmek için faizleri yukarı çekme eğilimine giriyor. Yani ülkenin gelirinden daha büyük bir pay, küresel finans sermayesini ülkeye çekebilmek için kullanılıyor.
Son haftalarda dolar kurundaki artışın spesifik nedenleri var elbette. Dolar, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke para birimleri karşısında değerleniyor. ABD ekonomisinde işsizlik verilerinin olumlu gelmesi, bu sinyallerin ardından Fed’in faiz artışını kapsayan sıkı para politikasına yoğunluk vereceğini belirtmesi, Trump’ın İran’la nükleer anlaşmasından çekilme kararı ve bunun petrol fiyatlarına olumsuz yansıması, doların tüm dünya genelinde değer kazanmasının başlıca nedenleri arasında sıralanabilir.
Peki, Türk Lirası neden değer kaybediyor?
İşte burası zurnanın zırt dediği yer. Burada, TL’nin hareketine yakından bakıldığında, doların dünya genelinde değerlenmesinden muzdarip bir ülke açıklaması, bu hareketi tanımlamak için oldukça yetersiz kalıyor. Diğer bir ifade ile dış gelişmelerden etkilenen, edilgen bir ekonomi tablosundan farklı bir resim karşımıza çıkıyor. Bu resimde, dış gelişmelerle birlikte iç dinamiklerin, ekonomide büyüyen girdapların neden olduğu bir değer kaybı hikayesi yer alıyor.
Çünkü TL, sadece dolar karşısında değer kaybetmiyor. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin birçoğunun para birimleri karşısında değer kaybediyor. Kırılgan ülke liginden bakıldığında, Brezilya Reali, Güney Afrika Randı, dışarıdan bakıldığında Rus Rublesi, Euro, Sterlin… vb. birçok para birimi karşısında TL’nin ciddi bir değer kaybı izleniyor.
Türk Lirası, birçok para birimi karşısında değer kaybederken aynı zamanda dolar karşısında yılın başından bu yana en çok değer kaybeden para birimi olarak da öne çıkıyor. Kaldı ki yüzde 15’lerdeki faizi ile Arjantin’den sonra en yüksek faizi vermesine rağmen.
Para birimimizin değer kaybetmesinin nedeni, aslında ülkenin ta kendisi, yani iç ve dış siyasette izlediği yolu, ekonomik risklerinin artık kontrol edilemez hale gelmesi, hala ülkenin OHAL koşulları altında yönetilmesi vb parçaların oluşturduğu bir bütün yapısal sorun yumağı.
Ülke koşullarının artık öyle bir sürdürülemez noktaya eriştiği, sıcak paranın yüksek faize yani yüksek getiri vaadine rağmen Türkiye riskine katlanmak istemediğinden ortaya çıkıyor. Ne borsaya, ne de Hazine kağıtlarına talep var. Piyasadaki karamsarlık, geçtiğimiz hafta iki tekstil firmasının halka arzının geri çekilmesiyle de görünür hale geliyor.
Ortada her yanıyla işlemeyen bir sistem olduğu açık. İşsizlik, enflasyon, gelir adaletsizliği, borçluluk vb reel sorunlar bir yana, bugüne kadar kör topal bu sistemi yürüten mekanizmaların da artık işleyişe yanıt vermediği gözleniyor.
Aslı Aydın / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder