25 Mayıs 2018 Cuma

Hesabı kim nasıl verecek? - ÇİĞDEM TOKER

Konuya doğrudan gireceğim. 

Merkez Bankası, TL’nin değer kaybetmesini gün boyu seyredip akşam müdahale etti. Bu gecikme geçiştirilemez. 

Bir gün içinde TL’nin dolar karşısında günde 20 kuruştan fazla değer kaybetmesi, yakın gelecekte gerçekleşecek yüz binlerce sofradan yemek eksilmesi, işten çıkarmalar, dükkânlara kilit vurmanın önünü açarken, “birileri”nin oturduğu yerde haksız kazanç sağlamasına yol açtı. 

Milyonların geliri azalırken, cebimizden, maaşlarımızdan geleceğimiz çalınırken o “birileri” zengin oldu. Servetlerine servet kattı. 

Çok önemli bir iş yaptıkları için üst düzey yöneticileri yüksek maaşlar alan, standartların çok üzerinde sağlık ve yaşam güvenceleri bulunan Merkez Bankası’nın, 23 Mayıs günü sağlanmış haksız kazançlardan dolaylı/dolaysız sorumlu olmadığını söyleyebilir miyiz?

Merkez Bankası kararlıymış 
Merkez Bankası’nın (Para Politikası Kurulu) aylar önce yapması gereken müdahaleyi, beklenen etkinin görülmesinin imkânsızlaştığı kâbus dolu bir günün akşamında yaptıktan sonraki açıklaması ise evlere şenlik! 

Temel görevi fiyat istikrarını sağlamak; daha açık anlatımla para politikası araçlarını kullanarak enflasyonu düşürmek olan Merkez Bankası, sanki görevini zamanında ve eksiksiz yapmış gibi, ne diyor bakın: “Merkez Bankası fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda elindeki bütün araçları kullanmaya devam edecektir. Enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlanana kadar para politikasındaki sıkı duruş kararlılıkla sürdürülecektir.” 

Merkez Bankası, elindeki bütün araçları kullanmaya devam edecekmiş. 

Sıkı duruşu kararlılıkla sürdürecekmiş.

Gülünç değilse bile üzücü. 

Merkez Bankası, -son dönem uygulamalarına bakılarak- kararlı olduğunu düşünüyor, dahası kamuoyunun da “Merkez Bankası çok kararlı” diye düşündüğünü sanıyorsa yazık. 

Elindeki yasal politika araçlarını zamanında kullanmayan bu kadar önemli ve yapısı gereği saygın bir kuruluşun, ya kendisini ve bizleri kandırmaması ya da “iletişim” konusunu samimiyetle gözden geçirmesi gerekiyor. 
Bir de Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in sosyal medya paylaşımına bakalım.

Ne yapısal reformu? 
Sanki TL’nin sarsıcı değer kaybından Türkiye’de yaşayan milyonlar değil de İngilizler, Amerikalılar zarar görecek gibi İngilizce tweet atmış Sayın Bakan. Neymiş? Yatırımcı güvenini tekrar kazanmanın tam zamanıymış. Hükümet de yapısal reformları hızlandırmak konusunda kararlıymış. Değersizleşen TL’nin enflasyona yol açacağı ayan beyan belliyken yapılıyor bu açıklama. 


Hem inşaata dayalı büyüyeyim, hem bir avuç partili müteahhidi ihya edeyim, onlar için kanunları değiştireyim, 21/b ihaleleri, dövizli KÖİ sözleşmeleriyle bütçeyi bozma pahasına siyasi ömrümü uzatayım. 

Bütün bu kötücül ihtiras tablosu ülkenin kaynaklarını mahvederken de yapısal reformları hızlandırayım. Böylece yatırımcı güveni geri gelsin. 

Nasıl olsa 22 aydır devam ettirilen OHAL ile cezaevlerinin durumuyla, ifade özgürlüğünün geldiği noktayla TL’nin değer kaybı arasında bir ilişki yok. Nasılsa yok! 
Hem olsa ne olur? Bunları sorgulayacak medya mı var? Kamu bankası kredisiyle satın aldırtılmış kanallar emre amade. 

“Dış güçler de dış güçler/Oyunlar da oyunlar” nakaratını gece gündüz terennüm eyliyor. 
Hasılı, “yapısal reformları sürdürme kararlılığı” lafı, gerçeklikle bağı kopuk bir laftır. 
Bunun gibi gündüz düşleri yerine, ülkesini sevenlerin bugünlerde IMF’nin kapısı çalınacak mı çalınmayacak mı, bu fatura halka hangi vergilerle, ücretlerde, maaşlarda hangi “kesintilerle” ödetilecek, döviz üzerinden imzalanmış kamu yatırım sözleşmeleri ne olacak soruları üzerine kafa yormasında sonsuz yarar var.

Çiğdem Toker / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder