“Hisselerinin yüzde 51’ini Fransız Yves Rocher’e devreden Flormar, beş yılda bin mağazaya ulaşacak” diye demeçler vermiş bir Flormar yöneticisi, 2012 yılında. Kozmetik sektörünün devi olacaklarını, krizlerden etkilenmeyeceklerini iddia etmiş ve her ülke için hedef büyüme oranlarını sıralamış. Hedeflerine ulaştılar mı bilmiyoruz, yıllardır epey yol aldıkları kesin, bol makyajlı mağazalarıyla göz boyadıkları da. Makyajın altında neler döndüğünü ise Flormar işçilerinden öğreniyoruz…
Yeni işe girenler de var aralarında, 15 yılını Flormar'a verenler de. Ama hepsi aynı şeyi anlatıyor; asgari ücretle, gece gündüz demeden, ek mesailerle geçen yıllar. Bayramsız, tatilsiz, zamsız... Ekmek derdine sineye çekilmiş aşağılanmalar cabası. Onlarca kilo ağırlıkları taşımaya zorlanan, pudra tozları içinde havalandırmasız bir ortamda çalıştırılan kadınlar. Hastalansalar raporları kabul edilmiyor, aynı koşullarda çalışmaya devam ediyorlar.“Nasıl dayandık şaşırıyoruz o şartlara” diyorlar bugün.
Uzun yıllardır devam eden bu sömürüye geçtiğimiz Ocak ayında dur demeye karar veriyorlar. Haklarına sahip çıkabilmek için adım atıyor ve Petrol-İş Sendika’sına üye olmaya başlıyorlar. Çok kısa süre içinde sendika, işyerinde gerekli örgütlülüğe ulaşıyor. O güne dek sessiz bir boyun eğişe alışmış olan Flormar ise tehlikeyi seziyor ve büyük bir temizliğe başlıyor. İlk iş, örgütlenmenin öncülüğünü yapan 10 işçiyi kapı önüne koyuyor. İşçiler fabrika önünde bir direniş başlatıyor. Arkadaşlarının uğradıkları haksızlık karşısında sessiz kalamıyor diğerleri, sabah işe giderken ya da çay molasında direnen arkadaşlarını alkışlıyorlar. Sırf bu nedenle onlar da atılıyorlar işten. 125 işçiyi ekmeğinden ediyor Flormar, hiç düşünmeden. Bu saldırganlığın en önemli sebebini biliyoruz. Korkuyorlar, itiraz eden sesini yükselten işçilerden, bu sayının giderek artıyor olmasından. Baştan ezecekler ki sivrilenleri, diğerleri de uyanmasın. Ama işte bazen evdeki hesap çarşıya uymuyor, sermayedarlar için bile.
“Sadece hakkımız olanı istedik” diyor bugün kapı önündeki işçiler. “Tek yaptığımız bir sendikaya üye olmak." Sendikaya üye olmak, çıkarlarını korumak, bunun için mücadele etmek her işçinin yasal hakkı. Bunun farkındalığına ulaşmış olan işçiler, geri adım atmıyorlar. İşyeri ise kendini haklı çıkarma yolunda süreci bulandırmaya devam ediyor. Sendikanın yasal olmayan yollara başvurduğuna dair iddialar attılar ortaya. Sendika ise belgelerle açıklıyor işyerinde yasal bir mücadele yürüttüklerini.
Flormara, artık kolay kapatamayacağı bir leke bulaşmış durumda. Yıllardır kölelik düzeninde çalıştırdıkları ve sayelerinde kâr üstüne kâr elde ettikleri işçilerin sesi her geçen gün daha çok çıkıyor.
Direnişteki işçilerin çoğunluğu daha önce böyle bir mücadelenin içinde yer almamışlar. Belki de pek çok kişinin direnirken görmeye alışkın olmadığı başörtülü kadınlar, “ben daha önce AKP’ye oy veriyordum” diyen işçiler. Bugün o kadar haklılar ki, yaptıkları şeyin doğruluğundan o kadar eminler ki kendiliğinden çiziliyor sınırlar. Ya emekten yanasındır ya sömürüden, ya işçiden yanasındır ya patrondan. Bu basitlikte saçılıveriyor gerçekler ortalığa.
Direnirken dönüşüyorlar. “Eskiden olsa böyle fabrika önünde bekleşen işçiler çok garibimize giderdi” diyorlar. “Bu işler böyle çözülmez, mahkemeye versin, dava açsın diye düşünürdük. Ama şimdi anlıyoruz. Bu direniş okul oldu bize.” Öyle görünüyor. Kendilerinden çalınanların hesabını sormayı öğreniyorlar, öğreniyoruz…
İşveren içerdeki işçileri, daha zor bir ünitede çalıştırmakla ya da işten çıkarmakla tehdit ederek bazen de rüşvet teklif ederek tutmaya çalışıyor.Tel örgüler örülmüş, dışarısını görünmez hale getirecek önlemler alınmış. Yine de yetmiyor duvarlar, içeri ile dışarı arasındaki bağı koparmaya. İşten çıkarılmayı göze alarak alkışlıyorlar dışardakileri, içerdekiler.
Direniş iki aydır sürüyor. Daha ne kadar sürecek şimdilik bilemiyoruz. İşçiler haklarını almadan vazgeçmemekte kararlılar. Dalga dalga yayılan bir umudun simgesi oldular, en karanlık sayılan günlerde. Bu bile başlı başına değerli kılıyor mücadelelerini. Flormar’ın hiç bir ürünü ile ulaşamayacağı bir güzellik yansıyor yüzlerinden. Zincirlerinden kurtulmuş, örgütlü mücadelenin gücü ile direnen insanlığın güzelliği.
Eninde sonunda kaybedecek Flormar ve kazanacak insanlık!
Sema Karadal / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder