8 Temmuz 2018 Pazar

Lütfedilmiş demokrasi kalıntısı...- Mine G. Kırıkkanat

‘Oturmak’ ve ‘oturtmak’, güzel Türkçemizin hoş eylemleridir.
Yeni doğan bebekler dik tutulur. Biraz büyüyünce oturur, hele oturak kullanmaya başlayınca, adam olup çıkarlar!
Düşünmek için otururuz. Oturup, konuşuruz. ‘Oturma’ya gideriz birbirimize. Bazı sözler cuk oturur yerlerine. Laf gediğine oturtulur. Acısı içimize oturur. Patlıcan oturtma, ağzımıza layıktır. Etekler, ceketler belimize oturur. Yeni evlerde güle güle otururuz. Oturur kalırız, yorgun isek. Telaşlıysak, ‘ayağımızı uzatıp’ oturamayız bir türlü. Rahatsız ediyorsak, surat asıyorsak, bir köşeye çekilip otururuz.
Rahat soluk almanın ve aldırmanın ölçüsüdür, oturmak.
Oturmayı ve oturtmayı bunca seven ve başarıyla uygulayan bir toplum olarak bizler; doksan küsur yıldır oturup oturtmanın sonucu olarak ne yazık ki kallavi bir hezimete uğradık...
Ülkemizde demokrasiyi bir türlü oturtamadık, hatta oturacağı yeri bile tutturamadık. Yukardan bastırdık, aşağıdan fışkırdı. Aşağıdan bastırdık, yukardan kalktı. Bizim demokrasi, kutusundan fırlayan yaylı soytarı gibi, sürekli ayaklandı.
***
Ayaklanıp yere sağlam bassaydı bari, ama nerdeee?
Oturtma denemeleri sürerken hep devrilecekmiş gibi sallanıyordu. Sağdan destek, soldan destek, oturmasından vazgeçtik, dikine bile duramadı. Çünkü doğuştan bacaksızdı.
Sağlam bir demokrasinin bacaklarına, kurumlaşma deniyor. O da bir yüzyıl değil, birkaç yüzyıl alıyor. Kurumlaşma olmayınca, bizim bacaksız demokrasinin de ayağını uzatıp oturması mümkün olamadı tabii...
Oturtamadığımız demokrasi kendi kendine oturamayınca, sonunda birileri çıkıp nafile çabalara son verdi ve bizlere, demokrasi olmadan da oturabileceğimizi belletiyor da belletiyor...
Hatta ne güvenilir, ne de adil olan bir seçim sisteminde, hâlâ oy kullanıyor olmamızı; hatta sayılmayan oylarımızla hiç mi hiç sayılmayacak bir irade belirtmemizi bile, bize ‘lütfedilmiş demokrasi’ gibi sunuyor!
***
İşte bu oturaklı saptamalardan yola çıkan kulunuz, Türkiye’de tıpkı TBMM gibi işlevsiz, ama seçim vitrininde mostralık sergilenen “lütfedilmiş demokrasi” kalıntısını; artık oturtma değil de tencere gibi düşünmek gerektiğine hükmetti.
Bendeniz, ülkemiz tarihindeki demokrasi çabalarından geriye kalan ‘lütfedilmiş demokrasi’ tenceresinin seçimden seçime yuvarlanarak kapağını bulduğuna ve bal gibi oturduğuna inanıyorum!
Dibi yuvarlak tencere bile ocağın üstüne sağlam oturur. Oylar sayılmadan sonuçları -bazen 4 gün önce, yanlışlıkla- ilan edilen seçimlere indirgenen ‘lütfedilmiş demokrasi’; ocağa oturtulmakla kalmamış, altına harlı bir ateş yakılmış, fokur fokur kaynamaktadır. Ama kapağın tıngırtısına kulak verip, yakında tepesinin atacağını düşünmek yanlıştır. Çünkü kapak kurşundandır, ağırdır. Tıslaya fıslaya dayanır.
‘Lütfedilmiş demokrasi’ tenceresinin sağlamlığı, kapağına uygunluğundan kaynaklanmaktadır. Silahlı seçmenlerin kurşun sıkarak tezahürü tencere, seçilen iktidar kapaktır.
***
Suç tenceresi yuvarlanıp yataklık kapağını bulur.
Tencere beslemedir, kapağı da elbet besici olacaktır.
Yuvarlanan halk, elbet bu iktidara toslayacaktır.
Seçimleri lütfedenin ayağa kaldırdığı Osmanlı mazisi kapak olup, tencerede kudret macunu kaynatılmaktadır. Kapağın düdüğünü Reis öttürmektedir. Yardımcı Başbuğ, tenceredeki payını istemektedir. Yoksul ve aciz muhalefet ise mutfaktaki telaşı pencereden yutkunarak izlemekte, TBMM’deki işlevsiz varlığına beyhude liderlik için itişmektedir.
Türkiye’de mostralık seçimlere oturtulan “lütfedilmiş demokrasi” tenceresi, halktır. Kendisini cehalet ve ulufe ile besleyen politikacılara kapaklanmıştır. Bu böyle biline.
Ve boşalacak herhangi bir muhalefet liderliğine, mutlaka bir kabadayı, bir mafya eskisi ya da yenisi getirile. Caiz, layık ve uygundur.
Çivi çiviyi söker, böyle başa ancak böyle tıraş yapılır.

Mine G. Kırıkkanat / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder