11 Ağustos 2018 Cumartesi

CHP’nin krizi - TARIK ŞENGÜL

Türkiye, tarihine kazınacak ekonomik ve siyasi krize doğru dolu dizgin giderken, “ne olacak bu CHP?” sorusunun ne önemi var? CHP’de olup biteni iki türlü önemsemek gerektiğini düşünüyorum; birincisi, CHP bu vahim gidişi önleyememekten doğan bir sorumluluğa sahip, ikincisi, önümüzdeki dönemde bu krizden Türkiye çıkacaksa, bu konuda CHP’ye önemli sorumluluk düşüyor.
Ama bunu yapabilmesi için, geçen dönemden CHP’yi de sorumlu hale getiren bazı anlayış ve kabullerin değişmesi gerekiyor. Kaygı verici olan, mevcut gidişatın tam tersi yönde olması! 

O nedenle, bir CHP’li ve bir aydın olarak bu yazıyı bir kez daha uyarma ihtiyacı duyarak yazıyorum.

Geçenlerde, bir miktar psikanaliz alanı üzerinden CHP’nin uzun süredir heyecan yaratamadığını, yenilgisinin büyük ölçüde, CHP’nin toplumu harekete geçirecek bir projenin sahibi olmamasından kaynaklandığını yazdım. Bu izi, biraz gerilere giderek sürmek istiyorum.

CHP 12 Eylül sonrası siyasete geri döndüğünden bugüne, yaşadığı yenilginin yarattığı travmayı atlatamadı. Bu durum uzadıkça büyük bir ideolojik yenilgiye dönüştü ve günün sonunda karşımıza siyasi yenilgiler olarak çıkıyor!
Yenilginin iki boyutu var; birinci başarısızlık 12 Eylül sonrasında neo-liberalizm olarak önümüze konulan birikim stratejileri karşısında başka bir dünya tahayyül edememekten kaynaklanıyor. Ekonominin iflas noktasında olduğu bugün dahi bu sessizlik bozulamamıştır. İkincisi ise, 12 Eylül ile başlayıp giderek derinlik kazanan muhafazakârlık-dincilik karşısında yaşanan ideolojik-siyasi yenilgidir.
Bu sorunların Kılıçdaroğlu öncesine gittiğini biliyoruz. Ancak Kılıçdaroğlu ile birlikte, bu iki alanda yaşanan yenilgi doğallaştırılmış; Parti bu eksende yeniden konumlandırılmaya ve kurumsallaştırılmaya çalışılmıştır.

Kılıçdaroğlu’nun siyaset yapma anlayışının siyaset değil sosyolojide temellendiğini uzun süredir söylüyorum. Mesele şudur; siyaset, toplumun önüne düşmek, radikal müdahaleler yapmak demektir. Topluma heyecan veren de budur. Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet Projesi, 1970’lerdeki Ecevit çıkışı CHP’nin kendi tarihi ile ilişkili radikal eylemlerdir.

Oysa, CHP’de son yıllarda bariz hale gelen anlayış, toplumsal eğilimleri ölçüp, biçerek bu eğilimlerin arkasından gitmeyi ve sonra da travmatik hale gelen yenilgi duygusunu yaşamayı bir huy haline getirmiş bulunuyor. Ekmeleddin İhsanoğlu, Abdullah Gül gibi arayışlar tam da bu bakış açısının sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Öte yandan, CHP’ye haksızlık etmeyelim; bu tür bir yenilgi psikolojisi yakın dönemde CHP dışındaki (liberal) solda da kendini göstermedi mi? “Yetmez ama evet”çilik, travma sonrası davranış bozukluğu örneği olarak en kritik zamanda AKP destekçiliğine dönüşmedi mi? Aynı yenilgi duygusuyla 10 Aralık Hareketi, sol siyaseti, Türkiye’nin yeni toplumsal ortalamasına hitap edecek biçimde konumlandırmak istemedi mi? Kendini solcu gören bazı kesimler Abant Toplantıları’na çağrılmayı ayrıcalık olarak görmedi mi? Yenilgi ortak paydasıyla, solculuğu toplumculuk, toplumculuğu ise çoğunluk olma olarak görenler, AKP iktidarının ve projesinin inşasına harç ve tuğla koymadılar mı?
Bir kez daha CHP’ye dönersek; Kılıçdaroğlu CHP’yi sağa çekerek, muhafazakar isim ve kesimleri partiye getirerek, neoliberalizm karşısında sessizliği tercih ederek, başarısızlığı sürekli hale getirdi. Şimdi, “başka türlü bir şey benim istediğim”, diyen geniş halk kesimleri CHP’de değişim istiyor. Değişimin ne olması gerektiği belki iyi ifade edilemiyor; ama beklenti liderlik ötesi bir değişim yönünde.

Geldiğimiz noktada, CHP Genel Merkezi bu talebi yönetmeye çalışıyor; MYK toplu halde istifa etti ve Genel Başkan daha önce de birçok kez yaptığı gibi, MYK’yı yenileyerek değişim taleplerini yanıtlamaya çalışacak. Tabandaki beklenti MYK değişikliği ötesinde ama MYK değişikliğinin bile beklentiler yönünde olmayacağı anlaşılıyor. Yansıyan bilgiler Kılıçdaroğlu’nun yeni MYK’sında yukarıda sözünü ettiğim yenilgi kabulüyle siyaset yapanların sayısını artıracağını gösteriyor. Anlaşılan o ki CHP, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu derin krizi içlerinde “evet ama yetmez” diyenlerin de olduğu bir MYK ile karşılayacak.

Hepimize kolay gelsin!

Tarık Şengül / BİRGÜN

Not: Bu yazı MYK değişikliği ilan edilmeden önce yazılmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder