31 Ağustos 2018 Cuma

Serbest Uydurma Tekniği ile Tarih Analizi yapmak - TAYLAN KARA

Ahmaklaştırma ile uydurma birçok yerde yan yana, omuz omza, sırt sırta yürür. Buna verilebilecek en iyi örneklerden biri Bülent Somay’ın “Çok Bilmiş Özne” adlı kitabıdır.

B. Somay, bu kitapta Cumhuriyet tarihi başta olmak üzere birçok tarihi olguyu, aklındaki üç beş kavram ile açıklamaktadır. Açıklamakta mıdır peki?
Açıklama diye bir derdi yoktur. 
Kural çok basittir: 
Eğer olgular kavramlarınıza uymuyorsa, kavramlarınızı olgulara zorla giydirin. Uysa da uymasa da…

Kitaptan bazı örnekler verelim:
“Yekpare devlette kendi Oidipal korkularının yansımalarını bulan Batı Asya (ve onların etkisi altındaki Balkan ve Doğu Avrupa) toplumlarında isyancı genç kuşakların vatanseverlikleri, devlet iktidarına olan kontrolsüz tutkuları ve şiddete başvurma konusundaki gönüllülükleri, bu korkunun "yabancı düşmanlığı" şeklinde ifade edilen baba nefreti ve bununla atbaşı giden "baba yalakalığı" arasında yarattığı ikircikli konumdan kaynaklanır” (1). 
                                                                    *

“Batı Asya toplumlarının (esas olarak Rusya ve Türkiye) devlet ile ilişkisi, başlangıçta da anlatmaya çalıştığım gibi, son derece Oidipal bir ilişki. (2)“

                                                                     *

“Batı Asya'da ise devlet, iyi devlet/kötü devlet, anne devlet/baba devlet, eril devlet/dişil devlet diye, muhayyel olarak, ahlaki terimlerle bölünüyor. Bu da devletle karşı karşıya kalındığında bireylerde nevrotik ikircikli tutumlara, giderek psikotik bölünmelere yol açıyor. (3)” 
                                                                      *

“Hamlet'in iyi baba ile kötü babayı ayrıştırarak nevrozdan psikoza transfer etmesi gibi, '60'lar ve '70'ler kuşakları da devleti "iyi/kötü", "anne/baba" ve "dişil/eril" olarak parçalayarak benzer bir psikotik sürece girdiler. "Ana" devleti var olan hâkim ve yönetici sınıfların elinden kurtarma macerasına girerken, meşruiyetlerini tıpkı Hamlet gibi, ölü/iyi babanın hayaletinden aldılar. (4)” 

Bu alıntılarda tek bir tarihsel çözümleme yoktur. Ele aldığı ve yargıda bulunduğu toplumlarla ilgili bir satır bilgi yoktur. Ulaştığı sonuçlarla ilgili tek bir somut kanıt yoktur.  
                                                                    *
Her şey Oidipus, Her şey Freud!
Yazarın aklında bir kavram seti vardır: 
Oidipal çelişki, 
baba nefreti, 
nevroz, 
psikoz vs.
Aklında “ulaşılması gereken ve zaten en baştan ulaşılmış bir sonuç” vardır ve yazar modellemelerini olgulara giydirerek kendince derin çözümlemeler yapmaktadır. 
“Toplumların Oidipal takıntısı” ne demektir?
“Batı Asya Toplumları” diyerek tek bir torbaya doldurduğu toplam, nereden baksanız birbirinden farklı kültürleri ve tarihleri olan onlarca halktan ve 400 milyonun üzerinde insandan oluşmaktadır. Bu toplumların hepsinin analizini tek bir kavramla yapmaktadır: Oidipal ilişki… 
B. Somay, üç beş Freud klişesiyle bütün Cumhuriyet tarihini ve Batı Asya toplumlarının tarihini çözmüştür!

Burada, Türkiye Cumhuriyeti’ni çıkartıp yerine Roma İmparatorluğu,  Fransız Devrimi,  İnka Medeniyetini de koyabilirsiniz, hiç fark etmez; mantık düzeneği aynıdır.  
Bu keyfilik ve özgüvenle yazarın bilemeyeceği ne olabilir ki!
Kitabın adı tam da bu tutumu açıklamaktadır: Çokbilmiş Özne…
B. Somay’ın bu yazdıkları en iyimser bakışla kanıtsız ve uydurmadır. B. Somay aklına geleni kâğıda dökmüştür. Yazarın hiçbir şekilde kanıt gösterme ya da olguya dayanma derdi yoktur. 
Bu kitabın detaylı incelemesini yapmayacağız, konuyu aydınlatmak için bir örnek daha verelim.

 Aşağıdaki alıntıda uydurmanın üzerine cehalet de biner:
“Ne yazık ki Batı Asya toplumlarının tarihi, yekpare toplum/devlet yapısı, bütün değişim süreçlerini Oidipal bir çelişkiye kilitlemiştir. O yüzden de bu toplumların devrimci kuşakları, değişim mücadelelerini asla "özgürlük" talebi çevresinde kurmazlar. Rusya ve Osmanlı örneklerinde, ikisi de Fransız Devrimi'nden esinlenen bu iki ülkenin devrimci kuşakları iki yüzyıl boyunca "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" sloganının son iki talebini almış, ama ilk talebi kah "Cumhuriyet"le, kah "Adalet"le, kah "Bağımsızlık"la ikame etmişlerdir. "Özgürlük!" diye bağırmaya dilleri dönmemiştir bir türlü. (5) 

B. Somay’ın iddiasına göre Rusya ve Osmanlı devrimcileri, 200 yıl boyunca Fransız İhtilali’nin sloganı olan “özgürlük, eşitlik, kardeşlik”in taleplerinden ikisini sahiplenirken ”özgürlük” talebini sahiplenmemiştir. Yazara göre Osmanlı ve Rus devrimcilerinin dilleri "Özgürlük!" diye bağırmaya bir türlü dönmemiştir.”

                                                                  *

Böylesine açık bir tarih çarpıtması yapmak için birçok olguyu görmezden gelmek ve gerçekten çok uğraşmak gerekir. Bu bir bilgisizlik ise sıradan bir bilgisizlik değil, edinilmiş bir bilgisizliktir. 
Yazar çok basit bir araştırmaya girmiş olsaydı, böylesine gerçeğe aykırı iddialarda bulunamazdı. Bu analiz tamamen yanlıştır, uydurmadır, tarihi olgularla asla uyuşmayan keyfi bir saptamadır. 
Çok basit bir soru soralım: İttihat ve Terakki Partisi’nin meşhur sloganı nedir?
Yanıt: hürriyet, 
müsavat, 
adalet, 
uhuvvet…
Bugün kullandığımız şekliyle: özgürlük, eşitlik, adalet, kardeşlik…
1908 seçimlerinde İttihat ve Terakki'nin sloganı "Yaşasın hürriyet!”, “Yaşasın millet!”, “Yaşasın vatan!" olmuştur (6).
B. Somay çok değil iki dakika araştırsaydı 1908 Temmuzunda 2. Abdülhamit tahttan indirildiğinde meydanlardaki kitlenin şu sloganla yürüdüğünü bilirdi:
“Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!” 
Bağlantıdaki fotoğraf İstanbul’daki 1908 kutlamalarından alınmış olup pankartlarda Osmanlı Türkçesi ve Ermenice ile şunlar yazmaktadır:
AZADUTYUN-HÜRRİYET, HAVASARUTYUN-UHUVVET, ARTARUTYUN-ADALET (7)…
Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra Resneli Niyazi Bey Selanik’te “hürriyet kahramanı” olarak karşılanmıştır (8).
Resneli Niyazi’nin, dağda bulunduğu sırada evcilleştirdiği geyik, bir hürriyet sembolü kabul edilmiş ve "gazal-i hürriyet" olarak tanınmıştır (9). 
1917 Ekim Devrimi’nin temel sloganı “Ekmek, barış, özgürlük!” idi. 
Sayısız örnek verilebilir.
Bu yazdıklarım herkesin her yerde bulabileceği basit düzeyde bilgilerdir, aslında malumun ilamıdır.
Bu yazılanlar herkesin bildiği, B. Somay’ın ya bilmediği ya da biliyorsa umursamadığı somut olgulardır. 
Bülent Somay uydurmaktadır. 
B. Somay’ın kitabında Osmanlı ve Rus devrimcileri için yazdığı "Özgürlük!" diye bağırmaya dilleri dönmemiştir bir türlü.” yorumu açıkça bir palavradır. 

                                                                 *

Bunlar çok gizli bilgiler midir? İnsan bu denli somut tarihi olguları görmezden gelerek şu satırları böylesine büyük bir özgüvenle nasıl yazabilir? Böylesine keskin ve kendinden emin yargıları büyük bir özgüvenle yazarken yazdığı şeyle ilgili hiç mi bilgi sahibi olmaz? 
Ahmaklaştırıcı metinlerde en sık rastlanan özelliklerden biridir: 
Sınırsız özgüven…
                                                                  *
Bir Önyargı Denemesi
Bir insan size toplumsal olayları psikolojinin düzenekleri/modellemeleri ile anlatıyorsa karşınızda bir uydurukçunun olma olasılığı %90‘dır. 
Toplumsal olayları ya da tarihi, psikolojinin kavram, düzenek ya da modellemeleriyle açıklama eğilimleri kendi başına zaten son derece sorunlu yöntemlerdir. Üzerine yukarıda örneklerini gördüğünüz maddi yanlışlıklar ve keyfilik yığınını da eklediğinizde bu tür bir “tarih analizi”ne sadece bir isim uygun olabilir:
Serbest uydurma tekniği…

Taylan Kara / SOL


Kaynaklar:
1. Bülent Somay, Çok Bilmiş Özne, Sf. 111, Metis Yayınları, 2008, İstanbul.
2. Age Sf. 103.
3. Age Sf. 104.
4. Age Sf. 97.
5. Age Sf. 112.
6. Kâzım Nami Duru, İttihat ve Terakki Hatıralarım, İstanbul, 1957.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder