Çok alametler belirdi son günlerde. Mesela Şanlıurfa'da belediye başkanları ve milletvekillerine yaklaşıp iş isteyen bir genç, olumsuz yanıt alınca üzerine benzin döküp ateşe verdi. Malumunuz, uzun süredir maddi sıkıntı çeken İsmail Devrim ise, oğluna okul pantolonu alamadı ve pantolonu olmadığı için oğlu okuldan gönderilince intihar etti.
İsmail Devrim aynı sebeple ölümü seçenlerin 234’üncüsü. Kayıtların yalancısıyız, İsmail’den önce bir yılda 233 kişi daha geçinemediği için ölümü seçti.
Krizin yakıcılığı yeni hissedilmiş olabilir ama yoksullar için yeni bir gelişme yok olup bitende. Onlar hep krizde, onlar hep işsiz, onlar hep yoksul.
Krizin daha yeni yeni konuşulduğu Ocak ayında TBMM Dikmen girişinin 50 metre uzağında olan Meclis Devlet Hastanesi'nin önünde üzerine benzin dökerek kendini ateşe veren ve polislerin müdahalesi ile ölümden dönen S.A. çoktan unutuldu. 39 yaşındaydı S.A. İnşaat işçisiydi fakat işsizdi. Benzini başından aşağı döktükten sonra çakmağı ateşledi. Haberlerde S.A. olarak kodlanan isim Sıdkı Aydın. Utanılacak bir şey var sanıyorlar Sıdkı’nın eyleminde. Utanılacak tek şey var, Sıdkı’yı bu eyleme iten bir düzenin hala ayakta olması, yıkılmamış olması.
Hikâyesini hatırlatayım bir parça. 2013’te iş kazası geçirmiş. Kaza deyip geçtiğimiz olay üçüncü kattan yere çakılmak. Mucize eseri kurtulmuş. İşvereni şu meşhur inşaat şirketi SİNPAŞ. Sahip çıkmamış işçisine. O da mecburen dava açmış. Beş yıl sürmüş dava, sonuç yok. Paran yoksa adaleti nereden bulacaksın, çocukluk işte. Son çare tutmuş meclisin yolunu, dökmüş üzerine gazı, çakmış çakmağı. İnsanın işsiz olsa bile kendini yakması öyle kolay mı? "Kendimi yakmak gibi bir niyetim yoktu” diyor sorduklarında, “İstiyordum ki sadece bir milletvekili gelsin, inşaat işçisinin sorununu dinlesin."
***
Kendini yakanlar, intihar edenler, umutsuzluğa kapılanlar çoğalıyor. Fakat unutulmaması gereken şu; Haksızlık, hukuksuzluk, zulüm her zaman aynı yola sürüklemez insanı. Mesela geçtiğimiz günlerde Bursa İnegöl’de başka bir olay ortaya çıktı. İlçedeki bir mobilya fabrikası K.D. adlı 17 yaşındaki çocuk tarafından ateşe verildi. Polisler yakaladı çocuğu, sorguladı. Fabrikada işçiydi, işten atılmış, parasını da alamamıştı.
İnsanlar böyle çaresizken, yaptığı zulmün yanına kalacağını sanmak varsıl ahmaklığıdır. Bir de bakmışsın seni korumak için dizayn edilmiş hukuk, seni korumak için örgütlenmiş devlet çaresiz kalmış. Tutuşursun kıçından, söndürecek itfaiye bulamazsın. Yardımına koşup gelecek kim varsa emekçidir nihayetinde, zulmettiklerinle aynı sınıftandır.
***
Anlattığımızın esası ne? Kapitalizm öldürür. İşçiysen hele, bizzat varlığı varlığına yöneltilmiş ölümcül bir tehditten ibarettir bu düzen. Kapitalizm, işçi kanı emerek beslenen bir eski zaman zebanisidir.
Bırakalım intihar eden, kendini yakan biçareleri bir tarafa, AKP’nin hüküm sürdüğü son 16 yılda 21 bin 800 işçi hayatını kaybetti. Bu veri yazılı hale getirilip yayınlanana kadar 200 kişi daha eklendi üzerine. Dile kolay 22 bin işçi. Türkiye işçi ölümlerinde Avrupa birincisi. Çünkü kapitalizmin en vahşisi, en kuralsızı, en utanmazı bizde. Sendika yok, kayıt yok, güvence yok, denetim yok. İş buldun diyelim, binlerce işsiz kapıda bekliyor. Üstelik sana verilen ücretin yarısına çalışmaya hazır yüzbinlerce Suriye göçmeni de sırada. Bu şartlarda iş bulunacak, başarılabilirse ücret alınacak, yetirilebilirse kira verilecek, karın doyurulacak, çocuğa pantolon alınacak, büyüklere ilaç götürülecek…
Mümkün mü? Günde 12 saati geçen uzun çalışma süreleri, ağır ve yoğun çalışma, stres, düşük ücret kapitalizmin ilkel dönemine geri döndüğümüzün habercisi. Üzerine bolca dökülmüş din sosu bu gerçeği unutturamaz. Hiçbir inancın bu acıyı dindirmesi mümkün değildir. İşçi intiharları artıyor haliyle. Kapitalizm böyledir, ölümüne kaza süsü verememişse, intihar derler.
16 yılda 22 bin işçiyi ölüme gönderdiler din soslu AKP iktidarında. Cami avlusunda “din kardeşiyiz” nutku atanlar, TÜSİAD’ın önünde yaka ilikleyip, “işçiler direnmesin diye Olağanüstü Hal ilan ettik” dediler. Peki ya din kardeşliği? Onun hesabı öte dünyada. Bu dünyada her şey daha fazla kâr için!
22 bin işçi… Dört yıl süren milli mücadelede bütün cephelerdeki kaybımız 9 bin 167 kişi. Demek ki bu ülkenin bağımsızlık savaşındakinden daha ağır bir saldırı altındadır işçi sınıfı. Kayıpları büyüktür. Ölmeyip hayatta kalanların hali ise ölümden hallicedir, perişanlıktır.
***
Örgütlenmezsen intihar edersin. Bu saldırı altında örgütsüz olmak zaten intiharın ta kendisidir.
Evet, kendini yakanlar, intihar edenler, umutsuzluğa kapılanlar çoğalıyor. Fakat unutulmaması gereken şu; Haksızlık, hukuksuzluk, zulüm her zaman aynı yola sürüklemez insanı. Bazısı kendini tutuşturur, bazısı düzenin çarkına çomak sokmaya kalkar.
Cana geleceğine mala gelsin, denir, atalar sözüdür. Yani, bir işçinin kendini yakmasından evladır fabrikasını yakması. Ama daha iyisi vakit geçirmeden örgütlenmesidir. Bunu yaptığında kendini yakmasına gerek olmadığını, asıl yapılması gerekenin zulmün kalesini yıkmak olduğunu anlayacaktır.
***
"Yanıyorum ateşimi körükle, boğuluyorum beni derin denizlere at" diyor göçürtülmüş bir Ege türküsü. Görüyoruz yangını, itfaiyecisi biz değiliz. Dediğimiz şu; Kriz yoksullar için kıyamet alametiyse, direniş de varsıllar için kıyamet alametidir.
Çok alametler belirdi son günlerde.
Sonu hayırlı olsun!
Orhan Gökdemir / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder