23 Ekim 2018 Salı

Dam üstünde saksağan…- ÖZDEMİR İNCE

“Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı” deyimi “Konuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan yersiz, saçma söz” anlamına geliyor. Deyimin internette bir de öyküsü var: 
“Boğa Dağları’nın güney tarafı ılıktır. Kış şiddetli olmaz. Saksağan adı verilenbir çeşit karga, kışın oralarda barınır. Bazı hastalıklı inekler, danalar, keçiler sürüyle birlikte gidemediklerinden, evin önündeki ayak damının üzerinde pineklerler. Oralarda bulunan bir çeşit sinek gelir, bu hayvanların sırtına yapışır; bir delik açarak yumurtlar. İlk yaza doğru bu deliklerden birçok sinek çıkarak uçuşur. Çok zayıf ve dermansız olan bu hayvancıkların sırtındakiyumurta keselerine dadanan saksağanlar, hayvanın sırtına 
konarlar, gagalarıyla yumurtalığı delerek bulduklarını yerler. Zavallı hayvanlar çabalasalar da saksağanları kovamazlar. Deride yer yer birçok yaralar açılır. Evdeki nineler, kadınlar ellerine geçirdikleri sopalarla, dam başına konmuş olan saksağanları kovarlar. Bu söz oradan kalmıştır.” Öyküsü de deyimin kendisine benziyor.

***


Siyasette sağcılar, İslamcılar başları sıkışınca, gündemi değiştirmek için bu yönteme başvururlar: “Meteorolojinin tahminlerine göre yağmur yağacakmış” dersin, lakabı Göde Omar olan adam “Vay bana göde dedin” diye kavga çıkartır. Bir zamanlar, CIA ve AB önderliğindeki “Tarihimizle yüzleşelim!” cıvıklığı yüzünden insanlar kusma noktasına gelmişti. Tartışmanın tam ortasında Ermeni soykırımını, Kürt sorununu ortaya atarlardı.

***

“Soydur çeker” derler, AKP Genel Başkanı sıfatıyla mikrofona çıkan R. T. Erdoğan da başı sıkıştıkça sık sık bu yönteme başvurur. Bilinen, bayat bir hikâye ama olsun: Tıpkı, bir Hıristiyanın Yahudi olduğunu anladığı birini tokatlaması gibi. 
Tokadı yiyen Yahudi şaşkınlıkla sormuş: 
- Neden vuruyorsun bana? 
- Siz, bizim peygamberimiz İsa’yı öldürdünüz. 
İyice şaşıran Yahudi cevap vermiş: 
- İyi ama, o iki bin sene önce oldu. 
Hazır cevap Hıristiyan yanıtlamış: 
- Ben yeni duydum!
***

AKP Genel Başkanı’nın yeni duymaya ihtiyacı yok, başı sıkıştıkça zuladan bir iftira çıkartıyor ve cemaatini bir kez daha bağlıyor. Cemaatin ne Johnson’ın Ankara ziyaretinden, ne İnönü’nün ABD’ye Köroğlu diliyle yazdığı mektuptan ne de ABD’nin Marshall yardımı programından haberi var. 1962 yılında, dönemin ABD Başkan Yardımcısı Lyndon B. Johnson Ankara’yı ziyaret ediyor; İsmet İnönü de o dönemde Başbakan; elinde Türk ve ABD bayrakları var, protokol icabı. AKP Genel Başkanı, karartılan Türk bayraklı fotoğrafı göstererek İnönü’yü suçluyor. Gayet iyi hatırlıyorum: 1950’lerde Demokrat Parti yöneticileri, milleti afyonlamak için, İsmet Paşa’nın İnönü savaşlarında, korkudan kaçıp bir samanlığa saklandığını söylerlerdi. Demokrat Parti’nin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, güya İsmet Paşa’nın yakın silah arkadaşı idi. 

Şu Marshall Planı’na gelince: II. Dünya Savaşı sonrasında, 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konmuş ABD kaynaklı, antikomünist hedefleri olan bir ekonomik yardım paketidir. 16 ülke, bu plan uyarınca ABD’den ekonomik kalkınma yardımı almış ve bu plan Avrupa’yı 70 yıl etkilemiştir. (Le Monde, 21.06.2017)

Bu durumda, ABD’li bankacı David Rockefeller’in sözlerini hatırlatmak bize düşmekte: “Mesela Türkler yıllar boyu komünizme karşı savaşmıştır. 1950’lerde ülke yönetimine bizim desteğimizle Adnan Menderes gelmişti.Bizden seçimde aldığı destek karşılığında, Marshall yardımı adı altında devamlı borç alıyor ve ülkesinde yatırımlar yaparak sanayi yapısını geliştiriyordu.” (www.oncevatan.com.tr)

Özdemir İnce / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder