Malum, yerel seçimlere az kaldı. Isınma turu atıyor iktidar partisinin süper genel başkanı. O aynı zamanda yasamanın, yürütmenin, yargının başı. 31 Mart’ta nasip olursa yerel yönetimlerin de başı olmak istiyor. Yolu yarıladı sayılır. Büyükşehir belediye başkanlarını istifa ettirip yerine kendi istediklerini atadı. Kürt illeri atanmış kayyımların elinde.
Giderek gereksizleşiyor seçim meçim. Zaten geçen ay reisin yerel seçimleri kaldırmayı düşündüğünü fısıldadılar. Kaldırsa kim ne diyecek? Saraydan atama yaptın mı sen sağ ben selamet. Çok çok “atanamayan belediye başkanları” sorunu olur, ona da kimse aldırmaz.
Partisinin genel merkezinde AKP Kadın Kollarına konuşarak verdi startı. "Türkiye'de kadını gerçek anlamda özgürleştiren hareket AK Parti'dir. Kadını politikalarının merkezine yerleştiren başka bir hareket yoktur” dedi. “Kaleyi içeriden fethetmek” gerekliydi, içeriye sesleniyordu. AKP’li kadınlar alkışladılar.
Sonra usulen ana muhalefet partisi genel başkanına getirdi lafı. "Bu mahalli idareler seçimi belki de bu ana muhalefetin sonu olacaktır. Sadece millete değil, CHP'ye de bela. CHP'yi de bundan kurtarmamız lazım. SSK'yı batırdı, CHP'yi batırmanın gayreti içerisinde" dedi. AKP’li kadınlar alkışladılar.
***
Her şeyin başkanı olan iktidar partisi genel başkanının tersine sadece partisinin başkanı olan “fakir” Kılıçdaroğlu da yerel seçimlere hazırlanıyordu o sırada. İstanbul için düşündüğü ismin Sabancı Holding Çimento Grubu Başkanı Tamer Saka olduğunu müjdelediler. Yeni Türkiye’nin inşasında çimentonun rolü malum, ana muhalefet geri mi kalsın? Daha önce Ümit Boyner ve Muhtar Kent’in adı geçmişti gerçi, olmadı demek. Holding patroniçesi olmazsa Ceo, aşağısı kesmiyor yani.
Nedir özelliği Tamer Saka’nın. Holding kâhyası. Başka? TÜSİAD görevlisi, “Türk-Amerikan Council” yöneticisi. Daha ne olsun. Çimento var, kum var, kürek var. Kılıçdaroğlu da suyunu döker, al sana İstanbul adayı. İhsanoğlu Ekmeleddin’den, Mustafa Sarıgül’den, Muharrem İnce’den, hatta Kemal Kılıçdaroğlu’ndan neyi eksik? Olmadı, partisinin mutemedi Gürsel Tekin aportta bekliyor. Açıklama yaptı dün, “İstanbul’u alacağıma Ak Partililer de inanıyor” dedi. İnanmakla kalmıyor, gülüşüyorlardır da.
Geçen hafta CHP’li bir ismin yönetimindeki Kartal Belediyesi’nden de dengeleri değiştirecek bir hamle geldi. Arnavut kaldırımına asfalt dökerken yakalandılar. Olay açığa çıkınca Belediye suçu muhtarların üzerine attı, “Onlar istedi” dedi.
Asfalt hazır, çimento yolda, kadınlar alkışta. Düzen iktidarı ve muhalefetiyle seçime hazır özetle.
***
Kılıçdaroğlu İstanbul’a çimentocu ararken, iktidar partisinin ülkeye beton dökme faaliyeti kesintisiz sürüyor. Önceki seçim çalışmalarının bir uzantısı olan “İmar Barışı” uygulaması “kaçak yapı bayramı”na dönüştürtü işi. Mesela, sadece Doğu Karadeniz'de “barış” için başvuru yapanların sayısı 183 bin. Trabzon-Giresun sınırındaki küçük Sisdağı Yaylası'nda başvuru sayısı 1070. Demek ki sadece bir yaylada binin üzerinde kaçak yapı var. 183 bin başvurunun illere göre dağılımı şöyle: Trabzon 110 bin, Rize 38 bin, Giresun 20 bin, Gümüşhane 13 bin… Giresun’un şehir nüfusu 135 bin, Gümüşhane’nin 57 bin civarında. Demek ki bu iki şehirde her beş kişiden birinin kaçak yapısı var. Orta büyüklükteki Trabzon ilinin kaçakçılarının sayısı pek çok ilin nüfusunu geride bırakıyor.
Eskiden hayvan otlatmak için kurulan yayla yerleşim bölgelerinin hali ise gerçek bir perişanlık. Karadeniz’de köylü möylü bırakmadılar, hepsi şehirlere yerleşti. Yazın doğayı yağmalamak için köylerine geri dönüyorlar sadece. Hayvan beslemiyor ki yaylayla işi olsun. Kim peki o yaylalarda kaçak yapı çatanlar? Şehirlerde oturup “yaylada da bir çatım olsun” diyenler. Zaten geçmiş olsun, yaylalar tükendi, istese de yer kalmadı hayvancılık yapan köylüye.
Yağmada geç kalanlar üzülmesin, böyle bir ülkede fırsatlar bitmez. Mesela Gümüşhane-Trabzon arasındaki Taşköprü Yaylası'nda kaçak binası bulunanlar gecikmiş biraz. Geciktiler diye kaçak yapılarını yıkacak halleri yok, binalarının bulunduğu sokaklara "15 Temmuz" adını vererek çözmüşler işi. Kim cesaret edecek 15 Temmuz’u yıkmaya? Maazallah Fetöcü yaftası yersin!
Haliyle Kılıçdaroğlu’na manevra alanı bırakmadı AKP. O da gidip bir çimento Ceo’su buldu. Seçilirse harç yapacak, henüz kaçak yapı çatamamış yoksul halkımıza bedava dağıtacak.
***
Fakat AKP’nin kadınları özgürleştirmesinin olumsuz sonuçları da ortaya çıktı geçen hafta. AKP’li TBMM Başkanı Binali Yıldırım, sosyal yardımlar aracılığıyla kadınların daha fazla maddi imkâna sahip olmasının boşanmış erkeklerin evlenecek kadın bulamamalarına yol açtığını söyledi üzülerek. “Dolayısıyla sosyal devletin de ölçüsünü, ayarını yerinde tutmakta fayda var” dedi.
Vallahi doğru. Kadın parayı buldu mu ya davulcuya gider ya zurnacıya. Keseceksin sosyal yardımı, muhtaç bırakıp hacı yağı kokan dedelerin önüne düşüreceksin ki titreyip kendilerine dönsünler.
Rakam verdi Meclis Başkanı, iktidarları döneminde 3 milyardan 53 milyara çıkarmışlar sosyal yardımı. Para bitti, toparlayacaklar mecburen, bedava makarnayı, kömürü azaltacaklar. Doğayı yağmalayan köylüye daha az para akıtacaklar. Ama getirisi de olacak bu kısıntının, dul amcalar daha kolay kadın bulacak. Hiçbir bekâr dede ağaca çıkıp “karı isterim” diye bağırmayacak. Federico Fellini’nin kulakları çınlasın!
Bu arada Erzincan’da “Binali Yıldırım Üniversitesi” varmış, Meclis Başkanımız orada müjdelemiş sosyal yardımların kuş olacağını. Büyük olasılık üniversitenin “Yumuşak G Kürsüsü”nde etmiştir bu lakırdıları. Müthiş gerçekten!
AKP Genel Başkanının kadınlara nutkunda sözü neden Kılıçdaroğlu ve SSK’ya getirdiğini anlamışsınızdır. Sosyal yardımları budayacaklar, SSK için de yol yapıyorlar. Sağa sola yardım dağıtırken bonkör olanların “emeklilikte yaşa takılanlar”a nasıl çemkirdiğini gördünüz. Sosyal güvenlik ile sosyal yardım arasındaki mesafeyi tamamen sildiler. Bir lütuf olarak görüyorlar emekliye verileni de. Kesmeye kalkarsa sorumlusu belli, Kılıçdaroğlu 90’lı yıllarda SSK’yı çökerttiği için.
***
Bilemeyiz, AKP’li kadınlar belki gerçekten özgürleşmiştir ama ülkenin kadınlarının durumu pek parlak değil. Mesela kadınların işgücüne katılma oranı 1990'da yüzde 34,1 civarındayken, bu rakam 2004 yılında yüzde 25,4 olarak gerçekleşti. Üstelik bunda kırsal alanın katkısı büyük. Demek ki şehirlerde daha düşük bir oranla karşı karşıyayız. 1988 yılında üniversite mezunu kadınların yüzde 82,5’u çalışırken, 2016 yılında bu oran yüzde 71,6’ya geriledi. Eğitimli kadınlar bile eve kapandı dönemlerinde.
Hakkını teslim etmeli, bu sadece AKP’nin marifeti değil. Türkiye’de kadınların işgücüne katılımı 1950’li yıllardan bu yana düşüyor. 1955’te yüzde 72 olan rakamın 2000’li yıllarda yüzde 20’li rakamlara gerilemesinin gösterdiği tek şey var: Gerileme ve gericileşme.
Seçim, kadın, beton formülü işte bu. Düzenin sihirli formülüdür. Kadını gericileştirdikçe ve betonu yaydıkça seçimler çantada keklikti hep.
Fakat deniz bitti, betona dayalı seçim modelinin sonuna yaklaşıyoruz. Ona eşlik eden sadaka ekonomisi için de tehlike çanları çalıyor üstelik. Bunlar kadını eve kapatmanın alt yapısının çöktüğünün habercisi. Artık seçim meçim çare olmayacak krizlerine.
***
“Kadının yeri evidir” diye diye kadını ve ülkeyi getirdikleri yer ortada. Flormar direnişine bakın, yine o kadınlar haber veriyor yaklaşmakta olanı. Diyorlar ki hep birlikte: “Kadının değil kedinin yeridir ev. Biz fabrikada direnişteyiz.”
Orhan Gökdemir / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder