Ekonomide uyarı zilleri son birkaç yıldır çalmasına, uzmanların “ekonomimizçöküyor” uyarılarına rağmen AKP iktidarı, mega projeler, otoyollar, sahil yolları, Avrupa’yı hasetinden çatlatacak dev havalimanları, köprüler yapmaya koyularak bu uyarıları tekzip etmeye kalktı. Yaptıkları köprüler, sahil yolları ve otoyolların bazıları çöktü gerçi. Ama ekonomi kâğıt üstünde çökse de günlük hayatta henüz çökme emareleri göstermediğinden beton yatırımlara tam gaz devam ettiler. Çünkü ekonomideki çöküşü gizlemek için her zaman üzerine çökecek bir kurum, mal ve emtia bulmakta zorlanmadılar.
Önce devletin kârlı ne kadar KİT’i varsa çöktüler. Haraç mezat bir yandaşa ya da yönetimine yandaşları alacağını taahhüt eden bir yabancıya sattılar. Şirkette yaşanan hisse sorunlarını bahane ederek Türkiye’nin en büyük şirketi Türkcell’e çöktüler. İş Kur’a kaynak aktaramayınca İşçilerin maaşından kesintilerle oluşturulan İşsizlik Fonu’na çöktüler. 2008’de bir kanun çıkararak ÖSYM’nin parasına çöktüler. Özelleştirme dışında kalan ne kadar KİT varsa çöktüler. Bankalar dahil bütün bu kitleri Varlık Fonu’na bağladılar. Atatürk Orman Çiftliği’ne çöktüler. Yerine Külliye dedikleri sarayı yaptılar. Bezm-i Âlem Sultan Vakfı’nın hastane, iş hanı, dükkânlar ve bilumum varlıklarına çöktüler. Yerine yandaşların yönetiminde olduğu bir üniversite kurdular. TMSF’ye geçen bütün medya kuruluşlarına çöktüler. Okluk Koyu’na çöktüler yazlık saray yapıyorlar. İsrail’in Mavi Marmara’da yakınlarını kaybedenlere ödediği 20 milyon dolara çöktüler.
***
Seçim sonrasında ekonomi gerçekten çöktü. Enflasyon ve döviz kurunu tutabilene aşkolsun. Bütün Avrupa’yı dolaştık, daha önce arayı bozduklarımızın ayağına gittik, ama kredi muslukları açılmadı. Sonunda Damat Bey, kredi kuruluşlarına güvence vermek için MCKinsey’le anlaşıldığını açıkladı. Ama Türkiye’de bu mesele hayli tartışılıp hükümetin aleyhine dönünce Cumhurbaşkanı anlaşmayı bozdu.
İşlerin tıkırında gitmediği zamanlarda gündemi değiştirme metodu hemen devreye girdi. Rahip Brunson, İdlip sorunu, af konusu da yaraya merhem olmayınca Cumhurbaşkanı Erdoğan, yine Cumhuriyet arşivine daldı. Galiba en iyi abonemiz Cumhurbaşkanlığı sarayı. Arşiv tarandı ve İnönü’nün IMF’nin kapısına giden kişi olarak takdim edildi ve elinde ABD bayrağı olan resminin olduğu Cumhuriyet ve Ulus gazeteleri kürsüden sallandı. Erdoğan’ın Kızılcahamam kampında kürsüden salladığı gazetelerde IMF yardımı değil Truman yardımından bahsediliyordu gerçi ama ne gam. IMF’den ilk kredi anlaşmasını DP iktidarı zamanında Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın yaptığını havuz medyası yazmadığı için, AKP tabanının haberi bile olmadı. ABD gezisi sırasında İnönü’nün elinde iki ülkenin dostluğuna vurgu yapan ABD bayrağını gösterip Türk bayrağını kadrajdan çıkardıkları kanıtlanınca “Biz elinde Türk bayrağı yok demedik ki...” diye sudan bir savunmaya geçtiler.
İnönü tartışması sonlanmadan daha önce gündeme getirdikleri İş Bankası’ndaki CHP hisselerinin Hazine’ye devri meselesi ısıtılıp yeniden sunuldu. Birkaç hafta önce yurtdışı gezisinden dönerken Erdoğan, uçakta bu konuyu dillendirmiş, biz de “İkinci bir müsadere yasası mı geliyor” diye yazmıştık. Ancak İş Bankası konusunun gündemi değiştirmek için mi, yoksa gerçekten CHP’nin İş Bankası’ndaki hisselerine çökmek için mi yaptıklarını tam kestiremiyorduk. Erdoğan’ın bu konudaki açıklamalarından bir gün sonra bir bankanın genel müdür yardımcısı ile bir yemekte bir araya geldiğimizde, konu kendiliğinden İş Bankası’ndaki CHP hisseleri üzerinde tartışmaya geldi. “Galiba İş Bankası’ndaki CHP hisselerine çökecekler” diyen genel müdür yardımcısı haklı çıktı.
İş Bankası’ndaki CHP hisseleri Atatürk’ün vasiyeti gereği bir yedieminlikten ibaret. Gelirlerini kullanamıyor. Sadece Atatürk’ün vasiyeti üzerine o gelirlerin Türk Dil ve Türk Tarih kurumlarına gidip gitmediğini denetliyor.
***
Ne garip; 1930’larda İş Bankası’ndan nemalanan Celal Bayar ve sivil bürokrasi İsmet Paşa’ya savaş açmış ve başvekillikten etmişlerdi. İş Bankası’nın etrafında kümelenen milletvekili, eşraf, ağa, emekli subay ve devlet himayesinde zenginleşen, birçok sektörde tekel konumuna gelen yeniyetme tüccar ve sanayici, devletçi bir politika anlayışını önceleyen İsmet Paşa ile onun hükümetine örtülü bir mücadeleye girmişti. İnönü, kâğıt sanayisinin bir devlet işletmesi olarak kurulmasını isterken aynı işe İş Bankası da talip olunca ipler iyice gerilmişti. Bu çekişme önce İktisat Vekili Mustafa Şeref, ardından da İsmet Paşa’nın başını yemiştir. Gerçi başvekillikten istifa etmek zorunda kalan İnönü, cumhurbaşkanı olarak devletin başına dönünce İş Bankası’nı yöneten, yönlendiren ve bankanın olanaklarından nemalanan kesimle hesaplaşmıştır ama sonradan Türkiye ve dünyadaki konjonktür nedeniyle devletçilikten taviz vermek zorunda kalmıştır.
İş Bankası bugün Türkiye’nin yüz akı, en güvenilir sağlam bankalarından biri. Bu bankanın hisselerine çökülemeyince CHP’nin hisselerine çökmek daha kolay görünmüş olabilir. Belki bu hisselerin satış pazarlığı bile yapılmıştır. Çok övündükleri Osmanlı’nın en saygın valide sultanlarından Bezm-i Âlem Sultan’ın vasiyetini çiğneyenler Atatürk’ün vasiyetine mi saygı duyacaklar?
Miyase İlknur / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder