Artık gına geldi şu klişeleşmiş, şu sahte “itidal” çağrısından:
“Aman... Kutuplaşmayalım!..”
Bunu kim söylüyorsa bilin ki, karşı kutbun ve Allah’ına kadar kutuplaşmanın savunucusu ve ayrımcı-dışlayıcı-ötekileştirici-düşmanlaştırıcı zihniyetin ağababasıdır.
Kutuplar elbette vardır ve olacaktır. Zaten “kutuplaşma”, dünyadaki tüm çatışmaların, tüm çelişkilerin, tüm ayrılıkların ve özellikle de siyasette farklı (ve uzlaşmaz) kamplarda duruyor olmanın bir tanımıdır.
Emekle sermayenin, sömürü ile buna karşı direnişin, emperyalizm ile bağımsızlığın, şiddete karşı olanla maganda erkek egemen zihniyetin, ahlaksızlıkla dürüst ve temiz siyasetin, hırsızlıkla erdemli çalışmanın aynı “kutupta” olduklarını ya da olabileceklerini nasıl savunabilirsiniz?
Bilhassa siyasette ister istemez kutuplar vardır ki, bunlar savundukları ilkelerin (bazen de var olmayan ilkelerin, yani ilkesizliğin) farklılığını simgeler.
Bakın, 23 Ekim 2018 günü yani bundan yaklaşık bir ay kadar önce, Sayın MHP liderinin ve ardından da Sayın AKP liderinin grup toplantılarında yaptıkları “Sen yoluna, ben yoluma” mealindeki açıklamalarla ilgili yorumum sorulduğunda, hem sosyal medyada, hem radyodaki yayınımda hem de konuk olarak katıldığım TV programlarında şunu söylemiştim:
“Hiç kimsenin kendi yoluna filan gittiğine inanmayın. Bu ittifak dağılmaz. Çünkü bu ittifak rejimi, yeni rejimi, yani Başkanlık sistemini, yani ‘RTE Rejimi’ni ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek üzere kurulmuştur. Bir güçlü kutuptur. Bu kutup dağılmaz. RTE Rejimi’nin bekasından asla ve kat’a feragat edilemez. Göreceksiniz, bal gibi yine işbirliği yapacaklar…”
Öyle de oldu.
Yok efendim “Andımız” tartışmasında ters düşmüşler, yok efendim af konusunda farklı düşünüyorlarmış, McKinsey olayında değişik bir hissiyat varmış, hediye uçak konusunda ötekiler rahatsızmış, fındık fiyatları konusunda beriki hoşnutsuzmuş… filan.
Bunları geçiniz. Herkesin bir şekilde ikna yolu bulunur ve sonuçta “Yeni Rejim’in muhafaza ve müdafaası konusunda uzlaşma sağlanır” demiştim.
Öyle de oldu.
Çünkü sözünü ettiğimiz, “koalisyon ortağı” iki parti, bu anlamda bir “Kutup” teşkil etmekteler. Yanlarına başka minik parti ve grupları da alarak, ama en önemlisi de siyaseti (ve tabii ülkeyi) bir örümcek ağı gibi, bir küf gibi, bir pas gibi, iltihap gibi ele geçirmiş “tarikat-cemaat-mafya-hırsızlık çeteleri ittifakı” ile birlikte o “Şer kutbu”nu oluşturuyorlar.
Karşılarında da, “Öteki kutup” var.
Şimdi 31 Mart’ta bu iki kutbun “final hesaplaşması” yaşanacaktır. İşin özü budur.
Biraz samimi ve dürüst olup, bunu herkes en azından kendi kendine itiraf etmelidir. 31 Mart yerel seçimleri, “Yeni kurulmuş ve her ne pahasına olursa olsun muhafaza ve müdafaa etmekten çekinmeyecekleri, uğruna bugüne kadar çok kan döktükleri, çok hayat söndürdükleri ve bundan böyle de dökmekten çekinmeyecekleri Yeni Rejim (RTE Rejimi)”in beka mücadelesidir.
Gerisi laf-ı güzaftır.
Gerisi cilvedir, oyalamadır.
Gerisi kandırmacadır.
31 Mart, aynı zamanda, olağanüstü derecede yıpranmış, kokuşmuş, itibarını yitirmiş, kirliliği ayyuka çıkmış ve her anlamda iflas etmiş bir iktidara karşı, muhalefetin bugüne kadar (16 yıldır) yakaladığı en büyük şanstır.
Baksanıza, iktidar partisi 3 büyük şehirde henüz aday bile çıkaramamaktadır. (Cumartesi günü açıklayacaklardı.. hani?)
Bu şansı da kullanıp kullanamamak muhalefet blokuna (kutbuna) kalmıştır.
E, artık aday listelerini de önünüze biz koymayalım kardeşim. Bizim (en azından benim gazetecilik anlayışım) işimiz değil bu.
Zafer Arapkirli / CUMHURİYET
“Aman... Kutuplaşmayalım!..”
Bunu kim söylüyorsa bilin ki, karşı kutbun ve Allah’ına kadar kutuplaşmanın savunucusu ve ayrımcı-dışlayıcı-ötekileştirici-düşmanlaştırıcı zihniyetin ağababasıdır.
Kutuplar elbette vardır ve olacaktır. Zaten “kutuplaşma”, dünyadaki tüm çatışmaların, tüm çelişkilerin, tüm ayrılıkların ve özellikle de siyasette farklı (ve uzlaşmaz) kamplarda duruyor olmanın bir tanımıdır.
Emekle sermayenin, sömürü ile buna karşı direnişin, emperyalizm ile bağımsızlığın, şiddete karşı olanla maganda erkek egemen zihniyetin, ahlaksızlıkla dürüst ve temiz siyasetin, hırsızlıkla erdemli çalışmanın aynı “kutupta” olduklarını ya da olabileceklerini nasıl savunabilirsiniz?
Bilhassa siyasette ister istemez kutuplar vardır ki, bunlar savundukları ilkelerin (bazen de var olmayan ilkelerin, yani ilkesizliğin) farklılığını simgeler.
Bakın, 23 Ekim 2018 günü yani bundan yaklaşık bir ay kadar önce, Sayın MHP liderinin ve ardından da Sayın AKP liderinin grup toplantılarında yaptıkları “Sen yoluna, ben yoluma” mealindeki açıklamalarla ilgili yorumum sorulduğunda, hem sosyal medyada, hem radyodaki yayınımda hem de konuk olarak katıldığım TV programlarında şunu söylemiştim:
“Hiç kimsenin kendi yoluna filan gittiğine inanmayın. Bu ittifak dağılmaz. Çünkü bu ittifak rejimi, yeni rejimi, yani Başkanlık sistemini, yani ‘RTE Rejimi’ni ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek üzere kurulmuştur. Bir güçlü kutuptur. Bu kutup dağılmaz. RTE Rejimi’nin bekasından asla ve kat’a feragat edilemez. Göreceksiniz, bal gibi yine işbirliği yapacaklar…”
Öyle de oldu.
Yok efendim “Andımız” tartışmasında ters düşmüşler, yok efendim af konusunda farklı düşünüyorlarmış, McKinsey olayında değişik bir hissiyat varmış, hediye uçak konusunda ötekiler rahatsızmış, fındık fiyatları konusunda beriki hoşnutsuzmuş… filan.
Bunları geçiniz. Herkesin bir şekilde ikna yolu bulunur ve sonuçta “Yeni Rejim’in muhafaza ve müdafaası konusunda uzlaşma sağlanır” demiştim.
Öyle de oldu.
Çünkü sözünü ettiğimiz, “koalisyon ortağı” iki parti, bu anlamda bir “Kutup” teşkil etmekteler. Yanlarına başka minik parti ve grupları da alarak, ama en önemlisi de siyaseti (ve tabii ülkeyi) bir örümcek ağı gibi, bir küf gibi, bir pas gibi, iltihap gibi ele geçirmiş “tarikat-cemaat-mafya-hırsızlık çeteleri ittifakı” ile birlikte o “Şer kutbu”nu oluşturuyorlar.
Karşılarında da, “Öteki kutup” var.
Şimdi 31 Mart’ta bu iki kutbun “final hesaplaşması” yaşanacaktır. İşin özü budur.
Biraz samimi ve dürüst olup, bunu herkes en azından kendi kendine itiraf etmelidir. 31 Mart yerel seçimleri, “Yeni kurulmuş ve her ne pahasına olursa olsun muhafaza ve müdafaa etmekten çekinmeyecekleri, uğruna bugüne kadar çok kan döktükleri, çok hayat söndürdükleri ve bundan böyle de dökmekten çekinmeyecekleri Yeni Rejim (RTE Rejimi)”in beka mücadelesidir.
Gerisi laf-ı güzaftır.
Gerisi cilvedir, oyalamadır.
Gerisi kandırmacadır.
31 Mart, aynı zamanda, olağanüstü derecede yıpranmış, kokuşmuş, itibarını yitirmiş, kirliliği ayyuka çıkmış ve her anlamda iflas etmiş bir iktidara karşı, muhalefetin bugüne kadar (16 yıldır) yakaladığı en büyük şanstır.
Baksanıza, iktidar partisi 3 büyük şehirde henüz aday bile çıkaramamaktadır. (Cumartesi günü açıklayacaklardı.. hani?)
Bu şansı da kullanıp kullanamamak muhalefet blokuna (kutbuna) kalmıştır.
E, artık aday listelerini de önünüze biz koymayalım kardeşim. Bizim (en azından benim gazetecilik anlayışım) işimiz değil bu.
Zafer Arapkirli / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder