2017 yılında Antalya'da düzenlenen Uluslararası Göç ve Güvenlik Konferansı'nın bildiri ve raporları yeni yeni yayınlanmaya başladı.
Polis Akademisi öğretim üyeleri tarafından hazırlanan "Suriyelilere Dair Tehdit Algısı: Önyargılar ve Gerçekler" başlıklı rapora ise ayrı bir parantez açılması gerekiyor.
Raporda, Türkiye'deki sığınmacıların "sorunsuz bir şekilde" sisteme dahil edilmesi mesajı veriliyor. Ev sahibinin (Türkiye'nin) misafirlere uyması ve bu kapsamda bazı değişiklikler yapılması gerektiğine vurgu yapılıyor.
En dikkat çeken bölüm ise "yardım" yerine "üretime katılım" teklifi.
Raporda, sığınmacıların dönüş sürecine ilişkin hiçbir çözüm sunulmazken, üretime katılmalarının talep edilmesi kafalarda soru işareti uyandırıyor.
İşte raporda öne çıkan bazı talepler:
"Üretime katılmalılar"
"Uyum sürecinde, göçmenin ev sahibi topluma uyumu kadar ev sahibi toplumun da göçmenlere uyum sağlamalı. Türkiye'deki kentsel yaşamın koşulları ve dönüşümü göz önüne alınmalıdır. Suriyelilerin uyumuna dair programlar hayata geçirilirken, 'yardım' yaklaşımından ziyade 'üretime katılım' yaklaşımı esas alınmalıdır. Türkiye'deki Suriyeliler 'acil yardım' dönemini geride bırakmışlardır. Bu nedenle ayni ve nakdi yardım konuları kademeli olarak sivil toplum kuruluşlarına bırakılmalı, devlet imkanları ise meslek ve beceri edinme, istihdam ve iş kurma imkanlarının geliştirilmesine ayrılmalıdır."
"Yeni ibadet mekanları eklenmeli"
"Suriyelilerin Türkiye'yi tercih etme sebeplerinden birisi de İslam dini. Orta ve uzun vadede ibadet pratiklerindeki farklılıklar ve ibadet mekanlarının ayrışması zaman zaman toplumsal gerilimleri doğursa da yeni ibadet mekanlarının eklenmesi, iki toplumu ortak noktada buluşturacak mekansal tasarımların tesis edilmesi, ortak değer yargılarını ve pratiklerini ön plana çıkaran semboller kullanılmalı."
"Suriyeliler kentsel alanlarda yaşıyor, üsluba dikkat edilmeli"
"Medya, kutuplaşmayı artırabilecek, yabancı düşmanlığına zemin hazırlayabilecek ve çatışmayı tetikleyebilecek üsluptan uzak durmalıdır. Ülkemizdeki Suriyelilerin çok büyük bir kısmı kentsel alanlara yerleşmişlerdir. Bu nedenle uyum politikalarının, tek elden ve merkezi yaklaşımla yürütülmemesi gerekiyor. Bu sayede özgün koşulların gerektirdiği esnekliklere sahip uyum programlarının ortaya çıkması kolaylaşacak."
"Göçmenlerin medyada temsil edilme biçimlerinin ön yargıları pekiştiriyor. Özellikle sosyal medyada denetlenmesi imkansız iddialar ve haberler üretilebildiği, bu yolla ön yargılarla dolu göçmen imajları dolaşıma sokuluyor."
Soros'un talepleriyle benzerlik
Özellikle "yeni ibadet alanları" talebi, kullanılan üsluba çeki düzen verilmesi uyarısı, üretime katılım için projeler geliştirilsin önerisi dikkat çekici.
Polis Akademisi öğretim üyelerinin hazırladığı bu rapor aslında şu anki hükümet aklını yansıtması bakımından da önemli. Rapordaki taleplerin hayata geçirilmesi durumunda toplumda yaşanacak adaletsizlik, eşitsizlik, işsizlik ve kültürel çatışmalara ilişkin ise herhangi bir değerlendirme yapılmıyor.
Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz aylarda Suriyeli sığınmacıların karıştığı suçlardan dolayı birçok ilde sorunlar ortaya çıkmıştı. Diyanet ilk Cuma hutbesinde "algı operasyonu yapılıyor, yalan haberler üretiliyor" diyerek bu sorunların olmadığını iddia etmişti.
Geçtiğimiz hafta Soros'un Türkiye'deki Suriyelileri örgütlemek için birçok sivil toplum kuruluşuna Açık Toplum Vakfı üzerinden para akışı sağladığını belirtmiştik. Türkiye'deki Suriyeli sığınmacıların sisteme entegre edilmesinde Soros'un ne ilgisi olabilirdi? Oysa çok ciddi bir arka planı vardı.
Açık Toplum Vakfı dün itibariyle Türkiye'deki faaliyetlerine son verdiğini açıkladı. Ama bu karar kimseyi yanıltmamalı. Vakıf, son dönemde isim yönünden yıpranmıştı. Bu gelişme, Soros'un Türkiye'deki faaliyetlerinden, uluslararası sermayenin Türkiye'nin demografik yapısını değiştirme girişimlerinden vazgeçtiğini göstermiyor. Aksine ismi belirsiz, şeffaf olmayan kurumlar üzerinden bu faaliyetleri gerçekleştirmelerinin önünü açıyor.
Polis Akademisi'nin raporuyla Açık Toplum Vakfı ve ona bağlı kuruluşların düşünceleri neredeyse aynı olması ise akılları alt üst ediyor. Dahası Hükümet de buradan hareketle benzer politikalar yürütüyor.
Bu tasarımlar, bu söylemler, bu talepler, bu girişimler Türkiye'yi ilerleyen yıllarda çok daha olumsuz bir iç problemle karşı karşıya bırakacak.
Batuhan Çolak / YENİÇAĞ
Polis Akademisi öğretim üyeleri tarafından hazırlanan "Suriyelilere Dair Tehdit Algısı: Önyargılar ve Gerçekler" başlıklı rapora ise ayrı bir parantez açılması gerekiyor.
Raporda, Türkiye'deki sığınmacıların "sorunsuz bir şekilde" sisteme dahil edilmesi mesajı veriliyor. Ev sahibinin (Türkiye'nin) misafirlere uyması ve bu kapsamda bazı değişiklikler yapılması gerektiğine vurgu yapılıyor.
En dikkat çeken bölüm ise "yardım" yerine "üretime katılım" teklifi.
Raporda, sığınmacıların dönüş sürecine ilişkin hiçbir çözüm sunulmazken, üretime katılmalarının talep edilmesi kafalarda soru işareti uyandırıyor.
İşte raporda öne çıkan bazı talepler:
"Üretime katılmalılar"
"Uyum sürecinde, göçmenin ev sahibi topluma uyumu kadar ev sahibi toplumun da göçmenlere uyum sağlamalı. Türkiye'deki kentsel yaşamın koşulları ve dönüşümü göz önüne alınmalıdır. Suriyelilerin uyumuna dair programlar hayata geçirilirken, 'yardım' yaklaşımından ziyade 'üretime katılım' yaklaşımı esas alınmalıdır. Türkiye'deki Suriyeliler 'acil yardım' dönemini geride bırakmışlardır. Bu nedenle ayni ve nakdi yardım konuları kademeli olarak sivil toplum kuruluşlarına bırakılmalı, devlet imkanları ise meslek ve beceri edinme, istihdam ve iş kurma imkanlarının geliştirilmesine ayrılmalıdır."
"Yeni ibadet mekanları eklenmeli"
"Suriyelilerin Türkiye'yi tercih etme sebeplerinden birisi de İslam dini. Orta ve uzun vadede ibadet pratiklerindeki farklılıklar ve ibadet mekanlarının ayrışması zaman zaman toplumsal gerilimleri doğursa da yeni ibadet mekanlarının eklenmesi, iki toplumu ortak noktada buluşturacak mekansal tasarımların tesis edilmesi, ortak değer yargılarını ve pratiklerini ön plana çıkaran semboller kullanılmalı."
"Suriyeliler kentsel alanlarda yaşıyor, üsluba dikkat edilmeli"
"Medya, kutuplaşmayı artırabilecek, yabancı düşmanlığına zemin hazırlayabilecek ve çatışmayı tetikleyebilecek üsluptan uzak durmalıdır. Ülkemizdeki Suriyelilerin çok büyük bir kısmı kentsel alanlara yerleşmişlerdir. Bu nedenle uyum politikalarının, tek elden ve merkezi yaklaşımla yürütülmemesi gerekiyor. Bu sayede özgün koşulların gerektirdiği esnekliklere sahip uyum programlarının ortaya çıkması kolaylaşacak."
"Göçmenlerin medyada temsil edilme biçimlerinin ön yargıları pekiştiriyor. Özellikle sosyal medyada denetlenmesi imkansız iddialar ve haberler üretilebildiği, bu yolla ön yargılarla dolu göçmen imajları dolaşıma sokuluyor."
Soros'un talepleriyle benzerlik
Özellikle "yeni ibadet alanları" talebi, kullanılan üsluba çeki düzen verilmesi uyarısı, üretime katılım için projeler geliştirilsin önerisi dikkat çekici.
Polis Akademisi öğretim üyelerinin hazırladığı bu rapor aslında şu anki hükümet aklını yansıtması bakımından da önemli. Rapordaki taleplerin hayata geçirilmesi durumunda toplumda yaşanacak adaletsizlik, eşitsizlik, işsizlik ve kültürel çatışmalara ilişkin ise herhangi bir değerlendirme yapılmıyor.
Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz aylarda Suriyeli sığınmacıların karıştığı suçlardan dolayı birçok ilde sorunlar ortaya çıkmıştı. Diyanet ilk Cuma hutbesinde "algı operasyonu yapılıyor, yalan haberler üretiliyor" diyerek bu sorunların olmadığını iddia etmişti.
Geçtiğimiz hafta Soros'un Türkiye'deki Suriyelileri örgütlemek için birçok sivil toplum kuruluşuna Açık Toplum Vakfı üzerinden para akışı sağladığını belirtmiştik. Türkiye'deki Suriyeli sığınmacıların sisteme entegre edilmesinde Soros'un ne ilgisi olabilirdi? Oysa çok ciddi bir arka planı vardı.
Açık Toplum Vakfı dün itibariyle Türkiye'deki faaliyetlerine son verdiğini açıkladı. Ama bu karar kimseyi yanıltmamalı. Vakıf, son dönemde isim yönünden yıpranmıştı. Bu gelişme, Soros'un Türkiye'deki faaliyetlerinden, uluslararası sermayenin Türkiye'nin demografik yapısını değiştirme girişimlerinden vazgeçtiğini göstermiyor. Aksine ismi belirsiz, şeffaf olmayan kurumlar üzerinden bu faaliyetleri gerçekleştirmelerinin önünü açıyor.
Polis Akademisi'nin raporuyla Açık Toplum Vakfı ve ona bağlı kuruluşların düşünceleri neredeyse aynı olması ise akılları alt üst ediyor. Dahası Hükümet de buradan hareketle benzer politikalar yürütüyor.
Bu tasarımlar, bu söylemler, bu talepler, bu girişimler Türkiye'yi ilerleyen yıllarda çok daha olumsuz bir iç problemle karşı karşıya bırakacak.
Batuhan Çolak / YENİÇAĞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder