26 Kasım 2018 Pazartesi

Yeni hayallerin zamanındayız...- ÖNDER İŞLEYEN

Tunus’ta 17 Aralık 2010’da seyyar satıcı M.Buazizi’nin tezgahına el konulmuştu.Tezgahını almak için gittiği belediye kapısından geri çevrilen M.Buazizi bedenini ateşe vermişti. M.Buazizi’nin isyanı yoksulluktan bunalan Tunus halkının çığlığı olmuş, ardından da tüm Ortadoğu’yu etkileyecek bir direniş dalgası başlamıştı.



On yıllarca diktatörlükler altında ezilmiş milyonların özgürlük ve eşitlik bayrağını dalgalandırdıkları bu isyan günleri pek çok yerde gerici ittifaklar temelinde çalınarak etkisizleştirilmişti. Emperyalizmin, gerici güçlerle ittifakları temelinde bu hareketlere karşı yürütülen mücadelenin ilk evresini eskimiş diktatörlük yapılarının yeni bir biçimde sürmesi ile sonuçlanmıştı.

Tunus şimdi aradan geçen 8 yılın ardından, 1 milyona yakın emekçinin katıldığı grevlere sahne oluyor. 2016 yılında IMF ile anlaşma imzalayan Tunus yönetimi, üç milyar doları bulan borcun faturasını halka çıkarıyor. IMF emriyle atılan son adım kamu çalışanlarının ücretlerine zam yapılmaması ve kesintiye gidilmesi oldu. Bu karar büyük grevlerle süren bir direnişin tetikleyicisi oldu.
Tunus’ta sokaktaki milyonlar şimdi de ‘aç ve boş midelerin devrimini göreceksizin’ diyor! M.Buazizi’nin sesi de burada saklı! Son günlerde Gezi üzerine iktidarın yürüttüğü saldırılarının bir yanı tam da bununla ilgili. Krizin ağırlaştığı koşullarda, iktidar ‘aç ve boş midelilerinin’ harekete geçme ihtimaline karşı onu baskılayacak bir söylem çerçevesini Gezi üzerinden kurmaya çalışıyor.

Şimdi Saray labirentlerinde bozulun-kurulan ittifaklarla ilerlenen seçimlerin de parçası olarak gündeme sokulan bu tartışmanın asıl hedefi krizle birlikte oluşabilecek muhtemel toplumsal hareketliliktir. Muhalefetin etkili olabilmesi de ancak (bugün pasif biçimler altında biriken) tepkileri toplumsal bir hareket olarak örgütleyerek bir güç oluşturmaktan başka bir şey değil.

                                       ***
İsyan hareketlerinin geri çekilmesi, siyasal seçeneklerin yaratılamaması muhalif topluluklar üzerinde kuşkusuz bir güçsüzlük duygusu yarattı. Bunun karşısında ise muazzam bir baskı gücüne erişen neo-faşist iktidarlar çoğalmaya başladı. Güç dengesinde bu kayma muhalefetin dinamizmini kırarak içe büken bir sonuç üretmeye başladı. Türkiye’de de durum farksız. Muhalefet partilerinin şimdi seçimler dolasıyla biraz dostlar alışverişte görsün misali yapıp ettikleriyle durumun değişmeyeceğinin herkes farkında. Tam da bu yüzden muhalefet birikiminin daha fazla içe bükülmesinin da önüne geçilemiyor.

Bu güncelliğin daha ilerisine bakıldığında ise veril iktidarların da muhalefetlerin de gönülsüzce desteklendiği, zoraki bir ilişkinin ötesinde büyük bir arayışı görmek pekala mümkün. Siyasal bir biçimden de henüz söz edemesek de dikkatlice bakmamız gereken yer genç kuşaklar başta olmak üzere toplumun dinamik kesimlerinin artan bıkkınlığıdır. Bu sadece her zaman pasif ve içe dönmüş bir durumu değil zaman zaman politikleşerek parlayan bir inisiyatifi de ifade eder. ABD’de yapılan araştırmalarda Y kuşağı olarak ifade edilen gençlerin büyük kısımının sosyalizmi bir gelecek olarak görüyor olması, Trumpların en büyük korkusuna dönüşüyor.

Bıkkınlık ve arayışın bir başka ifadesini özellikle de kriz sonrasında artan göçlerde görmek mümkün. Yunanistan, ekonomik kriz sonrasında tarihinin en büyük göçlerinden birisi yaşadı.Yunanistan’tan kriz sonrasında, yüzde ellisi genç ve eğitimli olan yarım milyon insan göç etti. Bu göçe rağmen Yunanistan’da genç işsizlik halen yüzde ellilerde. Benzer bir durumu İspanya’da da görmek mümkün. 2008 sonrasında İspanya’yı terk eden genç sayısı yaklaşık 2 milyon. Fransa’da ise bir milyonun üzerindeki genç ülkesinden  ayrıldı. (Küreselleşmenin Çöküşü, J.R.Saul)

Kaynağında belirli bir umutsuzluğun ve umutsuzluktan kaynaklanan kaçış eğiliminin olduğunu ifade edebileceğimiz bu durum aynı zamanda bir arayışı da ortaya koyuyor. Küresel neoliberal düzen tam da ‘tarihin sonu’ ile birlikte tüm başka zamanların da sonunu ilan ediyor ve herkesi bulunduğu anın sonsuzluğuna ikna eden bir sabitlemeye de dayanıyordu. Bu hareketlilik ‘şimdinin büyüsü’nün bozulduğunu toplumsal hareketliliğinin durağanlıkla yer değiştirdiğini ortaya koyuyor. Bu arayışa, onun kimi yerlerde sosyalizme doğru parlayan hareketine bakarak ilerlemenin yolunu bulmalıyız. 

                                        ***
Muhalefet hareketimiz için gerekli olan da bu hareketliliğe eşlik etmek diyebiliriz. Aynı biçimleri tekrarlayarak hapsolunmuş bir sabitlikten ve bitmez bilmez bir tekrardan ibaret bir muhalefetin biçimi de uslubu da dili de artık tükendi. O tükenmişliğin dışında bir umut alanı yaratmak önce muhalefetin politik odağını (merkezini) değiştirme iddiasına sahip bir iradenin güçlendirilmesinden geçiyor. Muhalefetin yeni rüzgarı bir politik iddianın etrafında, toplumsal yaşamın her alanında birike birike başka fırtınaların kapısını açabilir… Her şey bize bunun mümkün olduğunu söylemeye devam ediyor.

M.Buazizi’nin sesinin, sekiz yıl sonra Tunus sokaklarında yeni bir biçimde ilerleyen hareket bugün bize arkamızdaki Gezi’lerin ilerisindeki yeni hayallerin zamanında olduğumuzu hatırlatıyor. Ve bu zaman boş ve aç midelerin devriminin, Y kuşağının geleceğini aradığı sosyalizmin zamanıdır…

Önder İşleyen / BİRGÜN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder