Dün (11.12.2018) Resmi Gazetede Anayasa Mahkemesinin 22.11.2018 günlü 2015/269 Başvuru numaralı bir kararı yayımlandı.
Karar, üniversiteden ilişiğinin başörtüsü nedeniyle kesildiğini öne süren başvurucunun, din özgürlüğü ve eğitim hakkının engellendiği savı üzerine alınmış.
Anayasa Mahkemesi başvurucunun haklı olduğuna karar vermiş. Başvurucuya 20 bin lira manevi tazminat ile 2 bin 200 lira mahkeme giderinin ödenmesi gerekiyor. Bu arada, 2000-2007 arasında aldığı yaklaşık 5 bin lira tutarındaki bursu ödemekten de kurtulmuş.
Artık gelenekselleşmeye başlayan bir Anayasa Mahkemesi kararı, haber değeri de kalmadı. Ancak biz yine de kısaca göz atalım. Belki yerel seçimlere kilitlenmiş “muhalefetin” ilgisine mazhar olur.
Kararda ne hukuk ne kanıt ne mantık ne tutarlılık ne de adalet var. Dahası, çoğu yerinde Diyanet İşleri Başkanlığınca yayımlanmış bir kitabı okuduğunuz algısı uyandırıyor.
Öykü şöyle;
Başvurucu 2000 yılında üniversiteye başlamış, burs almış, 2007 yılında 4’ncü sınıf öğrencisiyken kaydını yenilemediği gerekçesiyle ilişkisi kesilmiş. Ne itiraz etmiş ne de yargıya başvurmuş. 2008 yılında çıkarılan Af Yasasından yararlanarak 2009 yılında okula yeniden kaydını yaptırmış. 2012 yılında da bitirmiş.
2012 yılında, 2000-2007 yılları arasında ödenen bursu ödemesinin istenmesi üzerine İdare Mahkemesine başvurmuş ve kaydının kendi kusurundan değil, başörtüsü yasağı nedeniyle okula sokulmadığı için silindiğini öne sürmüş.
İdare Mahkemesi haklı bulmuş. Oysa kanıttan vazgeçtik, ortada Milli Gazetenin 2002 ve 2004 yıllarında yayımlanmış iki haber kupürü ile başörtülü olduğu anlaşılan üç tanık ifadesinden başka bir şey yok.
Başvurucunun okulla ilişkisinin 2007 yılında kesildiğini anımsayalım ve devam edelim: Gazetenin İdare Mahkemesine sunulan 2002 yılındaki nüshasında; “…Üniversitesinde başörtülü öğrenciler okula sokulmuyor” başlıklı bir haberine yer verilmiş. 2004 yılındaki nüshasında ise …Üniversitesinin öğrencisi olan 10 kişinin kurduğu “başörtüsüne özgürlük” girişiminin yaptığı çalışmalardan söz ediliyor. Haberlerde ne kimsenin adı geçiyor ne de bir resim var.
Buraya kadar kimse çıkıp; “o kadar başörtülü vardı da bir seni mi engellediler diye sormamış.
Bu konuya Üniversite yönetiminin Mahkemeye sunduğu yazıda değinildiği anlaşılıyor. Özetle şöyle denilmiş; başörtüsü nedeniyle kimsenin eğitim hakkı engellenmemiştir, öğrenci çeşitli dönemlerde sağlık ve ekonomik sorunlarını belirterek izin istemiş ve bu istekleri karşılanmıştır.
Bölge İdare Mahkemesi, kararı bozmuş ve din özgürlüğünün engellenmesi konusu, dönüp dolaşıp Anayasa Mahkemesinin önüne gelmiş.
Anayasa Mahkemesinin Kararında olay özetlendikten sonra; “Türkiye’de Yükseköğretim öğrencilerine yönelik başörtüsü yasağının tarihsel süreci” başlığı altında uzun bir değerlendirmeye yer veriliyor.
Nelerden söz edilmiyor ki; 1995 yılından başlayıp 2011 tarihinde biten süreçte üniversitelerde ikna odaları kurulduğu… başörtülü öğrencilere şiddet kullanıldığı… kayıt ve diploma için verdikleri fotoğraflarının kabul edilmediği… haksız yere disiplin cezaları verildiği… öğrenci kimlik belgelerinin ve okul birincisi olanlara başarı belgelerinin verilmediği… müsamaha gösteren akademisyenlere baskı uygulandığı… gibi bir dizi yakarış okuyorsunuz.
Anayasa Mahkemesi, başvurucuyu haklı bulabilmek için çok zorlanmış. Kolay değil; uzaktan da olsa öne sürdüklerinin doğru olabileceği kuşkusu yaratacak ne bir iz ne bir belirti ne de bir emare var. Üstelik baktığınız her şey başvurucunun doğru söylemediğini adeta haykırıyor.
Şöyle bir çözüm bulmuş;
“Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun adil yargılanma hakkına dair şikayetlerinin bir bütün olarak din özgürlüğünün ihlal edildiği iddiası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir……bu kapsamda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan din özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.”
Kararın Esas Yönünden İnceleme bölümünde; “Din Özgürlüğünün Demokratik Bir Toplumdaki Önemi”, “Din Özgürlüğü Kapsamında Din Veya İnancı Açığa Vurma Hakkı”, “Laiklik İlkesi İle Din Veya İnancı Açığa Vurma Arasındaki İlişki”, “Laiklik İlkesi Gerekçe Gösterilerek Din Özgürlüğüne Müdahale Edilmesi” başlıkları açıldığı ve bu konuların sayfalarca işlendiği görülüyor.
Oysa soru çok basit: başörtüsü takıyor diye başvurucunun okula girmesi engellenmiş mi engellenmemiş mi?
Mahkeme bu sorunun yanıtıyla hiç ilgilenmemiş; onca lafı, “Hazır elim değmişken biraz din özgürlüğünden söz edeyim” diye ettiği anlaşılıyor.
Kadir Sev / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder