17 yıla yakın bir süredir iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin herhalde en çok müjde verdiği konu enerji. Gazeteler, “petrol, gaz ve kömür bulduk” haberleriyle dolu. İnanmazsanız, Google’a “petrol bulduk”, “gaz bulduk” diye yazıp aratabilirsiniz. 10 bine yakın sonuç çıkıyor…
Diyelim ki bulduk, nerede bu gaz, kömür ve petrol? Buhar olup uçmuşa benziyorlar çünkü enerji ithalatı verilerine bakınca deftere olumlu yansıyan bir şey göremiyoruz. Türkiye 2017 yılında kullandığı doğalgazın yüzde 99’unu ithal etmiş. İthalat 2016’ya göre yüzde 19 artmış.
Petrolde de durum farklı değil. 2016 yılında tüketimin sadece yüzde 7’ye yakını yerli üretimle karşılanmış. Petrol üretimi birkaç bin varil artsa bile tüketim öyle hızlı artıyor ki, açılan küçük kuyuların, talebi karşılaması ve ithalat ihracat oranını ülkenin lehine çevirmesi olası değil. Tüketimi azaltmak, verimi yükseltmek nedense kimsenin aklına ya da işine(!) gelmiyor.
Yerli kömür seferberliğine rağmen orada da tablo kapkara. Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerine göre, aslan payını kömürün oluşturduğu katı yakıtlarda dışa bağımlılık oranı 2016’da yüzde 60’ı geçmiş. Hâlbuki seferberlikten önce, 2008’de bu oran yüzde 44’ün altındaydı. Yatıp kalkıp yerli kömürden bahsediyoruz ama yaktığımız kömürün yarısından fazlası ithal. 2017’de ithal kömüre 4 milyar dolar ödemişiz.
Sonuç ortada. Biz, karada, denizde her yerde petrol ve gaz ararken enerji ithalatı ve enerjide dışa bağımlılık artıyor. TMMOB Makine Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu’nun hazırladığı son raporda enerji ithalatının 2018’de yüzde 15 oranında arttığına dikkat çekilmiş. 2017 yılında enerji girdileri ithalatına 37 milyar dolar ödeyen Türkiye, 2018’de 43 milyar dolar ödemiş. Toplam ithalatın yüzde 20’si enerjiye gitmiş.
Asıl sorun yeterince kömür çıkarmıyor, petrol kuyusu açmıyor veya doğalgaz aramıyor oluşumuz değil. Asıl sorun, geleceği görmeden, planlamadan, Türkiye’de olmayan bu kaynaklara bel bağlayan bir ekonomik sistem kurmakta ısrar etmemiz. Petrol yok ulaşım karayoluna bağlanmış. Gaz yok yapılan konutlarda verimlilik ihmal edilmiş, gelen gazın yarısı doğalgaz santrallarına gitmiş. Kömür kalitesiz, onun yerine elektrik üretiminde kullanılacak güneş gibi kaynaklar var ama hep engellenmiş. Yerin altına bakmaktan üstteki kaynakları göremiyoruz.
Sadece elektrikli araçlar üzerinden bir örnek vereceğim, siz petrol kuyusu kazmanın ne kadar anlamsız olduğunu anlayacaksınız. 2013 yılında tüm dünyada 250 bin elektrikli araç vardı. 2017 sonunda sayıları 3 milyonu geçti. Uluslararası Enerji Ajansı 2030’da 125 milyon elektrikli aracın yollarda olacağını söylüyor. Unutmadan söyleyelim, bu araçların elektriği kömürden değil yenilenebilir enerjiden gelmek zorunda yoksa iklim değişikliği sorunu çözülmeyecek.
Hava kirliliği de birçok ülkede, başta dizel motorlar olmak üzere araç filosunu değişmeye zorluyor. Birleşik Krallık’ta, 2040 yılından itibaren tüm yeni otomobillerin sıfır emisyonlu (petrolle çalışmayan) olması isteniyor. Norveç petrolle çalışan araç satışını 2025’te, Fransa 2040’ta yasaklamayı planlıyor. Birçok Avrupa kentinde dizel araçların vergileri artırılıyor, şehir merkezlerine girmesi yasaklanıyor.
Türkiye ise her sabah, yeni bir “petrol bulundu” haberiyle uyanıyor, köprü ve otoyol projesiyle güne başlıyor. Bilmem durumu anlatabildim mi?
Özgür Gürbüz / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder